Geçen haftadan kısa notlar!.
"Hıncal Bey, bu masanın hali ne olacak" dedi Yasemin!. Baktım haklı.. Deste deste gazete kupürü.. Her gün hemen bütün gazeteleri okuyorum ya.. Bazen "Bu konuyu yazmalıyım, fikrimi söylemeliyim" diyorum.. O sayfayı ayırıp gazeteye getiriyorum.. Bir.. On.. Yüz.. Yığılıyor.. Ama güncel konu o kadar çok ki, dönüp o her gün artan yığına bakamıyorum. Yasemin dürtünce bir çare buldum kafamdan..
O ayırdığım konuları "Kısa notlar" halinde derleyeceğim..
Önem, tarih sırası yok.. Masadan elime geldiği sırayla. İşte bu ilki.. Bakalım nasıl bulacaksınız?.
Sevgili Patron, şimdi 16 Ekim Salı günkü 24'üncü sayfada "Dertler Derya Olmuş" başlıklı bir inceleme yazısı var. Aç o yazıyı.. Eğer başından sonuna okuyabilirsen, gelir hem senden hem de o sayfayı çizenden özür dilerim.. O yazıyı hem de ne uğraşla hazırlayan Ahmet Selim Kul kardeşime haksızlık değil mi bu, hadi biz okurları boş geçiyor, sayfa çizerin?.
Kimseyi de ilgilendirmiyor zaten.. Şehir sokaklarında "Yıldızlar Geçidi" yapılmış açılış günü.. Haberlere, resimlere baktım.. Türkiye'den ilaç için, bir, tek bir "Yıldız" yok.. Bırak ödül beklemeyi, filmini bile göstermeyen festivale niye gitsin yıldız?. Altın Portakal, sırf bu festival için çekilmiş, gişesiz filmlerden kurtarılıp, Oscar benzeri popüler bir yarışma yapılmadıkça adımımı atmam.. Yıldızlarımız da atmaz..
Bir kişi hariç.. Yusuf Ömer Sınav diye adını ilk defa duyduğum delikanlı, mesela George Hamilton gibi bir sinema devinin smokinle geldiği açılış gecesine, siyah kısa kollu bir tişörtle katılmış.
Vay be, sen ne büyük adammışsın Ömer Efendi?. Sinemadan da büyüksün, George Hamilton'dan da.. Havan batsın!.
Ama kabahat sende değil. Davetiyelere "Kıyafet Mecburi" diye yazdıkları halde, seni herkesin içinde "Bu kılıkta giremezsiniz" diye çevirmeyen ve rezil etmeyenlerde..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.