HINCAL ULUÇ

İçişleri Bakanı’na bir mektup daha...

Sayın Süleyman Soylu, "İstanbul polisi ikinci maaşını servis şirketlerinden alıyor" diye yazdım.
Anlattım.. Servis arabalarının tüm ama tüm trafik kurallarını nasıl hiçe saydıklarını, her gün yüz binlerce vatandaş görüyor.. Vatandaş polisin gözü önünde devleti hiçe sayan servisleri gördüğünü de görüyor ve diyor ki..
"Polisler servislere aldırmıyorlar. Çünkü ikinci maaşlarını servis şirketlerinden alıyorlar.." Aynen bunu yazdım, Sayın İçişleri Bakanım..
Bunu yazdım ve günler, haftalar geçti.. Trafik Müdürü tıs.. Emniyet Müdürü tıs.. Vali tıssss!.
Böyle şey olur mu?.
Atalarımız "Sükut ikrardan gelir" demişler.. Yani Sayın Bakanım, senin Valin, senin Emniyet Müdürün, senin Trafik Müdürün bu ağır söylentiyi kabullendi., Sadece sükutu ile değil..
Uygulaması ile de..
Polislerin, İstanbul trafiğinin katili servis araçlarının gözleri önünde kuralları tepelemesi, devleti hiçe saymasına baktılar.. Bakıyorlar..
Her gün, her saat!.
Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü ile, Astoria AVM'nin arası kaç metre?.
Her gün, oradan, yani, Büyükdere ile Taksim arasındaki tek arter olan Büyükdere Caddesi'nden kaç trafik ekip aracı geçer bilir misiniz?.
En az yüz.. Ve bu 100 trafik ekip aracı, ordaki rezilliğe sadece bakar ve geçer..
Büyükdere Caddesi öyle önemli ve yedeği bile olmayan arterdir ki, 1999 deprem faciasının ardından "Deprem Kaçış Yolu" ilan edilmiştir.
Bir deprem anında afet kurtarma ekiplerinin ulaşım, afete uğrayanların, toplanma alanlarına kaçış yolu, yani orası.. Bu caddenin iki tarafında da park yasaktır. Afet Kaçış Yolu olduğu, depremde can kurtaracağı için..
Şimdi ister misiniz, bir gün öğleden sonra, 16.00- 17.00 arası o Afet Kaçış Yolu'na gidelim birlikte.
Şunu göreceğiz..
50 metrede bir "Park Yapılmaz" levhaları.. Ve bu levhaların altında "Deprem Kaçış Yoludur" diye ayrıca levhalar..
Bırakın park etmeyi, uzun süren duraklamalar bile yasaktır.
Depremin, Allah göstermesin, ne zaman geleceği belli bile olmaz çünkü..
Şimdi bu "Deprem Kaçış Yolu"nda hem de iki taraflı, hem gidiş, hem gelişe park etmiş, hem de duble park etmiş servis arabaları göreceğiz Sayın Bakanım..
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne 500 metre mesafede devlete meydan okuyan onlarca, yüzlerce belki de minibüs.. Bir de bu duble arabaların yanaşma ve çıkmaları sırasında zaten üç şeritli bu ana ve tek arteri nasıl kilitlediklerini düşünün.. Afetten vazgeçtik, İstanbul'un tek ana arterinde ulaşımı kilitliyorlar.
Tekrar ediyorum Sayın Bakanım, Bu devlete kafa tutan bu Devlete "Tükürürüm senin kurallarına" diyenler, Emniyet Müdürlüğü'nün önündeler nerdeyse..
O zaman o "Park Yasağı" ve "Deprem Kaçış Yolu" levhaları yanlış, ya da "Polisler ikinci maaşlarını servis şirketlerinden alıyor. Onların dokunulmazlığı var" ithamları doğru.
Önceki gün Astoria AVM'ye uğradım bir iş için.. Caner'e de "Ben çıkarken ararım, gelir kapıdan alırsın" dedim..
Caner, cadde kenarına yanaşmak istemiş, en fazla iki dakika bekleyecek..
Oraya o saatte, yani 15.30 falan, gelen birkaç minibüs var..
Birisinin şoförü kahya.. "Yürü" demiş, Caner'e.. "Burda durmak yasak, bizim servisler geliyor.." Bakar mısınız?. Adamlardaki küstahlığa bakar mısınız?. Kendi gelip iki, üç saat beklemek için park ediyor ve daha sonra gelecek servislere de kahyalık yapıp, vatandaşın iki dakika beklemesine bile izin vermiyor..
Nerde Sayın Bakanım?. Senin İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün 500 metre ötesinde bu rezillik ve senelerdir böyle göz önünde sürüyor..
