HİSLERİM KUVVETLİDİR
- S.B: Tarzın nasıl oturdu?
- A.H.Ö: Türkçe hiç dinlemiyordum. Oturup da Türkçe müzikle kahırlanan bir gençliğim olmadı hiçbir zaman. Anlamasam da Madonna'yı dinliyordum. Ritm beni çok etkiliyordu. Müzik dinlerken laf peşinde koşan biri değilim, başkalarının duygusu da beni etkilemiyor. Laf olsun diye yazılmış hiçbir şarkıyı dinlemiyorum. "Türkiye'nin gideri budur!" diye yola çıkmadım. Birçok insan böyle düşünüp yola çıkıyor. Atatürk kızıyım, uymam uydururum. İlla "Millet bunu istiyor" diye yapmam, milletin yaptığım şeye gelmesini sağlarım.
- S.B: Tüm yaz senin Çak Bi Selam şarkını dinledik... Neden tuttu bu şarkı?
- A.H.Ö: Bu daha başlangıç... Daha neler yapacağım, neler... Çok kızdılar bana altı sene önce müziği bıraktığımda...
- S.B: Hakikatten niye bıraktın, maden her şey bu kadar yolundaydı?
- A.H.Ö: Geçenlerde Alper Nayman'la Sezen Aksu arasında bir konuşma geçmiş. Sezen Alper'e benim için "Yetenekli kız ama işine biraz daha eğilmesi lazım" demiş. Yaaa hayata bir kere geliyoruz, işçi miyiz hepimiz? Emperyalizmin bize dayattığı bir şey bu; "Şu kadar çalış, ev al, takside gir." Ne alakası var? Dünyevi değil de tanrısal tarafımıza daha çok inanıyorum. İstediğimizde çölü bile yeşertebileceğimizi düşünüyorum. Altı yıl önce canım istedi bıraktım! Çoğu insan bunu yapamaz. Bu cesaret isteyen bir karardı. "Yarın ne olacağım?" diye düşünür insan. Ben, "Allah'ın yarınımı sana emanet ediyorum" der, yürürüm. O da bir şekilde, milletin "Bitti" dediği yerde devleştirir beni. Oraya güveniyorum da bu kadar rahat davranıyorum, başka neye güvenebilirim? Altı yıl bırakacaksın işi, altı yıl sonra gelip en tepeye oturacaksın.
CUMA AKŞAMLARI AYSEL GÜREL'İN EVİNE GİDERDİM, MUTFAKTA SAATLERCE SOHBET EDERDİK
- S.B: Neyi arıyordunuz dünyada?
- M.V: Kendini mi arıyordun?
- A.H.Ö: Aramaktan ziyade, yaşıyordum. Bulunduğumuz makineyi nasıl kullanacağımızla ilgili bir arayıştı bu.
- M.V: Ayşe'nin New York'taki evine gitmiştim. Onun içinde bir Aysel Gürel var. Evin her yerinden şarkı sözleri çıkıyordu. Onu anlatır mısın?
- A.H.Ö: 10 sene önce cuma akşamları Aysel'e giderdim. Millet sevgilisiyle gezerdi, ben orada olurdum. Kapıyı kilitlerdi arkamdan, mutfağa oturtur saatlerce anlatırdı, ben dinlerdim. Aysel bir sürü şarkı sözü vermişti o dönem, onları kaybettim.
- S.B: Ne öğrendiniz Aysel Gürel'le sohbetlerinizden?
- A.H.Ö: Doğallığı, rahatlığı etkiledi beni, toplum dışında olmanın güzel ve lezzetli bir hayatı getirdiğini öğretti bana. Aynı enerjide olmasak birbirimizi bulmazdık. O buluşmalardaki amacım, alıp onun sözlerini kullanmak değildi. Onun sohbetini dinlemek, onu tanımak ve yaşamak istedim. "Bir söz alayım da patlatayım kendimi" diye düşünmedim. Hiçbir zaman küçük hesaplarım olmadım. Attığım her adım koca koca, küçük hesaplarım yok.
- M.V: Aysel Gürel gibi hayatına dokunup etkileyen başka kim var?
- A.H.Ö: Alper Narman. Şarkıcılığımla ilgili çok destekledi. Çak bi Selam'ı yapmam için beni motive eden kişidir. Sekiz, dokuz ay bu şarkıyla ilgili beynime iyi virüsleri attı. İşimle ilgili güven verdi bana. Şu an albümümü hazırlıyorum. Her şeyin vakti var. Kendimi hazır hissetmiyordum şu ana kadar. Bir dönem Okan Bayülgen'in yaptığı şeyin devamı bir proje gündeme gelmişti. Ama hazır değildim. Okan "Yapsana aptal mısın?" dedi. Ama yapamazdım, hazır değildim. Egoma yenilip yapsaydım üç bölüm sonra kaldırılırdı. Hazır hissetmek önemli; bu evlilik için de, iş için de önemli.
