HINCAL ULUÇ

Bravo Serdar Tatlı Başkan!.

Merkez Hakem Komitesi Başkanı Serdar Tatlı'yı yürekten kutluyorum.. Türk futbolunda, doğruları ve yanlışlarıyla bir efsane olacak maçı, hasret kaldığımız bir futbol mücadelesini izlediysek, bunu, koltuğunu kaybetme riskini de göze alarak yaptığı hakem atamasıyla, Merkez Hakem Komitesi Başkanı Serdar Tatlı'ya borçluyuz.
Genç, daha önce derbiyi geçin, doğru dürüst bir Süper Lig deneyimi bile olmayan Tugay Kaan Numanoğlu'nu atamak, gerçekten bir yürek işiydi..
Bugüne dek derbilere hep eyyamcı hakemler atanıyor, onlar da maçı sahada değil, kendi kafalarında oynatıyorlardı..
Yani..
Seyirciye ve medyaya göre eyyam yaparak!. Tüm yorum haklarını, eyyam yaptıkları takım lehine kullanarak, maçın kaderini değiştiriyorlardı.
Ota boka düdük çalarak, maçı durmadan durduruyor ve oyun kurulmasına, sahaya seyre değer futbol konmasına da engel oluyorlardı.
Biliyorlardı ki, ne kadar az futbol olursa, kendilerine eleştiri de o kadar az olacak.
Televizyonlarda yayınlanan İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya liglerini izleyenler "Bizde niye bu kadar güzel ve heyecanlı maçlar oynanmıyor" diye soruyor, ama cevabını göremiyor, ya da vermiyorlardı.
Çünkü ordaki hakemler "Futbol bir temas oyunudur" ilkesini biliyor, her temasa düdük çalmıyorlardı.
Cezanın temel unsuru "Kasıt"tı.
Kasıtsız temasa izin vermezsen, yasa dışı, ölçüsüz, kontrolsüz girişler dışında, ikili mücadele nasıl olacaktı peki?.
Hemen her ikili mücadelede zart diye düdük çalan hakemlerle maç güzelliği ve heyecanı yaşatmak mümkün müydü?.
..Ve de tabii..
Zavallı Futbol Federasyonu yüzünden, ayağına darbe alanın bile yüzünü tutarak kendini yere attığı ve adeta "Ambulans yetiştirin" dercesine eliyle çimleri dövdüğü sahtekarlıklarda eyyamcılar derhal masum, suçsuz rakip aleyhine faul çalmakla kalmıyor bir de sarı kart çıkarıyorlardı. Futbolsuz maçları, en sahtekar olan, hakeme en çok yutturanlar kazanıyordu.
18'e gol atmak değil, penaltı almak ve rakipten adam attırmak için girenler türemişti.
Dalar dalmaz kendini yere atan, yutturdu mu kazanıyor, yutturamazsa ceza almıyordu.
Federasyon bu tutumu ile herkesi sahtekar olmaya mecbur ediyordu adeta. 18'e dalıp darbe alan, buna rağmen amacı gol olduğu için, sekmesine rağmen düşmeyen ve ayakta kalmaya çalışan, ne takımına penaltı kazandırıyor, ne de rakibe kart göstertiyordu.
Federasyon fiilen "Oynama, at kendini yere" diyordu, tutumuyla..
Sahtekarlığa böylesi prim verildiğini göre göre, zerre önlem almayan federasyon sayesinde Süper Lig bir "Sahtekarlar Ligi"ne dönmüştü.
İşte bu ortamda Serdar Tatlı ortaya çıktı.
"Bu iş böyle gitmez" dedi ve Fenerbahçe- Beşiktaş derbisine, bir eyyamcı kaşarı değil, eğrisi doğrusu ile "Gördüğünü çalacak" bir genç atadı.
Tugay Kaan Numanoğlu aşağı yukarı 70 dakika mükemmel yönetti maçı.. Zırt pırt kesmeyerek son yılların en güzel futbolunun kurulmasına ve oynanmasına zaman kazandırdı.
Harika bir maç izliyorduk.
