Ejderin eğreti takısı
Annem çok sevdiği bir pandantifi en yakın arkadaşına armağan etmiş, sonra onu babamın müvekkili Feridun Paşanın Mısırlı metresinin boynunda görmek bana şok olmuştu. Meğer değerli anı yüklü takı annemin -teyze dediğim- sevgili arkadaşı tarafından satılmış o hafifmeşrep hanıma.
Saygın bulduğunuz bir simgeyle uygunsuz ortamda karşılaşmak çelişkili duygulara yol açıyor. Çin'i yönetenlerin görkemli tören salonlarının duvarlarında orak-çekiç görmek de o biçim bulanıklık yaratmakta kafamda ve gönlümde.
Geçen yüzyılın yanlış yerlerde, yanlış zamanlama ve yanlış yöntemlerle fiyaskolara konu edilen ideolojisini bugün modası geçmiş bir ütopya sayabilirsiniz. Ama sayısız iyi niyetli ve yürekli insan o ülkü uğruna ömrünü kahramanca harcadı. Orakçekiç onların anısını ve onurunu simgeler.
Çin ise en zengin uygarlıklardan birinin mirasçısıdır. Batı emperyalizmi teknoloji gücüyle yakın geçmişte amansızca sömürdü onu. Mao'nun liderliğinde baş kaldırarak sülükler ve zorbalardan kurtuluşu tarihin gerçekten şanlı destanlarındandır. Büyük yürüyüşü izleyen Edgar Snow'un "Çin Üstünde Kızıl Yıldız" kitabını gözlerim yaşararak okumuştum.
Kore Savaşı sırasında da Çin birliklerinin yüzde yüz hava üstünlüğüne sahip düşmanın napalm adlı cehennem yağdırışına tek geri adım atmadan direnişine, sorguya çekilen Çinli tutsak asker-köylülerin tek sır vermeyişine tanık oldum.
Orak-çekiç onlara yakışıyor ama bugünkü ülkelerine değil.
Geçen yılın sonbaharında bir dünya kongresine katılmak üzere Çin'e gitmem gerekti. Oralara kadar uzanmışken bir haftalık toplantıdan sonra ziyareti uzatmaya, ülke içinde dolaşarak izlenimlerimi yazmaya niyetlenmiştim.
Vize için gerekli belgeleri telefonla öğrendikten sonra hepsini hazırladım, randevu gününde üç saatlik yoldan Boğaz'daki başkonsolosluğa gittim. İşlemler tamamlanıp sıra harç ödemesine gelince berbat bir laf edildi:
"Biz alamayız. Banka hesabımıza yatırılacak. Ama geç oldu, şube kapandı. Artık, yarına..."
Harcı niçin elden alamadıklarını sordum, sıkıştırarak öğrenebildim. "İçeride" o kadar "zimmete geçirme" olmuş ki, paraya el sürmek yasaklanmış. Çin'de göreceklerimin ve insanlarla sıkıştıra sıkıştıra konuşarak öğreneceklerimin peşrevi gibiydi bu.
"Sömürü değil mi?" diye düşündüren ucuz iş gücüne dayalı ekonomik "başarı" ama, alabildiğine baskı. Korku. Mahvedilen çevre. Yoksul köylü yığınlarıyla tuzu kuru işbilirler arasında genişleyen uçurum. Militarizm. Yolsuzluk, yolsuzluk, yolsuzluk...
Ziyareti uzatmadım. Pek bir şeyler yazmak da gelmedi içimden.
Dünyanın Batı'yı ona karşı denge kozu diye düşünmesi de gerekebilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.