HINCAL ULUÇ

Şimdi artık “Güneş’e Mektuplar!.”

İlk mektup Ankaram'dan.. Hayatımın yarısı orda geçti. En sevdiklerimi orda tanıdım. Hâlâ çok sevdiğim var, Ankaram'da.. Gidenler de var tabii.. En başta Sevgili Güneş.. Abuzittin'e mektuplarıyla bu köşede tanıdığınız, televizyon yıldızımız Güneş Tecelli.. Tam bir yıl oldu öleli ve Abuzittin'in yanına gitti. Bu defa ona mektubu da, çok sevdiğini iyi bildiğim eşi, Sevgili Nazmiye Tecelli yazdı.. 26.01.2021

***

Sevgili Güneş,
Bu kez çok uzun süreli, uzak mesafeli gittin. Abuzittin'le memleket meselelerini tartışamayacak kadar uzak... Benden, oğullarından habersiz, pasaportunu ve valizini de almadan çekip gitmişsin. Bir yıl geçti... Gene de telefonuma sık sık bakmadan edemiyorum. "Güneş ararsa merak etmesin" diye.
Eve girdiğimde hemen salona yöneliyorum. Televizyonun karşısında, müziğin ritmine kendini kaptırmış, çocuksu bir coşkuyla eğlenen, Bruce Springsteen'le "Dancing in the Dark"ı söyleyen komik adama kavuşabilmek için. Neşesine beni de davet eden, o sıcak, sevgi dolu bakışlarla yeniden buluşabilmek için.
Bazen de sesleniyorum: "Güneeş, ben geldim!" Belki odaların birinden çıkıp gelirsin, "Günün nasıl geçti, çok yoruldun mu sevgilim?" diye sorarsın...

Senden haber alamıyoruz. Ama belki bizden haberler ulaşıyordur sana. Biz seni çook, çok ÖZLEDİK. Ellerinle kurduğun tatil kampımız, Amazon ıssız; teknen Naz yaslı, Cino sessiz. Başımızda bir de korona illeti var. Ama ailemiz, sevdiklerimiz daha bir kenetlendik birbirimize.
Uzaklığının acısını, özleminin hüznünü bastırabilmek için. Seni "Öbür Dünya"da huzurlu ve mutlu yaşatabilmek için. Sahi, orada "Mutluluk" diye bi kavram var mı?!
Biliyor musun Güneşcim, Rüzgar senin için çok güzel bir beste yaptı. Biz onu dinlerken Atlas'ı görmelisin. Müziğin ritmine kendini kaptırışı, hareketleri tıpkı sen. İstemediği durumlar karşısında kızgın ve dik bakışları da...
Sevgili Güneş, sen "Ferrari'sini Satan Adam"ı yazmadın. Ama bir kırmızı gonca gülü gazete kâğıdında gizleyecek, göz kamaştırıcı bir mücevheri sıradan bir ambalajla sunacak kadar sıra dışı yaşam felsefenle, ÖZEL bir insansın: özel bir eş, özel bir baba.
Hâlâ anlamaya çalışıyorum. Atina'da yaşlı bir ressamdan henüz bitmemiş yağlı boya tablosunu satın alma nedenini. Üstelik istenen paranın iki mislini ödeyerek. Kadıncağızın tüm şaşkınlığına, bitmiş tablolarını gösterme çabalarına aldırmadan. Gidişinden dört ay önceydi. Ve de o gün senin doğum günündü. Bu sadece mizah anlayışınla açıklanabilir mi?
Şimdi, bir zamanlar Karayipler'de, camları saydam plastikten, çakma bir cip kiralayıp, delice yağan yağmurun altında, önümüzü görmeden, timsahların arasından geçerek Maya kültüründen izler arayışımıza mı gülsem? Yoksa Fiyortlar'da sert virajlı, dik yokuşlu dağlarda araba kullanamadığına hayıflanmalarına mı üzülsem?
Ya da Gökova koylarında, yıldızların altında sensiz kalışıma mı? Bilemedim. Gene de merak etme sen, yaşamıma doğan Güneş, Sürpriz Adam, "iyi ki tanıdım seni" laytmotifiyle tutunuyorum yaşama.
Bir de Güneşcim son olarak, hiç kimseye sitem edemeyecek gururundan, asaletinden ve ketum kişiliğinden özür dileyerek "Bu ülkede bir Güneş Tecelli vardı, bilmem hatırlar mısınız?" demek geliyor içimden.
Bugün pek dile getirilmese de gazetecilik ve televizyon alanlarında bazı ilklere imza atmış, daha başarılı olmak isteyen meslektaşlarını alkışlamayı bilmiş; doğayla, canlılarla dost bi Güneş Tecelli. Onurlu, dürüst, kibar, maddi çıkarları için asla boyun eğmeyen, inandığı yolda dimdik yürüyen, son gününe kadar ülkesi için kaygı duyan, çözümler üreten; yaratıcı, yenilikçi, biraz da karamsar, protest ve çılgın fikirleriyle hep genç kalabilen ve de en önemlisi sevmeyi, sevilmeyi gösterişsiz, övünçsüz, ama derinden yaşayan ve yaşatan bir Güneş Tecelli.
Nazmiye