Ama işte bu 70'lerde ne olduysa oldu.. Belki de, takımını maça Erol Bulut'tan hem fiziksel, hem moral olarak çok daha iyi hazırladığı açıkça görülen Sergen Yalçın, rakiple mücadeleyi bırakıp hakemle oynamaya başlayınca ve bunu ısrarla ve ekranlara sık sık yansıyan jestler ve haykırışlarla sürdürünce, öfkelendi, psikolojisi Beşiktaş aleyhine döndü, ya da artık ne etkisi altında kaldıysa, Mert Hakan'ı hem de arka arkaya iki bariz "İkinci sarı karttan/ ki ikincisi doğrudan kırmızı olacak kadar sertti" atamadı.
Larin'i o kadar kolay gönderen, ki o da doğruydu ve eyyamcı hiçbir hakem onu yapmazdı, Numanoğlu Mert Hakan'ı atamadı. Mert'i atamayınca, ikinci sarıyı on defa hak eden Sergen'i de atamadı ve son yirmi dakika ipleri elinden kaçırdı.
Buna rağmen, Bravo Serdar Tatlı..
Yaptığın bu cesur atama, futbol tarihine her yönü ile geçen ve tartışması yıllar sonra bile devam edecek bir maç izlememize sebep oldu.
Futbolun bir güzelliği de, maçın son düdükle bitmemesi, yankılarının hatta yıllar sonra sürmesi değil midir?.
Daha bu hafta izledik, okuduk. 1986 Dünya Kupası'nın efsanesi, final maçı bile değildi. Maradona'nın 60 metre sürüp, İngiliz takımının yarısını çalımlayarak attığı gol de değildi. Tanrı'nın eli golüydü. Hakem entbol çalsaydı, o maç kimbilir nasıl biterdi?. Arjantin kazanır mıydı?. Maradona efsane olur muydu, bilinmez.. Ama bugün adlarını bile hatırlamadığımız orta ve yan hakemler golü verdiler. 35 sene geçti, biz hâlâ konuşuyoruz.
1966 Dünya Kupası finalinde bu defa İngilizler gol çizgisini geçmeyen topa yan hakem "Gol" işareti yapıp santraya koştuğu için Almanları yendiler ve kupayı kaldırdılar.
O yan hakemin adını, bir Azerbaycan Türkü olduğu için belki hatırlayan çıkar.. Ama o gol ve o efsane hâlâ tartışılıyor ve gelişen bilgisayar teknolojileri ile, hâlâ topun çizgiyi tam geçip geçmediğini en ileri teknik üniversiteler araştırıyor.
Futbolun en popüler spor olmasının içinde, sahadaki güzellikler kadar bu hakem hataları da var yani.
İyi futbol, iyi mücadele, iyi maç istiyorsan, maçı az kesen hakemi alkışlayacaksın. Yaptığı hataları da mümkün olduğu ölçüde mazur göreceksin ki, öteki genç hakemlere örnek olsun..
O gençler "Bu mesleğe devam için, o kaşar eyyamcılar gibi olmamız gerek" demesinler..
Serdar Tatlı Başkan!.
Yaptığın atama harikaydı. Bu sayede, yıllar boyu konuşulacak, yıllardır da görülmemiş bir maç izledik.
Bazı yazarlar, hatta hakem hoca kalemler, dün baktım, Numanoğlu'nun kellesini almışlar bile..
Sakın ha, Serdar Hocam!.. Sakın!.
Hem yaptığın atamanın, hem de atadığın hakemin arkasında dur. Durduğunu dünya âleme göster ki, yaptığın devrim devam etsin..
Bu sessiz, kişiliksiz federasyona rağmen "Sahtekarlar Ligi" senin hakemlerin sayesinde gitsin ve yeniden adı gibi "Süper Lig" olsun!.
Tek başına da olsan, dayan Serdar Tatlı.. Ki değilsin.. Ne kadar dayanırsan, arkandakilerin sayısı o kadar artacaktır!.
"Mert dayanır, namert kaçar" Hocam.. O zaman da "Meydan gümbür gümbürdenir!."

