HINCAL ULUÇ

İstanbul’a ne yaptın İmamoğlu!..

"Binali Bey'i de, İmamoğlu'nu da yakından tanırım. Hangisi kazanırsa kazansın, asıl kazanacak İstanbul olacaktır" demiştim. Beylikdüzü Belediye Başkanlığı sırasında yakından tanıdığım ve o ilçede yaptıklarına hayran olduğum İmamoğlu kazandı.
Mazbatasını ikinci defa ve kesin almasının haftasında buluştuk.
"Bak Başkan" dedim.. "Her şey çok güzel olacak" gibi harika bir slogan attın ortaya.. Şimdi bütün dikkatler sende.. Hemen çok kolay bir şey yap.. Ama halk çok sevsin.. Sana oy vermeyenler bile 'Bak geldi ve gelir gelmez de başladı' desinler.."
Kaç yıl geçti aradan İmamoğlu?.
Ve söyle, İstanbul halkının hepsinin hatırladığı ne yaptın?.
"Her şey" değil, "Çok güzel olan bir, tek bir şey" söyle!.

Geçen hafta sonu ilk defa cumartesi çıkma izni verilince bize, Ankara'dan gelen kardeşim Kemalleri de alıp Kuzguncuk'a gittik. Orası benim en sevdiğim kahvaltı yeridir. Yenecek şey her yerde var. Ama İcadiye Caddesi'ndeki manzara hiçbir yerde yok.
Benim manzaram "insan"dır çünkü.. Babamın Kuleli günlerinde cumartesi günleri piyasa yaptığı o caddede iki taraflı insan seli akar. Onların arasındaki masada oturmanın ve tavada köy yumurtası yemenin tadına doyulmaz.
Seçilmiştin. Bir ay falan olmuştu. Seni de davet ettim..
"Burada esnafın bir bölümüne yapılmış büyük haksızlık var. Gel, gör, düzelt" dedim.
Üç şeritli yolun sadece bir tarafına park edilebiliyordu.
Sağda kimbilir kim torpilli ise arabalar hep sola park ediyor ve bu taraftaki kafe veya kahvaltı evlerine oturanlar sırtlarını adeta park etmiş arabaya dayıyorlardı.
Karşı hep püfür püfür..
Sen, ulaştırma müdürünü, başkanını, her karın ağrısı ise onu aldın geldin.
Biz park etmiş arabalarla burun buruna sağda oturduk.
"Çözüm gayet kolay Başkan" dedim.
"Dünyanın pek çok yerinde gördüm. 'Park bir gün sağda, bir gün solda olacak' dersin. 1 dakikada çözersin.."
Ukala müdürün "Başkanım" diye itiraz etti.. "Biz tüm Kuzguncuk trafiğini baştan ele alacak ve köklü çözümler bulacağız. İcadiye Caddesi de o arada hallolur.."
Kalkıp gittiniz.. Temmuz 2019'du. Biz gittik Haziran 2021.. Yani tam iki yıl geçmiş.. Her şey eski tas eski hamam İmamoğlu Başkan..
Ne yaptın peki, "Her şey çok güzel olsun" diye?.
Ne yaptın peki, söylesene..
Bir cümlelik çözümü beceremedin İmamoğlu..
Çünkü "başarı" ekip işidir. İstanbul Büyükşehir'de ekibin mi?. Örnek, seni bile kandıran ulaştırma müdürün. Kuzguncuk esnafına neden eşit muamele yapılmıyor iki senedir, Ekrem Başkan?. Sence neden?.
Çocuklar bile tahmin eder değil mi?
Bugüne gelelim İmamoğlu..
Müzisyenler aç.. Genel yönetim 3'er bin lira dağıttı. Bir senedir aç olanlara 3 bin lira nedir ki?. Tabii hiç yoktan iyidir..
Peki sen, yerel yönetim ne yaptın İmamoğlu?.
CRR var mı elinde?. Açıkhava var mı?.
Beşiktaş, Şişli, Kadıköy, Maltepe gibi en büyükleri başta, CHP'li belediyelerin elinde, açık, kapalı toplam kaç mekân var bilir misin?.
Sakın, ama sakın bana mazeret söyleme..
Halkını ve müzisyenini düşünen bir Başkan olsaydın, yerel yönetimin patronu olarak, bunların hepsini kullanırdın.. İşte 1 Temmuz'da sinemalar açılıyor. Sen de salonlarını açabilirsin. Planın var mı?. Ama açılana dek, dijital canlı yayınlar yapabilirdin.
Müzisyenler seni omuzlarında taşır, halkın alkıştan elleri şişerdi..
Ne yaptın İmamoğlu, ne yaptın?.
Eyüp'teki üstelik deprem toplanma yeri olan tek parkı yıkıp, yerine beton evler dikmeye kalktın. Mahalle kadınları 24 saat nöbete girdi, hâlâ bekliyorlar..
Her şey çok güzel olmadı İmamoğlu..
Her şey ..... oldu!.
Noktalı yerleri sen doldur "güya" Başkan!.

