Bir milleti oluşturan çeşitli mesleklerin ve toplumsal grupların içinde bulunan insanlara halk denir. Halkçılık anlayışı hem Cumhuriyetçilik, hem de Milliyetçiliğin zorunlu bir sonucu olup, ikisinin de ana öğesi
halktır. Atatürk halkçılığının amacı;
Türk halkını, Türk Devleti'nin tek egemen varlığı haline getirerek, aynı zamanda her bakımdan kalkındırmaktır. Bu sistemde halk, egemenliğini yasal temsilcileri olan
kurumlar ve kişilerle gerçekleştirecektir. Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarında özellikle kırsal kesimde eşraf (ileri gelenler), mütegallibe(derebey) gibi ayrıcalıklı sınıflar ortaya çıkmıştı. Buna karşılık, birbirini izleyen savaşların ağırlığını çeken; ekonomik, sosyal, siyasal her türlü hizmetten yoksun kalan
Reaye(sürü) denilen Türk halkıydı. Atatürk hem bu ayrıcalıklı sınıfları ortadan kaldırmak, hem de devlet hizmetlerini halkın ayağına götürmek için "
halkçıyız" demiştir. Atatürk'ün halk olarak anladığı ve anlattığı kitle
, Türkiye'de yaşayan tüm insanları kapsar. Türk halkı deyince, ülkemizde Türk kültürüne sahip olan, Türk ulusu ile birlikte yaşayan azınlıkları da birlikte düşünmektedir.
Türk halkı ayrı ayrı sınıflardan oluşmayıp, işbölümü sonucu ortaya çıkan çeşitli meslek gruplarından ibarettir. Bu gruplaşma çiftçiler, küçük sanatkârlar ve esnaf, işçiler, meslek sahipleri, sanayiciler, tüccarlar ve memurlardır. Atatürk'ün halkçılık anlayışı bu gruplar arasında uyum sağlamak,
hepsinin çıkarlarını aynı derece ve eşitseverlikte korumaktır. Bir grubun diğerini sömürmesini engellemektir. Kısacası
sosyal adalet anlayışının aynıdır, ama bunu sınıf mücadelesiyle değil, toplumsal düzen ve dayanışma içinde öngörmektedir.
İMTİYAZSIZ KİTLE
Bazı rejimler, halkı yalnız belli bir grup insandan ibaret sayarlar. Bu rejimlerin adı olan "Halk Cumhuriyeti" yanıltıcıdır. Çünkü sadece bir sınıfın egemenliğine dayanmakta ve o sınıfın devleti anlamına gelmektedir. Sınıf egemenliğini reddeden Atatürk'ün Halkçılık anlayışı, Cumhuriyetin içerdiği
demokratik, özgürlükçü, çoğulcu yönetimin yasalardaki bir hak olmaktan çıkarılıp halklaştırılmasını, işlerliğe kavuşturulmasını, yönetimde,
siyasette, kalkınmada, gelirlerin dağılımında devlet ve millet imkânlarının kullanılmasında 'halk yararının' gözetilmesini amaçlar. Onuncu Yıl Marşı'ndaki
"İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz" dizesi, Halkçılığın özlü bir anlatımıdır.
"Köylü milletin efendisidir!" diyen Atatürk
halkla iç içe olmayı çok sever, sorunlarına göre tedbirler alırdı. Atatürk'ün Halkçılık anlayışı, ondan sonra birliğin temelini sarsacak şekilde belirli kesimlerin yararına uygulandı. Vergiler her kesime aynen uygulanırken, gelirler
dışarıyla uyumlu dar bir kesimin eline geçti. Günümüzde Atatürk'ün Halkçılık anlayışını tam anlamıyla, halkın yararına kimlerin uyguladığı ortada...
Statükocu kesim ile stratejisine harfiyen uyulmayan
dış güçlerin hırçın birlikteliğinin temelinde eski rahat düzenlerinin bozulması yatmakta...
UFUKTAKİ TÜRK ÇAĞI
Küreselleşme nedeniyle bir yıl sonrasının bile kestirilemediği III.Milenyumda, stratejistlerin ufuktaki
Türk Çağı'nı işaret ettiğini unutmayalım. Her Bin yılın başında Türk milletinde bir hareketlenme başladığı ve ardından sınırların değiştiğini Tarih bilgisi olanlar iyi bilir. 2000'lerde de aynı durumun emareleri yaşanıyor... Bu durumda
Halk arasındaki
birlik ve dirlik çok önemli bir itici güç oluşturur.
Dış güçler bunu sezdiğinden
iç mikserleriyle huzursuzluk yaratmakta...
Küçümsenen halk, bu bilinçle hareket edip,
bağımsız karakterini baskın kılarsa
Büyük Türkiye hayali gerçekleşir, ardından
Türk Çağı gelir... Mısır yönetiminden hoşlanmayanların Nobel sahibi El Baradey'in arkasında kurdukları tezgahla adamları Sisi'yi nasıl başa geçirdikleri unutulmasın... Atamızın
"Bağımsızlık karakterimdir" deyişini unutmadan; birlik ve beraberlik için sandığa gitmeli ve çıkan sonuca saygılı olmalıyız.