Vahşi Batı'nın sembollerinden 44'lük Magnum Smith&Wesson (Nam-ı diğer 'bay 44'lük) ile bir gün boyunca terör estirdikten sonra vamp fahişelerin vampire dönüştüğü bir bardan canını zor kurtaran Amerikan maçosu Seth, 'savaşın ganimeti' gibi görünen genç kızı bırakıp gider. O bara gelmeden önce malt, blended İskoç viskisi, Amerikan viskisi ve de burbon şişelerine ateş ederek 'alkollediği' silahlı bir içki dükkânı tezgâhtarını ateşe verilmiş bir tuvalet kâğıdı ile yakmış ve sonradan sonraya ateist olmuş bir rahibin karavanını gasp etmiştir. Hikâye, kamyoncuların uğrak yeri olan bara girdikten sonra başkalaşır ve filmin türü (genre) aksiyondan gerilim/korkuya evrilir. Bu hafta ki portremizin mevzuu, George Clooney'in oynadığı ilk esaslı film olan Roberto Rodriquez (yönetmen) ve Quentin Tarantino (senarist) imzalı From Dusk Till Dawn (Gün Batımından Şafağa), David Lynch'in Lost Highway (Kayıp Otoban) filminde sıklıkla gördüğümüz ıssız orta Amerika otobanlarını andıran Meksika yollarında son bulur. Malum, Hollywood delikanlısı Clooney, son olarak Washington'da Sudan'daki insan hakları ihlallerini protesto ettiği için gözaltına alınması ve 10'luk banknotlarla 'bir avuç dolar' kefaret (100 dolar) karşılığında serbest bırakılmasıyla gündeme geldi. Polis, Amerikan polisiye filmlerinde sık gördüğümüz 'olay yeri' bandını aştığı için Clooney'i gözaltına aldı. Bizce bu gözaltı olayı, güzel bir PR (Public Relations) ve PH (Psikolojik Harp) operasyonu idi. Bu yolla Amerikan devleti, Clooney'e sözüm ona "Fazla politize olma," diyordu. İyi de bu 'Sudan sorunu' konusunda Clooney'le Ekim 2010'da Beyaz Saray'da görüşen Başkan Barack Hüseyin Obama değil miydi? Clooney önceki ABD yönetiminin bilgisi dâhilinde tıpkı yakın dostu Brad Pitt'in 'zevceleşmiş partneri' Angelina Jolie gibi -onun Hollywood'daki erkek versiyonu olarak- 2008 yılında önce Çad'a, sonra da gizlice Darfur'a gidip belgesel çekmemiş miydi? Hatta orada The Sheltering Sky (Esirgeyen Gökyüzü) romanının kahramanı Port'un Fas'ta hastalandığı gibi hastalanmamış mıydı? Belgeseli çekmeden bir yıl önce, Alman Şansölyesi Angela Merkel'e bir mektup yazıp, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'i şikâyet etmemiş miydi? Clooney'in Sudan'a ilgisinin psikolojik ve politik sebepleri var. Psikolojik sebep, muhtemelen doğunun, batılılar için her zaman vahşi bir cazibeye sahip olması. Bu yüzden Afrika gibi gelişmemiş kıtalara, 'ilkel' olarak addettiklerine ilgi duyuyorlar. Asıl sebep ise politik: ABD'nin, Sudan'ı Güney Sudan, Darfur ve Hartum bölgesi olarak üçe bölmek istediğini Sudan'daki sağır sultan bile biliyor. Ha, Amerikan'ın bölgeyle ilgili planları, 2007'de gidip gözlerimle gördüğüm Darfur'daki zulmü meşrulaştırmaz. Ama Hollywood 'celebrity'lerinin Sudan ilgisinin asıl sebebini de bilmek gerekiyor. O yüzden Clooney'in, 2009'da Diyarbakır'da gözaltına alınan KCK sanıkları gibi kelepçelenip götürülmesinin bir film senaryosundan farksız olduğunu söyleyebiliriz.
'BİSCOLATA ERKEĞİ' MUAMELESİ GÖRÜYOR
AYHAN IŞIK'IN GAYRİMEŞRU ÇOCUĞUYMUŞ!
George Clooney'in aile kökenine ilişkin tuhaf ve komik bir şehir efsanesinin var olduğundan söz etmiştik. Aslında pek ciddiye alınacak bir tarafı yok ama gazeteci büyüğümüz Tevfik Yener, epey sansasyonel olduğu için İstanbul/Aşk, Ekmek, Hayal adlı kitabında bu iddiaya değinmiş. İddia o ki Clooney, Yeşilçam'ın Taçsız Kralı Ayhan Işık'ın gayrimeşru çocuğu imiş. Güya Işık, 1960'ta gittiği ABD'de Clooney'in babasıyla, daha da önemlisi annesiyle tanışmış. Ceketini çıkarır çıkarmaz da Clooney'in müstakbel anası hamile kalmış! Işık, okyanus aşırı çalışmış yani. Tevekkeli değil, George Clooney ile Ayhan Işık arasındaki benzerlik bundanmış. Efsanenin doğru olup olmadığını anlamanın kolayı var. Getirirsiniz Clooney'i, dayarsınız koluna şırıngayı, kanını alırsınız. Sonra Ayhan Işık'ın, girişinde Prof. Dr. Binnaz Toprak'ın asabını bozan "Her canlı ölümü tadacaktır," ayetinin bulunduğu Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki ebedi istirahatgâhını ziyaret eder, önce bir Fatiha okur, sonra da merhumun bedeninden kalan parçalardan birini alıp DNA testine yollarsınız. Böylelikle Clooney'in, Ayhan Işık'ın gayrimeşru çocuğu olup olmadığı anlaşılır. Hem 'gayrimeşru çocuk' sözü de yanlış. Bir oksimoron olarak kabul edilmeli. Çocuğun gayrimeşrusu olmaz. İlişki gayrimeşru olabilir, ama çocuk meşrudur. Sonuçta iddia gerçekten doğruysa -masonluk babadan oğula geçmiyor ama- Clooney, gerçek babasının bir Türk mason olduğunu öğrenmiş olur. Bu durumda 17. yüzyılda İngilizlerin, anavatanlarından kalkıp gittikleri ve bir koloni kurdukları Amerika'da Ayhan Işık da 'bir koloni' kuramasa da 'bir Clooney' peydah etmiş oluyor. Yalansa da Amerikalı anchorman baba, derin bir oh çeker.