***

HOMO SAPİENS GİDİYOR, E-SAPİENS GELİYOR!.
Bu mektup Kaliforniya San Francisco'dan.. Yıllardır orada yaşayan, oyun ve mizah yazarı, sinema ve tiyatro oyuncu ve yönetmeni, on parmağında milyon marifet ve de çok sevgili dostum Uğur Uludağ'dan..

***

"Amerika'da neler oluyor, yazsana" deyince Hıncal Abi, emir telakki ettim keyifle.... Öyle ya... Ricamı kırmayıp sadece, ilk filmim 'Bir İhtimal Daha Var'ın açılış sahnesindeki gazete bayii rolünü kabul etmesiyle değil, aynı zamanda tiyatromuzun ilerlemesinde en büyük rolü edinmesindeki (Üçüncü Türden Yakın İlişkiler) payıyla da bende yeri hep ayrı olmuştur. Mahallede öyle öğrendik; abi lafı ikiletilmez!
Yalnız üzgünüm abi. Bildirecek pek bir şey yok burda. Oradaki neyse, buradaki kopyası inan.
Şehre göre değişse de, belki tek fark -en azından benim yaşadığım bölgede- sokakta maskesiz kimseyi göremiyorsun. Herkes bu anlamda birbirine karşı çok saygılı.
Rakamların birçok yere oranla fazla olması, korku ile birlikte bu dikkati pekiştiriyor elbette.

Eyalet sisteminin ve Amerikan ekonomisinin en önemli üç ayağından ikisine (Hollywood ve Silicon Valley) sahip olmanın getirdiği avantajla California, biraz daha başına buyruk takılabiliyor pozitif anlamda. Ancak bu beraberinde kartların yeniden dağıtılmasını emrediyor önümüzdeki günler için.
Özellikle Elon Musk, Bill Gates, Trump ve Biden isimlerinin ön plana çıktığı bu poker masasında Küreselciler ve Ulusalcılar taraflarına kimleri çekecek eşleşmelerine yoğunlaşmış durumda komplo teorileri.
İnsanlar ve sağlık, hâlâ ikinci planda her yerdeki gibi. Bu aşamada yatırımlarını California'dan Teksas'a taşıyan Elon Musk, dengeleri dünya insanının üstünde negatif yönde değiştirecek gibi duruyor.
Haliyle homo sapiens denen varlık tamamen gözden çıkarılmış gözüküyor, bu yeni e-sapiens gezegeninde.
Tüm hikâye bu, kavramsız yeni ırk ile ilgili aslında. O hep filmlerde gördüğümüz robot (cyborg) - insan savaşı temalı "Post-apokaliptik /Felaket sonrası" günler üzülerek gözlemliyorum ki çok da uzak bir gelecek gibi durmuyor.
Cyborg'dan kastım, yapay zekâlı robotlar.. Yani yıllardır kafasını cep telefonu denen aletten kaldırmayan, kendisini sisteme bağlayan olmazsa olmazı 'şarj' kablosunu almadan evden çıkmayan, kitap okumayan, üç notadan fazla notası olan şarkıyı dinleyemeyen, tiyatroyu, televizyonda gördüğü soytarılıkla ya da yerde sakatlanma numarası yapan futbolcu ile ya da meclisteki bir söylemle karıştıran, bayramlaşmayı yıllardır WhatsApp üzerinden yapan, yemeğini biriyle değil de Instagram'la paylaşan o kayıp nesilden bahsediyorum.
Yapay zekâlı robotlar bir gelecek zaman distopyası değil, bir geçmiş paradoksu.
...Bu durumda aha da burdan bildirirken yapabildiğim tek şey Mad Max mi olacağım, Terminatör mü yoksa Nasreddin Hoca mı olacağım kararsızlığı.
Yüzümdeki çocuk gülümsemeyi yitir(t)meden!!!
Saygılarımla abi..