***


EŞREF, ADA'YI; BURAK, KULÜBÜ SATACAK!..
İnan Kıraç'ın maşası Eşref Hamamcıoğlu Galatasaray Adası'nı, Fatih Terim'in tutacağı Burak Elmas da Galatasaray Kulübü'nü satacaklarını resmen ilan ettiler..
Hamamcıoğlu, Ada'yı Galatasaray üyelerine kapayan ve yıllarca oradan milyonlar kazanırken, mesela Fenerlilerin de müşteri olmasını sağlamak için "Galatasaray Adası" adını silip "Suada" yapan işgalciye Ada'yı geri vereceğini alenen ilan etti.
"Bu Ada'yı yargı yoluyla alamayız.
İşgalciye geri verelim" dedi. Konuşmasını internetten bulun okuyun. Dediği aynen bu..
Neden bu?.
Çünkü Eşref, İnan Kıraç'ın maşası.. İnan Kıraç'ı aklınıza gelecek her türlü ağırlıyordu, Reina patronu ve Ada işgalcisi.. İkisi de elinden gidince umudu, yakını, dostu, sırdaşı İnan'da kaldı.
İnan, Eşref'e emir vererek Divan'da Ada konuşulmasını yasaklattı. Eşref, Ada davasının peşinde oldukları bilinen üyeleri "Konuyu Ada'ya getirirsen mikrofonunu keserim" diye tehdit etti. Ada, Divan'da konuşulmadı.
Ama "işgalci" de Ada'ya dönemedi. Bu iş Divan'la bitmezdi. İnan, Eşref'e "O zaman başkan adayı ol" deyince, Eşref Divan Başkanlığı'ndan istifa etti, kulüp başkanlığına aday oldu ve bu sıfatı kesinleşip renk seçimini de yapınca ilk defa "resmi" konuşurken, Türk adaletine de hakaret etti.
"Ada biliyorsunuz hukuksal bir çıkmazın içinde.
Galatasaray Adası'nın hukuksal olarak çözümünü beklersek bizim ömrümüz yetmez herhalde. O bakımdan da bunu son iki senedir de önerdiğim gibi mutlaka uzlaşmacı bir ekiple müzakere yolunda çözmeyi planladık. Bununla ilgili olarak da hemen başlayacağız.
Karşı taraftan da bu konuda bir olumlu sinyal aldık." Bakar mısınız?.
Önce tehdit.. "Ada konusu hukuk yoluyla bitmez." Sonra "Uzlaşmacı bir ekip" ile işgalciye teslim.
Uzlaşmacı ekip, İnan Kıraç ya da onun tayin ettikleri tabii..
"Karşı taraftan olumlu sinyal aldık" diyor bir de sıkılmadan. "Karşı taraf, Galatasaray Adası'nı Suada yapan, Galatasaray Kulübü üyelerine kapayan, sadece ve sadece İnan Kıraç'ı mutlu ederek milyonlar kazanan adam.." Lütfetmiş herif.. Olumlu sinyal mi?. "Ada bana, keyifler İnan'a.." Bu Eşref "Yüzde 51 oy alırım" demiş. Bu Kongre bu adama yüzde 51 değil, 1 oy verirse yazıklar olsun!..
Burak Elmas'ı konuşmaya bile değmez. Metin Öztürk'le beraber, Fatih Terim'in mangalındaki ateşi yanık tutmaya uğraşıyorlar. Maazallah biri kazanırsa, kulübün fiili başkanı, Galatasaray'ın kutsal başkanlık makamını aşağılayan, durmadan aşağılayan, sonunda kulübü ve Ali Sami Yen'i temsil eden Başkan'a "İçimizdeki düşman" diyen Fatih Terim olacak.
Burak ya da Metin de ayni hakaretleri duymamak için, Fatih'e teslim olacak ve ne emrederse onu yapacaklar.
İkisi birden aday kalırsa, Fatih'in oyları bölünür.
Seçime az kala, hangisi güçlü görünüyorsa, öteki onun, daha doğrusu Fatih'in lehine adaylıktan çekilecek.
Galatasaray'ın, gerek kulüp, gerek Ada olarak tek umudu Yiğit Şardan!.
Kongre bunu unutmasın!..

***


MARMARA'YA AŞI LAZIM!..
Sevgili doktorum Ahmet Kurtaran'dan bir yazı geldi. Başlığını görünce şaşırdım. Okurken daha da şaşırdım. Bizim hekim, diş hekimi Ahmet, meğer bir yandan da "doğa" hekimi imiş.. Marmara'nın salyaları akmaya ve sahilleri basmaya başladı ya.. İki gündür okuyor, duyuyor, görüyorsunuz ya.. Temizlik de başladı bir yandan. Doktor "Aşı lazım" diyor iyi mi?.
Nasıl diyor?. Açtım telefonu sordum. Temel bilgileri tıp fakültesinden var. Düşünmeye başlamış. Sonra tanıdığı bilim adamlarıyla konuşmuş. Onların da görüşlerini almış, fikirleri konusunda..
Ve.. Ve işte bu yazı ortaya çıkmış..
"Marmara'ya aşı lazım!.."