- S.B: Albüm yapıyorsun şimdi...
- A.H.Ö: Albüme başladım çok da güzel şarkılar var. Bu zamana kadar hiç bu kadar iddialı konuşmadım işimle ilgili. Ama bu sefer konuşabilirim. Çok iyi bir albüm geliyor. İkinci klip de geliyor.
NEW YORK'TA YAŞARKEN KENDİME FORMAT ATTIM
- M.V: Bak ne geldi aklıma, yok olduğun dönemde New York'ta nasıl bulmuştum seni...
- A.H.Ö: Bir dönem İngiltere'ye gittim, bir dönem ABD'deydim. Kendi başımaydım. Kendime format attım.
- S.B: Mert sen nasıl karşılaştın Ayşe ile?
- M.V: New York'ta Soho'da yürüyorum, karşımda Ayşe Hatun Önal. Dedim ki, "Bu kadınla tanışmalıyım." Ortak arkadaşlarımız vardı New York'ta yaşayan, onları araya koydum. Meadpacking'de Standart Hotel'in çatı katında tanıştık. New York sokaklarında kendi kendine gezen bir kadındı. Dünyanın her yerinden çıkabilirdi Ayşe. Kendini dünyaya attı o dönem. Eve kapanmadı.
AİLEM BENİ SERBEST BIRAKTI
- S.B: Geçmişe dönelim biraz da.. Hatırladığın ilk anı ne?
- A.H.Ö: Küçüklüğümden beri alıp başını gitme hali var bende. Kendi başıma takılmayı küçüklükten itibaren severdim. Dört-beş yaşlarımdayken bile etrafımdaki insanlara 'Aptal' gözüyle bakardım. Daha doğrusu cesaretsiz görürdüm ve bu nedenle aptal olduklarını düşünürdüm. Beş yaşlarımdaydım, dağlarda gezinmeye gitmişim tek başıma, eve bir döndüm jandarma kaynıyor bizim sokak. Kayboldum diye herkes panik olmuş.
- M.V: Bu başına buyrukluk nedeniyle dayak yediğin oldu mu?
- A.H.Ö: Annem bir keresinde abime ya da ablama tokat attı, babam üç gün evi terk etti, "Sen benim çocuğuma nasıl tokat atarsın?" diye... Öyle bir babanın çocuklarıyız biz. Çok şımartıldım, çok rahat yetiştirildim. Belki diğerlerinde yaptıkları hataları yapmamak için beni serbest bıraktılar... Kafamın dikine doğru yaşayan biriydim.
- S.B: Baba baştan ipleri serbest bırakmış galiba...
- A.H.Ö: Babamdan "Bu istediği gibi yaşasın" komutu verilmişti benim için. Disiplinli yetiştirilmiş bir çocuk olmadım hiçbir zaman. Ailede cebine en çok harçlık konulan bendim. Çok rahat, çok mutlu bir çocukluğum oldu.
- S.B: Anne baban ne iş yapıyordu?
- A.H.Ö: Annem dört çocukla ilgilenen bir ev hanımı, babam pamuk tüccarıydı. Klasik Türk ailesi.
- S.B: Mahallenin en beğenilen kızı mıydın?
- A.H.Ö: Genç kızlığım döneminde, mahallenin en güzel kızı değildim. Çok zayıftım, çöp gibi bacaklarım vardı. İki çöpten bacağın üstünde bir gövde halindeydim, o yüzden "Safinaz" diye dalga geçerlerdi. "Erkek Fatma" dedikleri de olurdu. Buna o kadar kafayı takmıştım ki bir dönem; bir yaz boyunca her gün üç öğün sırf makarna yedim. Pembe bir pantolonum vardı, düğmesi kapanmadığında inanılmaz mutlu olmuştum. Kilo aldığıma çok sevinen biriydim, hâlâ da öyleyim.
- M.V: Hiç şişman olmadın yani...
- A.H.Ö: Hayatımın her döneminde böyle zayıf, zarif biriydim. Zarifi de ekledim dikkatinizi çekerim (gülüyor).
- S.B: İlk aşk, ilk idol kimdi?
