Ortadoğu'da esen değişim rüzgârlarına Türkiye mesafeli kalamazdı. Çünkü biz bu bölgenin ülkesiyiz. Zaten, Batı da, gelişmelere müdahil oldu. İşler Tunus'ta, Mısır'da, Libya'da rast gitti; diktatörler devrildi. Türkiye, doğru tarafı tutmuş oldu. Ama Suriye'de işler karıştı. Hükümetimizin Esad karşıtlığı gitgide arttı. Suriye vatandaşlarını özgürlüklerine kavuşturmak, neredeyse tek başımıza bizim namusumuz haline geldi. Oysa ülkeler arası ilişkiler, menfaat hesapları üzerine kuruludur. Onların rejimleri, bizi ilgilendirmez. İlgilendirmediği şuradan belli ki, aynı Esad rejimiyle Tayyip Erdoğan'ın dostanenin ötesinde ailevi münasebetleri vardı. "Komşularla sıfır sorun" diye bu diplomatik atakları hepimiz alkışlıyorduk. Ardından Suriye halkı da ayaklandı. Onlara da bigâne kalamazdık. Çünkü başarıya ulaştıkları takdirde, dönüp bize "Özgürlük mücadelemize niçin destek vermediniz?" diyebilirlerdi. Bigâne kalamazdık ama işi kıvamında tutmalıydık. Bence biraz fazla angaje olduk. Dünyanın uzak bir köşesinde yaşasak, hürriyet peşinde koşan Suriye halkını bu ölçüde sahiplenebiliriz. Ama komşu bir devletle ilişkilere özen göstermek zorundayız. Çünkü bize kolayca kötülük yapabilirler. İşte! PKK'yı destekliyorlar; son olayda gördüğümüz gibi, uçağımızı düşürdüler. Esad bir diktatördür, gözü karadır... Her an "Benden sonra tufan" deyip daha büyük delilikler yapabilir. Bence Suriye'ye yönelik politikamızı daha akılcı bir çizgiye taşımanın zamanı geldi.