***


Efsaneler maçı berabere!.
Barbaros Talı'nın Türkiye'ye duyurduğu iki boks efsanesi Mike Tyson ile Roy Jones Jr. maçını gene Barbaros Talı sizler için yazdı.
Yarın da benim birkaç sözüm olacak.

*

Los Angeles'ın merkezindeki Staples Center'ın televizyon yayınına göre hazırlanmış ortamında yapıldı dört saatlik organizasyon.
Karartılmış salona konmuş beyaz ringle yaratılan kontrast; led ekranlara yansıtılan yazı ve fotoğraflar ile ekran grafiklerinde de kullanıldı.
Seyirciyi ısıtmak için önceye konan çeşitli maçların araları, sunumlar, yorumlar, röportajlar ve Rap ikonu Snoop Dogg'un da yer aldığı şarkıcıların performanslarıyla dolduruldu.
Ring her karşılaşma sonunda temizlendi ve dezenfekte edildi.
Yıllar öncesindeki Muhammed Ali maçlarından hatırladığımız ünlü sunucu, 76 yaşına gelen, Michael Buffer takdim etti iki efsane boksörü.
Tyson gençlik yıllarında olduğu gibi çorapsız giydiği spor ayakkabıları, siyah şortu ve yan tarafları açık üstle çıktı ringe.
Çocukluk yıllarının geçtiği The Bronx'daki mahallesi 'Brownsville' yazılıydı göğsünde.
Jones ise renkli giysileri ve eldivenleriyle geldi ringe.
Her iki boksör de uzun bir aradan sonra ringde olmanın heyecanı içindeydi.
Hazırlık döneminde 45 kilo veren Mike Tyson, Roy Jones'e kıyasla çok daha yaşlı göründü bana.
Algım maç başladığında değişti. Tyson çok daha iyi hazırlanmıştı. Dövüşme ve kazanma arzusu Jones'a kıyasla daha baskındı.
Roy Jones, ne yapacağı belli olmayan Mike Tyson'dan uzak durdu. Vurup kaçarak boks yapmayı tercih etti. Tehlike hissettiği anlarda sarılıp, Tyson'ı durdurmaya çalıştı.
Bu da onu çabuk yordu.
Geçmişinde, eskivlerle rakiplerinin sağ ya da sol yanına geçen, önce vücuda kroşe, hemen ardından da açık kalan çeneye aparkatla nakavt arayan Tyson istediğini yapamadı.
Ünlü sol kroşesini de kullanamadı.
Her biri iki dakika süreli, sekiz raundluk gösteri maçının kazananı olmadı. 'Berabere' kararı verildi.
Karşılaşma sonrasında yapılan röportajlarda Tyson, bu tür maçlara devam etme ve daha da ileri gitme arzusunu dile getirirken;
Roy Jones, ringe tekrar çıkma konusunda kararsız olduğunu, devam edip etmeyeceğine ailesiyle konuşarak karar vereceğini söyledi.
Lisans çıkartabilmesi durumunda profesyonel boksa geçip geçmeyeceği sorulan Tyson, insanlara yardım etmenin şampiyon olmaktan çok daha önemli olduğunu belirtti ve profesyonelliğe geçme niyetinin olmadığını açıkladı.
Tyson'ın da yaratıcılarından olduğu spor girişimi "Legends Only League / Efsaneler Birliği" dünyanın en başarılı sporcularına destek olmak için, eski efsaneleri ve en iyileri ringlere, sahalara geri getiren organizasyonlarla gelir temin etmek amacıyla kuruldu.

***


Ya sen ne yaptın!.
(Bu yazı cumartesi için yazılmıştı. Yer kalmamış, girmemiş. Bugün sunuyorum.)
Şenol Güneş hocamız, Milletler Kupası rezilliğinden sonra utanıp bir süre kaybolacağına, meydanı boş bulunca sallamaktan caymıyor..
"Benden sonra Dünya Kupası'na gittiklerini hatırlamıyorum" demiş.
Hadi o 2002 takımını sen yapmadın.
Oynadığı futbola kadar kucağında buldun.
Dünya futbolu efsane Brezilya'ya kadar dökülürken, Şampiyon olma şansın çok yüksekken, oynattığın korkak futbolla yarı finale kadar, çok da kura şansıyla gelebildin, geçiyorum..
Peki sen 2002'den sonra ne yaptın Hocam.. Hele bi söylesene, kulüp olarak, yurt içinde, dışında ne yaptın?. Kendi kentin Trabzon'dan bile kovulmadın mı?.
Hayatın, korkaklık, kararsızlık, şaşkınlık ve zamanlama mefhumun sıfır olduğu için, hep başarısızlıklarla geçmedi mi?.
Milli Takım'ı rezil ettin, şimdi mağdurları oynayıp sempati dileniyorsun..
Ama ülkemde ve medyada futbol öyle yönetiliyor ki, daha da rezil olana, cukkana (Sözleşmen euro değil, liraymış. Onu manşet atıyor şaşkınlar.. Türk Federasyon, Türk Hoca ile Türk Lirası dışında anlaşma yapabilir mi, hele de Recep Tayyip Erdoğan Başkanken..) milyonları "Tamam" diyeceğin ana dek, milyonları yığana kadar kalacaksın.
Bu federasyon ve bu medyaya senin gibi hocalar müstahak Şenol Güneş?.

***


Tebessüm
Adaletiyle ünlü Kral Süleyman'ın önüne iki yaşlı kadın kavga ederek geldiler. Yanlarında da bir delikanlı vardı.
Biri "Benim kızım bu delikanlıyla evlenecek. Ama bu kadın da 'Benim kızımla evlenecek' diyor" dedi.
Kral, "Çözüm basit" dedi. "Delikanlıyı ikiye böleriz. Her biriniz yarısını alırsınız."
Birinci kadın "Bana uyar" dedi. İkinci "Çocuğun günahı ne?. Vazgeçtim, delikanlıyı o alsın" diye bağırdı.
Kral Süleyman az düşündü ve "Çocuğu birinci kadın alacak" dedi.
"Ne" diye çığlık attı, ikinci kadın.. "Delikanlıyı, onu ikiye bölmeyi kabul eden kadına mı veriyorsunuz?."
"Kesinlikle" dedi, Kral Süleyman.. "Onda gerçek kaynana ruhu var!."
Sevdiğim Laflar
"Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkûm olursun."
Aldous Huxley

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.