- A.H.Ö: İlkokuldayken hocama aşıktım, idolüm oydu. Okuldan çıkardı onu takip ederdim, ayaklarını içe basardı, ben de ördek gibi içe basa basa geldim bu yaşa. Sahneye çıkıyorum hâlâ ayaklarımı içe basıyorum. Kadın öyle yürüyor diye onu örnek almıştım. Küçüklükten kalma kodlamalar bunlar. Karşı cinsle alakalı olarak ilk aşkımı, sonu konuşmayı sevmiyorum.
- M.V: Nasıl girdin hayatımıza?
- A.H.Ö: 1999'da Türkiye güzeli seçildim.
- S.B: Nasıl karar verdin yarışmaya girmeye?
- A.H.Ö: Çocukluk fotoğrafımı gösterdim, orada bile Türkiye güzeli gibiyim (gülüyor). Annem çok güzel bir kadındı. Genetik miras ondan sanırım. Türkmeniz biz, bildiğin Türkmen Aşireti'nden gelmeyim, bununla da garip bir şekilde övünüyorum. Yarışmaya girmeye ben karar verdim. Her şeye ben karar veririm, birileri karşı çıkar, ben yaparım.
- S.B: Buna da karşı çıktılar mı?
- A.H.Ö: Tabii canım. Annemi aradım "Yarışmaya giriyorum" diye, "Asla, abin izin vermez" dedi. O zamanlar kuzenimin eşi İstanbul'da Cumhuriyet Başsavcısı, hemen onlara sığındım. Orada kalmaya başladım.
- M.V: İstanbul'a yarışmaya katılmak için mi gelmiştin?
- A.H.Ö: Yooo... Tekstili öğrenmeyi çok istiyordum. Babam da pamuk simsarı olduğunu için, İstanbul'daki bir tekstil firmasının pamuklarını verirdi. O şirketin sahibine emanet etti beni. Halkla ilişkiler sorumlusu oldum o şirketin. Üç ay sonra Para Aktüel Dergisi'nde 'Geleceğin iş kadınları' diye fotoğrafımı basmışlardı. O da bir basamaktı. Halkla ilişkiler değil işin mutfağına girmek istiyordum, Bursa'ya gidip baskıları, boyamayı öğreniyordum. Bir anda yarışmaya katılmaya karar verdim. Kazanacak mıydım bilmiyordum ama kazandım. Bizimkilerin de haberi yoktu ama ilk günden itibaren tek favori beni yazınca gazeteler, otomatik olarak haberleri oldu.
- M.V: Şaka yapıyorsun...
- A.H.Ö: Hiç durum durağım olur mu benim (gülüyor)...
ÇOCUK DA YAPACAĞIM
- S.B: Ara verişin yaşadığın ilişki nedeniyle kendini geri planda tutman olarak algılandı...
- A.H.Ö: Hiçbir zaman ilişkimden dolayı işimi geri plana atmış değilim. Altı yıllık ara, kendimi şarj etme halimdi. İlişkisi var algısı yaratmış olabilir ama o dönemin sadece üç yılı ilişkim vardı, üç yıldır yalnızım. Bir de biri bana "Yapma" derse inadına yaparım. O yüzden birinin, bir sevgilinin beni engellemesi, kısıtlaması mümkün değil.
- S.B: Çoluk çocuk, aile hayallerin var mı?
- A.H.Ö: Tabii, onu da yapacağım. Onun da sırası gelecek. Sekiz sene öncesinden, ABD'ye kaç yaşımda gideceğini belirlemiş biriyim.
- M.V: Ayşe bunları ben de bilmiyormuşum... Çok ilginç oldu bu röportaj deneyimi, Ayşe'm her şeyi ne kadar güzel anlattın... Senin hislerin çok kuvvetli, bu röportajda senin hislerine değinmeden olmaz...
- A.H.Ö: Hislerimin kuvvetli olduğunun çocukluğumdan beri farkındayım. Ablam hep şunu der, "Çocukluğundan beri ne dediysen yaptın." Amcam beş yaşımdayken dalga geçerek, "Seni oğluma alacağım" demiş, ben "Hayır, ben İstanbul'da tek başıma yaşayacağım" demişim.
- M.V: Hislerden laf açıldı madem, önümüzdeki yaz nerede hangi konseri veriyorsun, hislerin ne diyor?
- A.H.Ö: Var tabii. Ama söylemem. Kanuni Sultan Süleyman "Yapacağım şeyi sakalım bilse, kökünden keserim" der.
- S.B: Röportaja gelirken hiç senin gibi bir kadınla karşılaşacağımı sanmıyordum...
