Halının altı
Milletvekillerimiz fazlasıyla hak ettikleri bir tatilin tadını çıkarıyorlar. Gerçekten zorlu ve yorucu bir yasama yılı geçirdiler.
Zorlu ve yorucu ama ne yazık ki temel sorunların yine halının altına süpürüldüğü bir yasama yılı. Ne yargı ve hukuk reformu gündeme getirilebildi.
Ne hakları güçlendirecek, özgürlükleri genişletecek reform paketleri ele alınabildi. Ve ne de -ki bizce en önemlisi bu- Anayasa konusuna el atılabildi. Yeni Anayasa bir yana; 1982 Anayasası'nda zorunlu ve kaçınılmaz değişiklikler bile bir başka bahara bırakıldı.
Ama Anayasa değişikliği veya yeni bir Anayasa yapma özlemi yıl boyunca sayısız kez dile getirildi. Biz tüm çıkışlar, demeçler, öneriler demetinden birini, Meclis Başkanı Köksal Toptan'ın geçen hafta bir TV kanalında yaptığı açıklamaları önemsedik. Şöyle dedi:
"Sıfırdan, yeniden bir Anayasa yapma hayalim var. Bunun için bir yasa çıkarmamız ve bu yasayla da Anayasa yapımcısı bir Meclis kurmamız lazım. 150 kişilik bir Meclis düşünülebilir. Bunun 100'ü seçimle gelebilir, diğerleri çeşitli sivil toplum örgütleri ve kamu kurumlarının temsilcisi olarak gelir ve '2 yıl içinde bir Anayasa yap' denir. Türkiye'ye böyle bir modern Anayasa yakışır diye düşünüyorum."
Meclis dışında bir Meclis
Toptan'ın açıklamalarını önemsememizin nedenleri var:
Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasaları bu üç seçenekten ilk ikisinin ürünleri oldu. Almanya'nın (1949 tarihli) ve İtalya'nın (1947 tarihli) yürürlükteki anayasalarını ise üçüncü seçeneğe örnek gösterebiliriz. Çünkü İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'da bir -hatta iki- devlet, İtalya'da ise yeni bir rejim kuruldu ve bu iki ülkenin anayasaları o koşulların getirdiği "Olağanüstü yetkili" yasama ve yürütme organlarınca hazırlandı.
Ancak, yeni Anayasa'yı hazırlamakla görevli bir Meclis kurabilmek için çetin bir işin altından kalkmak gerekiyor. Onu da 2007'de AK Parti'nin isteğiyle "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Önerisi" başlıklı çalışmayı yapan Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki kurulda yer alan Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serap Yazıcı'nın geçen ay yayınlanan "Yeni Bir Anayasa Hazırlığı ve Türkiye" adlı kitabından aktaralım:
"Yeni bir Anayasa'nın yapımı sürecinin gerektirdiği teknik ayrıntılar üzerindeki sorunların çözümünden önce, Türkiye'nin uzun süreden beri içine sürüklendiği, giderek derinleşen ve çok boyutlu (Etnik, dinsel, mezhepsel, kültürel ve siyasal) kutuplaşma ve çatışmanın sona erdirilmesi gerekiyor. Ancak bunun başarılmasından sonra toplumu oluşturan farklı grupların serbest ve eşit şartlar altında belirledikleri temsilcileri temel meselelerin çözümü için müzakerelere başlayabilir; böylece, Anayasa yapımının ilk adımlarını atabilir."
Ne dersiniz; başarabilecek miyiz? Önce toplumdaki kutuplaşma ve çatışmayı aşma, ardından yeni bir Anayasa için gerekli koşulları ve yapıyı oluşturma becerisini, daha doğrusu cesaretini gösterebilecek miyiz?
Yoksa Türkiye'nin önünü tıkayan en ağır sorunu, süpürdüğümüz halının altından çıkarma sorumluluğunu gelecek kuşaklara mı bırakacağız?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.