ÜLKÜ TAMER

Savaş kameraman yüzünden ertelenmişti

Artık savaşlar, çatışmalar bile sadece ekranlarda değil, "anında cebinizde" ...
Yine de bu konuda ilk Irak savaşı hala önderliğini koruyor. Televizyonlar savaşı neredeyse baştan sona "canlı" yayımlamıştı.
Ama CNN'in patronu Ted Turner, bir gece komutan "Çöl Ayısı" na gidip de, "Saldırıyı yarın sabaha erteler miydiniz? Kameramanlarım hazır değil. Üstelik karanlıkta istediğimiz görüntüler iyi çıkmıyor," dese ne yanıt alırdı acaba?
***
1914. Meksika'da devlet güçleriyle Pancho Villa arasında büyük bir savaş vardı. Mutual Film Corporation, bu olanağı kaçırmak istemiyordu. Şirketin yetkilileri ABD'den Meksika'ya gittiler, Pancho Villa'yı bulup onunla bir anlaşmaya vardılar.
Anlaşmaya göre, Pancho Villa başka hiçbir şirketin film çekmesine izin vermeyecekti. Ayrıca, çarpışmaların gün ışığında, teknik ekibin uygun gördüğü zamanlarda yapılmasına da özen gösterecekti.
Sözüne sonuna kadar bağlı kaldı Pancho Villa. Hep gündüzleri çarpıştı. Günün birinde, Ojinga kentine saldıracağı zaman, kameramanın gelmediğini söylediler. Meksikalı devrimci uzun süre kameramanı bekledi. Sonunda kameraman geldi; yönetmen "Motor!" dedi, saldırı başladı.
Mutual da bu önemli çarpışmayı baştan sona filme aldı.
***
Bu hafta sinemadan söz açtık madem, sinemayla sürdürelim. Film adlarından söz edelim biraz...
Sinemaseverler, <ı>Emmanuelle'in ülkemizde <ı>Hisli <ı>Duygular adıyla gösterilişini unutabilirler mi? Hadi bunu eşsiz yaratıcılığıyla bizim
"film ithalatçı" mız uydurdu diyelim. Aşağıdaki örneklere, yapımcıların koydukları özgün film adlarına ne diyeceğiz?
* Sayı saymasını bilenler, <ı>On <ı>Üç <ı>Kadın ( <ı>Thirteen <ı>Women, 1932) filminde on iki kadın, <ı>Cehennemden <ı>Yedi <ı>Kadın ( <ı>Seven <ı>Women <ı>from <ı>Hell, 1961) filminde altı kadın, on üç askerin serüvenlerini anlatan SSCB yapımı <ı>On <ı>Üçler'de (1936) ise sadece on iki asker bulunduğunu fark etmişlerdi.
- <ı>Kara <ı>Kedi ( <ı>The <ı>Black <ı>Cat, 1934), tanıtma yazılarına bakılırsa, Poe'nun bir öyküsünden uyarlanmıştı. Ama konunun öyküyle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Filmin adı bütün bütüne anlamsız kaçmasın diye, bir kedi ikiüç sahnede kameranın önünden geçirilivermişti.
- <ı>Şanghay <ı>Sürgünü ( <ı>Exiled <ı>to <ı>Shanghai, 1937) filminde ise ne bir sürgün anlatılıyordu, ne de öykü Şanghay'da geçiyordu.
- <ı>Irak <ı>Maceraları ( <ı>Adventures <ı>in <ı>Iraq, 1943) Suriye'de yaşanıyordu.
- <ı>Lassie'nin <ı>Cesareti'nde ( <ı>The <ı>Courage <ı>of <ı>Lassie, 1946) Lassie yoktu. Elizabeth Taylor'ın köpeğinin adı Bill'di.
- <ı>İki <ı>Açıkgöz <ı>Katil <ı>Boris <ı>Karloff'a <ı>Karşı'da ( <ı>Abbott <ı>and <ı>Costello <ı>Meet <ı>the <ı>Killer, <ı>Boris <ı>Karloff, 1948) Boris Karloff katil değildi.
- <ı>İki <ı>Açıkgöz <ı>Mars'da ( <ı>Abbott <ı>and <ı>Costello <ı>Go <ı>to <ı>Mars, 1953) filminde kahramanlarımız Mars'a değil, Venüs'e gidiy orlardı.
- <ı>Kumarbazın <ı>Karısı ( <ı>Big <ı>Hand <ı>for <ı>a <ı>Little <ı>Lady, 1966), İngiltere'de <ı>Dodge <ı>City'de <ı>Büyük <ı>Kumar ( <ı>Big <ı>Deal <ı>at <ı>Dodge <ı>City ) adıyla gösterildi. Bu adı koyan, filmi seyretmemişti herhalde, çünkü öykü Laredo'da geçiyordu.
- <ı>Krakatoa, <ı>Cava'nın <ı>Doğusu ( <ı>Krakatoa, <ı>East <ı>of <ı>Java, 1968) adı sizi yanıltmasın. Krakatoa, Cava'nın yaklaşık 300 kilometre batısındadır.
***
Sinema salonları, çocukluğumda, ilkgençliğimde, Nasreddin Hoca'larla dolu olurdu. Beyazperdeye laf atılırdı boyuna. Hele taksitle satış yapan Rıdvan Umay mağazasının reklamlarında hiç şaşmazdı bu. Kamera karşısına sıralanmış mayolu on kız, parmaklarını sallayarak, "Rıdvan Umay, Rıdvan Umay, Rıdvan Umay" derlerdi. Ama onlar tam parmaklarını sallamaya başlayacakları anda, salondan biri mutlaka bağırırdı: "Sizi kim... öptü?"
Aşağıdaki gerçek olay fıkrayı aratmıyor. Haldun Taner anlatmıştı.
***
Sinemada bir yerli film gösteriliyor. Baş rolde dönemin ünlü jönü Muzaffer Tema . Ama filmde senkron kaymış. Biri ağzını açıp kapatıyor. Çıt yok. Ses iki saniye sonra duyuluyor: "Merhaba..." Ya da durup dururken paaat diye bir gürültü. Görüntü arkadan geliyor: Çarpılarak kapatılan bir kapı...
En duygulu sahnelerden birinde Muzaffer Tema keman çalacak. Masanın üstünde duruyor keman. Muzaffer Tema yaklaşıyor. Elini uzatıyor...
Tam o sırada balkondan bir ses:
"Sen zahmet etme, ağabey, o kendi kendine çalar!"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.