Fazıl ve Mozart üzerine..
"Hıncal, Mozart'ın kasabasındaki Fazıl'ı yazdın da okurken bak aklıma ne geldi" deyip sıralamış.
- Mozart da, Fazıl da çocukluklarını çocuk, gençliklerini genç olarak yaşayamamışlar. Müzik tüm benliklerinin yöneticisi olmuş.
- Baba her ikisinde de yönetici, eğitmen ve yaşamı düzenleyen kişi.
- Özel yaşamlarında içlerindeki coşku önlenemez zikzaklar yaratır.
- En önemli müştereklik olağanüstü mükemmel hızlı üretkenlikleri.
Kraliyet bestecisi Salieri "Tanrım neden böylesine şımarık ve kibirli bir çocuğa böylesine tanrısal bir yetenek bahsettin" der. Salieri Kompleksi psikolojide böylece yer alır.
Kendi alanında daha başarılı olanlara tahammül edememek.. Salieri Kompleksinin çok tehlikeli eylemlerin hareket noktası olduğu vurgulanır.
- Beste yaparken, müzik icra ederken adeta başka bir dünyada yaşarlar,
- Her ikisi de yaşadıkları topluma baş kaldırıcıdır.
- Çok seyahat ederler ve çok konser verirler, (Birisi at arabası, diğeri uçakla..)
- Deha yeteneğinin dışa vuruşu, sivri dilleri ve toplumca garip karşılanan tarz ve tavırları en belirgin vasıflarıdır.
"Fazıl Say'ın size çaldığı bis (Daha dün annemizin kollarında yaşarken) bir Mozart parçası, ancak bir Mozart bestesi değil. Bu parça Mozart'ın yaşadığı coğrafyadaki (Napolionic dönemdeki Salzburg çevresini bilirsiniz; Fransız-Alman kültürünün sürekli siyasi önder değiştirmesi ile oluşan çok kültürlülük) bir çocuk şarkısı. Büyük ihtimalle anonim bir parça. Ancak, çok hoş bir melodi olduğu için Mozart bunun üzerine çeşitlemeler yapmış. Bu varyasyonların tam kodu: Ludwig von Köchel dizinine göre Köchel: 265. Çocuk şarkısının orijinal adı da Ah vous dirai-je maman."
Fazıl Say -emin olabilirsiniz- arabesk konusundaki teşhislerinde çok iyimser davranmış. Türkiye'deki arabesk olgusu bir 'veba'dır. Yirminci Yüzyıl Türkiyesi'nin en büyük vebasıdır.
"Borusan orkestrası ve Fazıl Say'ın Salzburg Festivalinin açılış kutlamaları çerçevesinde verdiği konserle ilgili yazınızı keyifle okudum. Bu arada Mozart'ın doğduğu şehirde böyle güzel Mozart çalınmasını 'Tereciye tere satmaya' benzetmeniz ilgimi çekti. Merak edip eşim İdil Biret'in geniş arşivine baktım. Orada, 1970 yılında Viyanada Musikverein salonunda verdiği bir konserden sonra "Kurier" gazetesinde çıkmış yazıyı buldum. 'Demek kırk yıl önce Beethoven, Brahms ve Schumann'in yaşadığı Avusturyanın Viyana şehrinde de bu bestecilerin eserlerinin böylesine büyük bir icrası ile bir Türk sanatçısı 'Tereciye Tere satmış' ve salondaki vatandaşlarımıza 'Ne mutlu Türküm' dedirtmiş' diye düşündüm" diyor.
Büyükyüksel o yazıyı da alıntılamış..
"Özellike Beethoven'in Op.31 Nr.3 Sonatı ile İdil Biret nefes kesici ifade derinliği ve dramatik icra gücü olan büyük bir sanatçı olduğunu ispatladı. Schumann'in Op.17 Fantezisi renk ve şiir ile parıldıyordu, Brahms'ın
Paganini Çeşitlemeleri ise içli orta ses melodileri ve müzikal soluk dolu bir teknik zarafet gösterisiydi. Konser sonunda salonda kopan büyük alkışı Biret tamamen hakketti."
KURIER (Vienna) 1970
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.