Caner o zaman dönüp Astoria AVM'nin önündeki üç şeritli falan bir boşluk var. "Orda bekleyim" demiş.. Eski köye yeni adet.. Bu defa da bir başka kahya çıkmış önüne..
"Burası vale bölgesi demiş.
Ya valeye bırak, ya çek git!." Vale bölgesi.. Bu da İstanbul'daki bir başka soygunun adı. Yahu içinde şoförü olan ve birisini bekleyen araba, valeye niye para versin?.
Orası kamunun arazisi.. Yani benim, vatandaşın kaldırımı..
Ama bu soygun da, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne 500 metre mesafede yapılıyor.
Vale Soygunu..
"Onlar da polisle ortak" demeyin.. Öyleler..
Bebek'te, ışıklar içinde yatsın, Ertekin'le oturuyoruz, sahil yolunda..
Ertekin arabayı Bebek'e gidiş yoluna park etmiş.. Bir baktım, Ertekin'in arabasını çekiyorlar.. Yahu sahil boyu en az 20 araba var, dizi dizi park etmiş, aradan Ertekin'in arabayı seçmiş, çekiyorlar..
"Niye?." Anlattı Bebekliler.. Ortaköy'den başlayıp, Boğaz'ın sonuna dek, popüler bölgelerde yolun iki kenarı ve kaldırımlar (Ki kaldırıma araba bırakmak da yasaktır ve bu yasağı izlemek de "Her şey çok güzel olacak" Başkanımız Ekrem İmamoğlu'na aittir. Çift başlı trafik Bakanım.. Yol vilayetin, kaldırım belediyenin..), ne diyordum.. Popüler bölgelerde yol kenarı ve kaldırımlar Valelere ait. Arabanı onlar park ederse sorun yok. Sen park edersen, polis gelip çekiyor. Yani, çekme araçları ile valeler ortak çalışıyor, iyi mi?.
Pazar günü ben yaşadım..
Yeniköy'e gittim.. İçerde, yukarlarda bir yer.. Caddeye merdivenle iniliyor.. Caner'e "Git aşağıda bekle, ben merdivenden iniyorum" dedim. Caner gitti arabayla..
Merdivenden indim ki, gene başı dertte.. Orada bir çekici.. İçinde bir polis.. "Burada duramazsın" demiş.. "Hıncal Bey, şimdi geliyor" demiş de, "Peki" demişler lütfen ve gitmişler..
Geldim, bindim ve gördüm ki, yol boyu dizi dizi park etmiş arabalar..
Çekici onlara bakıyor ve içinde şoförlü arabaya "Git burdan" diyor, polis..
Neden acaba Sayın Bakanım!.
Nedeni belli.. Orası vale bölgesi ve çekiciler valelerin park etmediği arabaları çekmekle görevliler de ondan..
Şimdi bu İstanbul'da trafik düzelir mi, Sayın Soylu?.
Bunca rezilliği, bunca göz yummayı, bunca servisler ve valelerle adeta ortak gibi çalışmayı yaşadığı her gün gören İstanbul halkı polisine güvenir mi?. Ona yardımcı olur mu?.
Yoksa "Bu kentte gemisini yürüten kaptan.. Ben de 'Uyanık' tayfasına dahil olayım, ben de ters yoldan gideyim, ben de sapılmazdan sapayım, ben de emniyet şeritlerine dalayım, ben de kırmızıda geçeyim, ben de kaynak yapayım, ben de oto yollarda slalom yapayım, makas atayım, ben de istediğim yerde, yolda, kaldırımda park edeyim" mi der?.
Bunların hepsini servisler yapıyor çünkü..
Hem de polislerin gözleri önünde, pervasız, aldırışsız, devlete meydan okuyarak, devletin kurallarının içine tükürerek yapıyorlar, her Allahın günü ve saati..
Valiniz de teslim onlara, Belediye Başkanınız da..
Abartıyor muyum?.
Günü ve saati siz seçin bir, herhangi bir öğleden sonra, eskortsuz, polissiz, habersiz benim arabama binelim ve sizi dolaştırıp, dediklerimin hepsini birer birer göstereyim..
Kurala meydan okuyanları ve onları seyreden polislerinizi gözlerinizle görün. Görün ki, İstanbul halkı, kurallara bağlı uygar vatandaş neler çekiyor görün, Sayın Bakanım..
Vaktinizi aldım, özür dilerim..
Kusura bakmayın ama, canıma "Tak" etti, her İstanbullu gibi..
Sayın Soylu, Bir şeyler yapın da, bir de Başkanlık Makamı'na açık dilekçe yazmak zorunda kalmayayım..
Çünkü Başkan'ın da son konuşmasıda işaret ve şikayet ettiği gibi, her sorunun onda bitmesi ve onun tarafından çözülmesi gibi bir adet oluştu sanki..
Saygılarımla, Sayın Bakanım..