*

İnsanın oksijen, temiz hava ve güneşe ne kadar ihtiyacı varsa, denizlerin, bitkilerin, özetle doğanın da bu üçüne o kadar ihtiyacı vardır.
Pandemide de ciğerlerin oksijen gereksinimi ve kanın akışkanlığının hayati önemi var. Hasta soluyabiliyor, kan akışı da normalse, yaşama devam edebilir. Yetersizse, oksijen takviyesi, olmazsa entübe edilerek (boğazına delik açılıp boru takılarak) yaşamı sağlanır.
İç denizimiz Marmara'nın da şimdilerde oksijene ihtiyacı var. O da pandemi gibi yaşam savaşı veriyor... Çevrenin fabrika atığı, çöpü, ayrıştırılıp arındırılmadan denize bağlanmış, denetleyen, hesap soran da olmayınca Marmara hastalandı...
Sigara içen insan misali, ciğerler filtre özelliğinin çoğunu kaybetmiş, nefes alamaz durumda... Bunlara mevsimsel hava koşulları da ilave olunca, köpük köpük deniz salyası üretiyor, yani acil müdahale gerekli... Esasında "Doğa, Tanrı" ne derseniz deyin, işte o, pandemide olduğu gibi bizi uyarıyor, "Ey insanoğlu, artık uyan, kendine gel" diyor!...
Su veya doğa bilimcisi değilim ama tıp okudum, uzun yıllar da müzikle uğraştım, yaşam için oksijenin ve moralin önemine inananlardanım...
Yakın vadede işe yarar mı bilemem ama kolay ve masrafsız bir önerim var...
Hastalara uyguladığımızı Marmara'ya uygulayarak, oksijen verip, entübe edip aşı yaparak yaşatabiliriz...
Proje oldukça basit ve maliyeti de son derece düşük...
Deniz salyası olan kıyı şeridindeki belediyeler; sallar üzerine yerleştirilmiş ve suya "temiz hava basan", bu arada alttaki durgun suyu da dışarı fıskiyelerle "püskürten", enerjisini ise güneş panellerinden temin eden "emme basma kompresörler" koyacak...
Prensip çok basit ancak anlamlı:
"Doğanın doğa ile iyileştirilmesi"...
Belki çoğunuzun gülüp de önemsemeyeceği bir şeyi daha unutmamalıyız.
Bitkilere, hayvanlara, insanlara "müziğin iyileştirici" etkileri olduğunun, kristal yapısını düzenlediğinin ve kan akışını artırdığının da bilimsel ispatlandığını söylersem, su püskürten sallara Bach, Beethoven, Vivaldi müzik sistemleri de eklenirse iyi olur derim...
Böylece, "yüzen müzikli fıskiyeler" ile "Marmara'ya aşı yapmış", ona yeniden can ve moral vermiş olabiliriz.
Bu arada, sahildeki platformlarda, kapalı mekânlarda çalamayan müzisyenler bu kere denize, doğaya, balıklara müzik yapma imkânı bulurlar ve İstanbullular da gösteriyi ücretsiz izleyebilirler..
Bu aşının laboratuvar denemelerini ortaokul öğrencileri bile yapabilir.
Annesinin geniş salata kabına su doldurup, Kurbağalıdere veya Bostancı sahilinden aldığı 3-5 kepçe deniz salyasını üzerine ilave edince, ortam hazır.. İş, bir akvaryumcudan alacağı "devridaim pompasında"...
Fıskiyeyi de kurdu mu, deney hazır demektir. Yanıbaşına "sakin bir müzik" de koydu mu, deneyin 1. fazı gerçekleşmiş olur ve iş bir kalem kâğıda kalır.
3-6-12-24 saatlik katlamalı gözlemlerini yazınca, amatör çalışma, bir anda bilimsel kimliğe ulaşacaktır.
Konunun köpürtülmesini Türk basınına bırakabilirsiniz; "Türk genci, Marmara'yı kurtardı" haberleri ile yatırımcılar ve belediyeler uyanarak, projeye sahip çıkarlar.
Unutmayalım, bu sadece bir aşı...
Kesin tedavi için; fabrika, zirai, kentsel atıkların aynen denize verilmesi önlenmeli..
Çöplerin arıtılıp kontrol altına alınması zorunlu olmalı..
"Nasreddin Hoca'nın "Göle maya çalması gibi" diyor olabilirsiniz.
Ya "Bir de tutarsa!."
Dr. Ahmet Kurtaran

***


TEBESSÜM
İki arkadaş barda içiyordu. Biri ileriyi işaret etti..
"Şu karşıdakilere bak.. Bizim on sene sonraki halimiz.."
"O karşıdaki ayna" dedi, öteki..

***


SEVDİĞİM LAFLAR
"Hızlı gitmek istiyorsan yalnız yürü. Uzağa gitmek istiyorsan birlikte yürü." Afrika özdeyişi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.