***

VAN'DAKİ GÖNÜLLÜ MUHAFIZ!.
Üçüncü mektubumuz, VAN'dan. Can kardeşim Nuray Haytabaşı nihayet sessizliğini bitirdi ve yazdı.

***

Güneş Şehri Van'dan selamlar Hıncal Hocam,
Anlatmadan geçemeyeceğim. Birkaç yıl önce; bölgedeki tarihi kaleleri gezmek üzere yola koyulduk. Van-Hakkâri karayolunun 24. km'sinde Çavuştepe Kalesi'ne vardığımızda gün henüz aydınlanmaya başlamıştı ki, kalenin tepesinde sisler arasından hareket eden bir karartı fark ettik. Ne olabilir diye dikkat kesildiğimizde, karartının bir insan siluetinde olduğunu, ovayı dikkatle izlediğini, arada kaybolup çıktığını, sonra bir anda yanımızda belirerek bizi şaşırttığını nasıl unutabilirim ki!

Kahramanımız Mehmet Kuşman, işte o kaledeki esrarengiz adam. Seksenli yaşlarında. Yaklaşık 60 yıldır; Urartuların kutsal hazinesini adeta yeminli bir muhafız gibi korurken, bir yandan da kendi efsanesini yaratmış.
Urartuların 28 asır önce yaptığı kaleyi tüm ziyaretçilere, tükenmek bilmeyen bir coşkuyla anlatıyor. Üstelik ağzından çıkan her sözün kaynakçasını veriyor ve dahası kaledeki kitabeleri Urartuca'dan Türkçe'ye çeviriyor. Yok artık diyeceksiniz ama dünyada bu dili bilen, 12 kişiden biri. Şimdi sıkı durun; Mehmet Kuşman sadece ve sadece ilkokul mezunu!
1962 yılında kalede başlatılan arkeolojik çalışmalar sırasında ekibe dâhil oluyor. Askerden yeni gelmiş gencecik bir delikanlı o zamanlar. Kadrosu bekçi ancak genç adam kalede olup biten her çalışmayı büyük bir hassasiyetle takip ediyor. Derken, kazı ekibi günün birinde bir kitabe buluyor, hocalar kime okutabiliriz diye düşünürken; "Neden bu iş o kadar zor olsun ki, ben öğrenemez miyim" diye giriyor söze! Aldığı cevap, onu derinden yaralamış olacak ki, bugün geldiği nokta öncesiyle kıyaslanamayacak ölçüde. Düşünün bu süreçte; bilimsel toplantılara katılmak üzere Kültür Bakanlığı emriyle beş kez Amerika'ya, sonra Almanya. Belçika ve Hollanda'ya gönderiliyor. İnanmayacaksınız belki ama bizzat eyalet valisi tarafından Kaliforniya'ya yerleşmesi teklif ediliyor. Peki, ne yaptı da bunlar oldu derseniz, işte ibretlik sözleri:
"Sen öğrenemezsin dediklerinde çok üzülmüştüm. Hemen koştum, bir kurşun kalem ve çizgili defter aldım! Kitabelerin üzerindeki şekilleri deftere çizdim. Sonra yıllarca hemen herkese danıştım. Hangi dille benzeştiğini bulmak için lügatleri inceledim. Yollara düştüm, bekçi maaşıyla. İran, Ermenistan, Suriye... Yok, hiçbirine uymaz! Kazı ekibinden sadece bir asistan başarabileceğime inanmıştı, İstanbul'da tekrar onu buldum. "Alfabe ve 650 kelime tamam ama cümle oluşturamıyorum, çözemiyorum" dedim. O ise pes etmemem gerektiğini söyleyerek beni Beyazıt'a yönlendirdi. Çeçen dilinin yüzyıllar öncesini araştırmamı istedi. Beyazıt'taki kitapçıları tek tek gezdim. Sora sora kendimi bir sarrafın yanında buldum. Yaşlı sarraf bana elindeki tüm eski kaynakları ve dahası çalışma yöntemini öğretti. İşte o günden sonra, sır benim için çözülmeye başladı. Şimdi Urartu dilini hem okuyor hem de yazabiliyorum."
Çavuştepe Kalesi'yle özdeşleşen Mehmet Kuşman; gönüllülük esasıyla sürdürdüğü işini sonlandıracağını fısıldasa da çevreye, 60 yıllık muhafız zırhını üzerinden çıkarması pek de kolay olmayacağa benziyor. Kim bilir belki de o, yine bambaşka hayaller peşinde!