*

Tam yazımı bitirdim. Büyükşehir Belediyesi'nden aradılar.
Dün yazmıştım. Akmerkez önünde arkamdan çakarlarını yakmış gelen ve durmadan korna çalarak, meskun mahal hızının üstünde gitmeye zorlayan 34 DL 0171 beyaz plakalı araba, Belediye'ye ait değilmiş..
Vilayet, Emniyet ve Trafik Müdürlüğü'nden gene cevap çıkmadı tabii.. Bilmem, belki emriniz üzerinedir, belki de SABAH gazetesinin tam 40 yıllık yazarını adam yerine koymadıklarından. Ben gene de öğrendim.
0171 beyaz plaka, onlara, yani Emniyet'e aitmiş..
Yani Sayın Bakanım, bakarsınız, benim plakaya ceza bile yazmışlardır, arkamdan.. Öderiz tabii.. Servis değiliz ki biz.. Vatandaşız, öderiz, Sayın Bakanım!.
Suçlu o, suçsuz ben olduğum halde öderiz!.
Ben üstelik gerzek vatandaşım anında öderim..
Deyişim için kusura bakmayın..
Ödemeyenler için, eninde sonunda nasılsa af çıkıyor.. Biz ödeyenler, ödediğimizle kalıp gerzek duruma düşüyoruz da, ondan böyle dedim..
Tekrar saygılarımla, Efendim!.

***


İmamoğlu'na bir ithaf daha!..
"Her şey çok güzel olacak" diye 800 bin oy fark atan, ama iş başına geldiğinden bu yana ne yazık ki, halkın gördüğü, bildiği, farkına vardığı 8 güzel şey bile yapmadan oyalanan Ekrem İmamoğlu Başkana, eski dostuma artık kaçıncısı olduğunu unuttuğum ithaf bu..
Ya palavra atmadığını kanıtlayıp bir şeyler yapacak, ya da ben, bu gündelik manzarayı onun gözlerine sokmaya devam edeceğim.
İşte Fulya'daki atv binasının önünde hem de, "Park Yapılmaz" ve "Bu güzergahta mobil EDS ile denetim yapılmaktadır" levhalarının altında, hem Genel (Ankara/ Atanmışlar) hem de Yerel (İstanbul / Seçilmişler) Yönetimlere meydan okuyarak dizi dizi park etmiş servis arabaları ve tıkadıkları gene belediye tarafından 2002 yılında ilan edilmiş "Deprem Kaçış Yolu!." Deprem Kaçış Yolu olan bir arteri, babalarının park yeri gibi bedava kullanan ve devletin resmen yüzüne tüküren bu araçlara "Dur" diyecek bir, tek bir atanmış ve seçilmiş yok madem, o zaman o levhaları ordan kaldırın da, devletle her gün, her saat, her dakka alay edilmesini önleyin ki, zerre kadar "Devlet adamlığınız, devlet sevginiz, devlet saygınız" var mı, yok mu, görelim?.
Daha ne diyeyim size, Atanmış Vali?.
Daha ne diyeyim, Seçilmiş Başkan?.

***


34 LDV 68!.
İstanbul'da sahil yolu, hava güzel oldu mu, arabasını kapanlar da bir nefes almak için indiklerinden, hep tıkalı, hep yavaştır.
Hele Bebek tam bir bekleme yerine döner..
İşte gene öyle bir gün.. Bebek girişinde Kırıntı Bahçesi'nde oturuyorum, Sevgili Kardeşim Özay Şendir'le yıllar sonra buluşmuşuz..
Öğle vakti, saat yarım falan.. Bir baktım, 20 metre boyunda bir TIR!.. Hayır, öyle hafriyat kamyonu falan değil, resmen TIR.. Boş üstelik.. Zaten tıkalı yolu iyice kilitlemiş, iyi mi?.
Ora Bebek!. Sahilin merkezi.. En yoğun, en kalabalık yeri.. Polis de var, belediye zabıtası da..
Peki ama, öğle saatinde TIR kamyonunun, 20 metrelik TIR'ın orda ne işi var?.
Dağ başı mı bu şehir?.
TIR'ların kent içine girme, çıkma saatleri yok mu?.
Köprüden geçmesi yasak TIR'ın Bebek'te işi ne?.

*

Lafın gelişi "Dağ başı" dediğim için, özür dilerim.. Burası dağbaşı.. Hani Dadaloğlu'nun "Ferman padişahın, dağlar bizimdir" dediği yer var ya, tam da orasıdır, Bebek!.

***

Tebessüm
Eşim o kadar kötü yemek yapıyor ki, yemekten sonra dişlerimi fırçalamıyor, sayıyorum!.
Laflarım
"Şevkat öyle bir dildir ki, sağır da işitebilir, kör de okuyabilir."
Mark Twain

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.