İfade edemeyen millet..
Bir kelimeye bin anlam yüklediğim zaman sana sesleneceğim" demiş Özdemir Asaf.. Bana Asaf'ı anlatan, öğreten Oktay Kurtböke (Nur içinde yatsın) dizeleri eliyle yazıp, masamın camının altına koymuştu, Yeni Gün'de.. Yıllar, yıllar önce..
Bir kelimeye bin anlam yüklemek nasıl ola ki..
Oluyor.. Sevdiniz, âşık oldunuz mu oluyor.. Bin değil on bin anlam yüklüyorsunuz tek bir kelimeye.. Ama o tek kelimeyi bile söyleyemiyor,"Seviyorum" diyemiyorsunuz.. Kendinize uykusuz gecelerin sabahına kadar tekrar ediyorsunuz da, ona söyleyemiyorsunuz..
Neden?..
Yaşamdan Dakikalar'da Türk sinemasını konuşuyoruz.. Genel kusurları.. "Diyaloglar" dedi biri.. "Eksik.. Boş.. İfadesiz" gibilerden..
"Senaryolarımızda diyalog sorununu 17-18 yaşlarımda düşündüm ilk" diye lafa girdi Haşmet.. "Baktım ki, senaryolardaki diyaloglarda sorun yok.. Bizim diyaloglarımızda sorun var.. Ben kendime bakıyorum.. Adam perdede kıza ifade edemiyor.. Kendime bakıyorum.. Ben de kıza kendimi ifade edemiyorum.. O zaman senaryonun günahı ne?"
Anneme hayatı boyunca "Seni seviyorum" demeyen, diyemeyen babamın en sevdiği şarkı neydi bilir misiniz?.. Ali Rifat Bey'in Tereddüt'ü.. Orhan Seyfi Orhon'un dizeleri ile.. Radyoda çalar, babam anneme bakardı..
<ı>"Sarahaten, <ı>acaba, <ı>söylesem <ı>darılmaz <ı>mı?
<ı>Darılmak <ı>adeti, <ı>bilmem <ı>ki <ı>çapkının <ı>naz <ı>mı?
<ı>Desem <ı>ki: <ı>'Ben, <ı>seni...' <ı>Yok, <ı>dinlemez <ı>ki, <ı>hiddet <ı>eder!
<ı>Niçin? <ı>Bu <ı>sözde <ı>ne <ı>var? <ı>Sanki <ı>hiddet <ı>etse <ı>ne <ı>der?
<ı>Desem <ı>ki: <ı>'Ben, <ı>seni <ı>pek...' <ı>Ya <ı>kızar, <ı>konuşmazsa?
<ı>Derim: <ı>'Bu <ı>çektiğim <ı>insaf <ı>edin, <ı>eğer <ı>azsa...'
<ı>Desem <ı>ki: <ı>'Ben, <ı>seni <ı>pek <ı>çok...' <ı>Hayır, <ı>kızar <ı>bilirim,
<ı>Tereddütüm <ı>acaba <ı>hiddetinden <ı>az <ı>mı <ı>elim?
<ı>Desem <ı>ki: <ı>'Ben, <ı>seni <ı>pek <ı>çok...'
<ı>Sakın <ı>gücenme <ı>emi, <ı>Sakın <ı>gücenme, <ı>eğer <ı>anladınsa <ı>sevdiğimi"
Babamın annemi ne kadar çok sevdiğini, annemin öldüğü gece anladım.. Annem yaşarken bu kadar güçlü, bu kadar derinden, bu kadar ölesiye sevildiğini duymuş, hissetmiş miydi acaba?.. Asıl onun hakkı değil miydi, benden önce bilmek..
Ben Orhan Veli'yi okurdum, bir kelimeye bin anlam yüklediğimde..
<ı>"Ağlasam <ı>sesimi <ı>duyar <ı>mısınız <ı>mısralarımda
<ı>Dokunabilir <ı>misiniz, <ı>göz <ı>yaşlarıma <ı>ellerinizle?
<ı>Bilmezdim <ı>şarkıların <ı>bu <ı>kadar <ı>güzel,
<ı>Kelimelerinse <ı>kifayetsiz <ı>olduğunu
<ı>Bu <ı>derde <ı>düşmeden <ı>önce..
<ı>Bir <ı>yer <ı>var <ı>biliyorum;
<ı>Herşeyi <ı>söylemek <ı>mümkün.
<ı>Epeyce <ı>yaklaşmışım..
<ı>Duyuyorum,
<ı>Anlatamıyorum.."
Ah o anlatamamak.. Herşeyi söylemenin mümkün olduğu yerde bile anlatamamak..
Nahit Ulvi Akgün'e sığınırdım o zaman..
O anlatırdı benim adıma, ikimiz adına herşeyi..
Siz de öyle yapın.. İfade edemeyince, şiire sığının..
<ı>"Birşey <ı>var <ı>aramızda,
<ı>Senin <ı>bakışından <ı>belli,
<ı>Benim <ı>yanan <ı>yüzümden.
<ı>Dalıveriyoruz <ı>arada <ı>bir,
<ı>İkimiz <ı>de <ı>aynı <ı>şeyi <ı>düşünüyoruz <ı>belki,
<ı>Gülüşerek <ı>başlıyoruz <ı>söze.
<ı>Birşey <ı>var <ı>aramızda
<ı>Onu <ı>buldukça <ı>kaybediyoruz <ı>isteyerek,
<ı>Fakat <ı>ne <ı>kadar <ı>saklasak <ı>nafile,
<ı>Senin <ı>gözlerinde <ı>ışıldıyor,
<ı>Benim <ı>dilimin <ı>ucunda.."
<ı>(30 Ocak 2005'te yayınlandı)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.