Duygu dolu anılar!..
Önce bir düzeltme.. Dün Erkekçe'nin hikâyesini yazdım ya..
Yazının en önemli, en anlamlı cümlesi yok gazetede iyi mi?. Sabah geldim bilgisayarıma baktım, duruyor.. O zaman gazetede niye yok?. Hangi el, hem de, ille o satırı yok etmiş acaba?.
Neyse lafa o bölümü düzelterek girelim..
"Her yazısı okunmaya, her resmi basılmaya layıktır." Bu slogana hep uyduğumuz için Başbakan Süleyman Demirel'in makam masasında Erkekçe'yi gören yakınları takıldılar, "Sen de mi Brutus" gibisinden.
Süleyman Bey'in cevabı, Erkekçe idi, işte..
"Siz önce bu derginin içini okuyun!."
Ben yazarken, meğer Mehmet Yılmaz kardeşim de Ertuğrul'u arayıp "Hıncal Ağbi'nin fırçasına hazır ol" dermiş. Ertuğrul dün de onu yazdı.
Mehmet Yılmaz, Yankı okulunun en iyi mezunlarındandır. Ertuğrul da o okuldandır ya.. Benim yardımcımdı.
Ali Kocatepe de yazı işleri müdürümüz. Ali, Mehmet, ben üçümüz ayni evde yaşardık.. Yani bende Rifat Ilgaz'ın kalemi olsa, ne "Hababam Evi" öyküleri çıkardı ordan.. Neyse.. Lafı karıştırmayalım şimdi..
Duygu'yu yazarken, ne anılar canlandı gözümde..
Ne mutlu, ne keyifli anılar!..
Ne güzel arkadaştık onunla..
Yan yanaydı odalarımız Gelişim'de.. Durmadan odasına dalar, takılırdım..
Kadınca'da Feminizm'i anlatırdı ya..
Kadın/ Erkek eşitliği hareketini.. Hele o devir Türkiyesi'nde şakalaşmak için bundan iyi konu mu olur?.
Bir erkek bir şey mi başarmış. Haydi Duygu'nun odasına..
"Bak bizimkiler ne yapmış!." Bir kadın harikalar mı yaratmış!. Benim kapıda Duygu belirirdi bu defa..
"Gördün mü" diye..
Hiç unutmam!. Dünya Atletizm Şampiyonası için Roma'ya gitmiştik, Kenan Onuk'la..(Bu yaşa gelince anıları yazarken parantez içine alıp "Işıklar içinde yatsın" demeler artıyor) Bir gece yarışlar bitti. Gazeteyi aradık, yazılarımızı yazdırdık..
"Hadi yürüyelim" dedi Kenan!. Bizim otel stada birkaç kilometre.. Eee..
Serde gençlik, Roma'da da harika geceler var..
Yürüyoruz..
Caddenin iki yanında, süper minili dilberler yol kesiyor.. Meğer o yol, kentin en iyi buluşma yeri değil miymiş?.
Al sana bir yazı konusu.. Birine yanaştım..
Üç beş cümle İtalyanca bilirim.. Yazmasını değil de söylemesini..
"Kuando kosta?" dedim.. "Kaç para!." "Trenta dolari" dedi kadın.. 30 dolarmış..
Gülüştük Kenan'la, yürüdük.. Az ilerde bir tane daha.. Bu biraz irice..
"Kuando kosta?." "Çinkuanta dolari" dedi, tam bir erkek sesi.. Bu travesti.. 50 dolar!.
Fırsatı kaçırır mı Hıncal..
Döner dönmez Duygu'nun odasına daldım..
"Kenan Onuk şahit" dedim.. "Dünyanın en eski mesleğinde bile sizden pahalıyız!." Bir "Allah seni kahretsin" deyişi vardı ki, Duygu'nun..
..Ve o Duygu, o Duygu nasıl bir feministti, anlasın herkes diye yazıyorum..
Anlasın ve feminizmi saptırmasınlar diye..
Gelişim kapandı, yollarımız ayrıldı.
Bir gece AKM'nin bir Opera Galasında karşılaştık. Sarmaş dolaş.. Yerlerimiz de yan yana, iyi mi?.
Gong çaldı, içeri girdik, oturduk..
Duygu'nun sessizdeki telefonunun ışığı yandı.
Arayana baktı ve eliyle kapayarak fısıl fısıl iki cümle konuştu. Kapadı.. Kulağıma eğildi..
"Ben gidiyorum" dedi.. "Erkek arkadaşım aradı. Bana ihtiyacı varmış.." Fırladı gitti, bu ülkeye feminizmi getiren, öğreten ama feminizmi insanlığın önüne geçirmeyen kadın..
Erkek arkadaşı "Sana ihtiyacım var" dedi diye, bir harika geceyi daha başlamadan terk edip gidecek kaç feminist değil, kaç kadın var, dünyada?.
Oydu işte.. Hem de adıyla!.
Duygu!.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.