***

KOVİD DEĞİL, NETFLİX SALGINI..
Kaliforniya'dan ikinci mektubumuz, bu defa Hollywood, yani Los Angeles'tan.. Safter Yılmaz yazıyor.

***

Sevgili Hıncal,
Sana önce olumlu haberi vereyim.. Pandemide herkes gibi sen de Netflix izleyicisi olmuşsun. Bu normal. Zira yeni açıklandı, Netflix pandemi süresi içinde yeni 37 milyon abone almış ve bunların çoğunluğu da Avrupa ülkelerinden. Bu 37 milyon yeni aboneden biri de herhalde sensin. (Aynen öyle.)
Netflix'in abone sayısı bu suretle 200 milyonu bulmuş oluyor.
Kötü haber ise California eyaletinde 34 bin kişi şu güne kadar ölmüş durumda. Hasta sayısı ise 3 milyonu geçti.
Gelelim yine Netflix'e. Eyaletin Los Gatos adlı bir kenar kasabasında 13 yıl önce kurulan ve kimsenin dikkate almadığı bir yayın şirketi bugün bütün dünyada milyonları ekran başına bağlamış durumda. Sen dahil...

Geçen yılın son üç ayında 6 milyar dolar gelir elde eden Netflix'in bu ay Amerika'da en çok rağbet gören programı ise bir Fransız yapımı "Lupin" oldu. 70 milyon seyircisi var şu anda. Sen de benim gibi çocukluk yıllarından hatırlayacaksın.. Kibar hırsız Arsen Lüpen'in kitabı ile o yılların çocuk dergisi "Bin Bir Roman"da yayınlanan çizgili maceralarını. (İkisini de babam yasaklamıştı bize.. "Aklınız erince okursunuz" demişti. Ama biz Öcal Ağbimle gizli gizli okurduk.) Şimdi Netflix bundan da milyon dolarlar kazanıyor.
Halen 500 yeni program üzerinde çalışıldığını açıklayan Netflix, İzlanda ve Kore'de bunların çekimlerini yaparken 1.5 milyar dolarlık bir bütçe harcayacağını belirtiyor.
Gerisi rakiplerinin başına. Disney'in "Stream" kanalının 86 milyon abonesi var. Çocuk programları ve Star Wars filmleri ile rekabet etmeye çalışıyor..
Üçüncü sıradaki Stream kanalı HBO Max ise bekleneni veremedi. Sinemalar kapalı olduğu için Warner Bros. 2021'deki bütün filmlerini HBO Max kanalında göstereceğini açıkladı. Bu belki de 40 milyonun altındaki abone sayısını artırabilir.
Sevgili Hıncal,
Donald Trump başkanlığı kaybetti ya, şimdi bir darbe de üyesi olduğu SAGAFTRA aktörler sendikasından geldi. 180 bin üyesi olan Hollywood'un bu en büyük aktör sendikası yönetim kurulu, eskiden televizyondaki "The Apprentice" programında yer aldığı için üye yaptıkları Donald Trump'ı şimdi kovmak için genel kurullarına teklif götürdü.
İşte durum böyle. Bir düşmeye gör...
Selam ve sevgiler.

***

PAZAR NEŞESİ
Ailecek Kudüs'e tatile gitmişlerdi, New York'tan. Daha ilk gün kayınvalidesi kalp krizi geçirip öldü. Adam cenazenin New York'a nakli için Amerikan Konsolosluğu'na başvurdu.
Konsolos "Cenazeyi taşıyıp orada gömmek size en az 5 bin dolara mal olur, oysa burada hemen ve 150 dolara gömebilirsiniz" dedi.
Adam önce biraz düşündü. Sonra "Umurumda değil" dedi. "Kaça mal olursa olsun, New York'ta gömülecek."
"Yani" dedi Konsolos, "Kaynananızı o kadar çok seviyorsunuz. Ne güzel..."
"Hayır, sebep o değil" dedi, adam. "Buraya gelirken uçakta okumuştum. Kudüs'te gömülen biri üç gün sonra dirilmiş. Başında dua eden kızı, mezardan gelen tıkırtıları duyunca kazdırmış ve annesini canlı bulmuş. Ben artık Kudüs riskini göze alamam!"

***

LATİN SÖZLERİ
"Ita crede amico, ne sit inimico locus!."
(Dostuna öyle inan ki, düşmanına yer kalmasın!)
Publilius

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.