Paris’te bir Sultan ve Türk Kafası..
Ama en çok ve günlük dillerinde hâlâ aşağılayıcı "La Tete Turque" deyimini kullananlar, Türklere karşı hâlâ kuyruk acısı çeken Fransızlardır. Öyle ki, tarihte bunun skandal bir yaşanmışlığı da vardır.. Ülke dışına çıkan ilk Osmanlı padişahı Abdülaziz'di. Paris'te açılan ilk "Dünya Sergisi"ne (1867) davet edilmişti. Gitmeyi istiyordu Abdülaziz ama bir engel vardı.. Osmanlı geleneklerine göre Padişah'ın ayak bastığı toprak Türk ülkesi sayılıyordu. Nasıl olacaktı bu davete icabet.. Buldular. Abdülaziz'in ayakkabılarının altına Anadolu toprağı serdiler. Bu sayede, Padişah nereye gitse Osmanlı toprağına basmış olacaktı. 687 bin metre kare üzerine kurulan çeşitli milletlerin kendilerine ayrılmış pavyonlarındaki sergilerini, Abdülaziz, protokol dışında, sade bir vatandaş gibi, canının istediği gibi gezmek istedi ve yanına yaveri Halil Paşa'yı aldı. Pavyon pavyon dolaşırlarken, bir kenarda, kol kuvvetini ölçmeye yarayan hani o sirkler, panayırlar ve lunaparklardan bildiğimiz alet var ya, yumruk şiddeti ölçen, o çıkar karşılarına. Bir çubuktan sarkan, aşağı doğru genişleyen top. Vurunca karşısındaki levhaya çarpıyor. Altta da bir ölçü aleti var. O da yumruğun şiddetini gösteriyor. Abdülaziz, üzeri fes rengi bir kumaşla örtülü topun ne olduğunu sordu, işleten Fransıza.. "Türk Kafası, efendim" dedi adam sıkılarak. Abdülaziz, içi boş, sadece yumruklanmaya yarayan şeye "Türk kafası" denmesine üzüldü ama renk vermedi. "Halil Paşa" dedi.. "Vur bakalım şuna da, Türkün gücünü görsünler." Halil Paşa ceketini çıkardı, mintanın kolunu sıvadı ve öyle bir Osmanlı Yumruğu çaktı ki, top bir yana, paramparça olan ekran her yana gitti. Fransızlar şaşkına dönerken, Halil Paşa tarihlerin yazdığı lafını söyledi.. "Bu Türk kafası değil, Sultanım.. Öyle olsa bir yumrukta dağılmazdı. Bu Avrupalı kafası.." Abdülaziz'in bu gezisinden kalan bir başka büyük hikaye de ev sahibesi İmparatoriçe Eugenie ile yaşadığı bilinen maceradır. Ama o konuyu yazacak kadar tarih uzmanı değilim.. Araştırırken Murat Bardakçı'nın bu aşkı anlatan yazısını buldum. Bir hafta sonu, tarih uzmanı, gazeteci dostumun yazısını size nakledeceğim. Çünkü, Baltacı /Katerina gecesi gibi, efsane değil, gerçek bir gece yaşadı bu ikisi Beylerbeyi Sarayı'nda..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.