- A.H.Ö: Nasıl bir kadın bekliyordun (gülüyor)? Ben de seni böyle beklemiyordum. Sıkıştırdın durdun...
- S.B: Niye bu kadar farklı yansıttın kendini, niye gizliyorsun?
- A.H.Ö: Severim gizlemeyi (gülüyor)... Beni yakından tanısalar üstüme atlarlar sokakta (gülüyor). Şaka bir tarafa... Şaşırtmayı, başka bir kadın modelini gösterip, içimde başka bir kadın tiplemesi olmasını seviyorum. Bugüne kadar bizi anlatanlar size yanlış anlatmış da olabilir. Toplumun bana nasıl baktığıyla ilgilenmiyorum, Yaradanım bana nasıl bakıyor önemli olan o. Toplumun kitabı, toplumu ilgilendirir.
- M.V: Hayata bakış açın nasıl?
- A.H.Ö: Hayata dair insanın bakış açısı o kadar hızlı değişiyor ki, bir sene önce söylediğim şeyi şu an reddediyorum, şu an konuştuğumu da bir saat sonra reddedebilirim. Evren değişim üzerine kurulu.
- S.B: Rakibin var mı?
- A.H.Ö: En büyük rakibim benim. Bunu fark ettiğin zaman önünde hiçbir rakip olmaz. Egom ortaya çıktığında, kıskançlığım ortaya çıktığında üstüne gidiyorum. Bu duygulardan sıyrıldığında daha çok yükseliyorsun ve büyüyorsun. Öyle olmadığım için altı yol sonra yaptığım iş bu noktada, tek şarkıyla olacak iş değil bu. 'Çak bi selam' lafını bin kişi kullanıyor, bu başarı ruhsal olarak temizlikle ilgili. Rakip görmek beni kirletecek bir şey.
- S.B: En tahammül edemediğin insan türü?
- A.H.Ö: Korkaklar. Korkan insanın sevgisi, arkadaşlığı, hayata bakışı yalandır. Korkak insanın yalan üzerine kurulu bir hayatı vardır. Cesaretle yaşamayı Allah herkese nasip etmiyor. Hepimiz dünyaya öğrenmek için geldik.
- S.B: New York ne öğretti sana?
- A.H.Ö: Özgürlük. Herkes kendisi olabilme özgürlüğüne sahip orada. İstediğini giyip, istediğini yapıyorsun. Bir şeyler öğrenmekten ziyade, kendimi yaşamaya gittim. Türk arkadaşlarımla neredeyse hiç görüşmedim. Kendimle baş başa kaldım bir yıl boyunca. Birkaç ay da Londra'ya gittim, zaman zaman gidiyorum öyle. Şimdi Hindistan'ı merak ediyorum. Şamanların ritüellerini çok seviyorum, onların bilinç düzeyi ilgimi çekiyor. Peru- Hindistan planım var. Bazı topraklar enerji olarak yüksekler. Bazı dağlar, bazı bölgeler enerjisi yüksek yerler. Oralarda yaptığınız kurgular, imgelemeleriniz önemlidir. Vücudun enerji seviyesinin dengelenmesi için böyle yerler vardır. Oralara gitmeyi seviyorum. Likya Yolu mesela böyledir. Likya Yolu'nun oralarda takılmayı seviyorum, orada bir ağacın altında tek başıma kalabilirim, Bafa'nın iç tarafı olduğu gibi granittir. Oralara gitmek yüz kitap okumak gibidir. Bafa'da Bağrıaçık diye bir yer var, orada birkaç saat geçirmeniz yüz kitaba bedeldir.
- S.B: Ne okuyorsun bu aralar?
- A.H.Ö: Artık tüm kitapları attım, kendimi okumaya başladım (gülüyor)...
ÇOCUKKEN BELİ YDİ ŞARKI CI OLACAĞIM
- M.V: Instagramında da bir fotoğraf var, küçücüksün, yine beş-altı yaşlarında herhalde, sahnedesin...
-A.H.Ö: Annemin hayatı etrafımda "Sakın kızım, aman kızım, yapma kızım" diye dolanarak geçerdi. O fotoğrafta bir düğündeyiz, annem yine "Sakın kızım sakın sahneye çıkayım deme" diye laf anlatmaya çalışıyor. Oysa gittiğimiz her düğünde sahneye çıkmak adetim. Düğün sahibine söylerim ve sahneye çıkarım ben... Küçüklüğümde en çok duyduğum şey "Dur yapma Ayşe" cümlesidir.