- Politikacıların abdestine şüpheyle bakanların haddi hesabı yok ama.... Özellikle 'Başbakan otoriterleşiyor, bütün kararları tek başına alıyor' eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bunu kabul edebilmem mümkün değil. Sayın başbakanımız kadar istişare kanallarını açık tutan, büyük bir sabırla dinleyen bir lider bence dünyada başka yok. Biz her ay il başkanları, belediye başkanları, gençlik ve kadın kolları başkanlarıyla bir araya geliyoruz ve başbakanımız bıkmadan usanmadan sabahtan akşama kadar herkesi dinliyor. Bunu Türkiye'de hangi siyasi parti yapıyor? Avrupa'da, ABD'de yoktur. Seçim şarkılarıyla ilgili karar vermek için 2 saat 50 dakika MKYK'da sadece şarkı dinledik. Dombra oradan çıktı. Bir şarkının kararına dahi saatlerce bir değerlendirme toplantısında veren bir başbakan hakkında 'Tek başına karar veriyor' denmesini anlamak mümkün değil.
CHP'LİLER NEZAKETİMİZDEN KORKTU
- Beş yıl önce belediye başkanlığını kaybettiğiniz gün, sizi uğurlama töreninde Selda Bağcan'ın Yuh Yuh şarkısını çaldılar. O anda neler hissettiniz?
- Türk siyaseti adına, siyasette nezaket adına çok üzüldüm. Bu kez kazandıktan sonraki balkon konuşmasında 'Beni beş sene önce burada Yuh Yuh şarkısıyla tartaklayarak, arabama tacizde bulunarak gönderenler, bir gün bu belediyeden çıktığımda, ben bu belediyeye görevi devralmaya gelirsem buradan insanların karanfillerle, Memleketim şarkısı eşliğinde nasıl uğurlandığını görecekler diye bugünü bekledim' dedim.
- Ama göremedik...
- Cesaret edemediler, edemezler. Çünkü kendi ayıplarının altında ezildiler. O gün bana demokrasi adına yapılan, reva görülen o olaylar kabul edilebilir mi? Beni gönderirlerken belediyeden Türk bayrağı indirildi, yerine CHP bayrağı çekildi. Bunu nasıl ifade edebiliriz? O utançlarından ve bizim nezaketimizi göreceklerini tahmin ettiklerinden dolayı gelmeye utandılar.
- Beş yıllık bekleme döneminde bir kin beslemediniz mi?
- Hayır, ben kinci bir yapıya sahip değilim. Dinimizde de günahtır bu. Kinci bir insan benim gibi karanfillerle uğurlamak için hazırlık yapmaz.
- Yeniden aday olmanızın ardında yatan, bu reva görülen olaylardan tamamen bağımsız mıdır yani?
- Benim yeniden aday olmamın arkasında yatan tek neden Antalya sevgisi ve aşkıdır. Türkiye'de bütün belediyelerden sorumlu bir genel başkan yardımcısıyken tekrar Antalya'yı tercih etmemin sebebi şu: Ben siyaseti değil, onun yerine shizmeti tercih ettim.
PLAJLARDA İNTERNET ÜCRETSİZ
- Plaj hizmetlerini ücretsiz hale getirdiniz... Halk bundan çok memnun görünüyor.
- Geçmişte Konyaaltı'nda duş, şezlong, şemsiye hizmetleri bir bedel karşılığı veriliyordu. Ciddi bir maddi yükün altına girdik. Milli Emlak Genel Müdürlüğü bizden yıllık 1 milyon 100 bin liraya yakın bir bedel alıyor. Ama halkımızın memnuniyeti parayla pulla ölçülemeyecek kadar önemlidir. 7 bin şezlong, 3 bin 500 şemsiye koyuyoruz. Engelli vatandaşlarımızın denize gireceği yerler ve şezlonglar yaptık. Güneş enerjisiyle çalışan şemsiyelerde sınırsız internet ve şarj imkanı da olacak.
- Ama projeyi belediye meclisiniz reddetti. Garip değil mi bu durum?
- Bu beni çok üzdü. İlk defa CHP ve MHP ittifak edip 10 yıllık imza yetkimizi bize vermedi. 53'e 50 azınlıktayız mecliste. Muhalefet edenlerin içinde Konyaaltı Belediye Başkanı bile vardı. Biz de protokol talebimizi 10 yıldan üç yıla düşürüp encümen yetkisiyle meseleyi çözdük. Bunun hesabını halka veremezler. Benden önceki belediye, Milli Emlak'tan talep etmiş. Milli Emlak da seçimlerden sonrası için olumlu yanıt vermiş. CHP kendi talep ettiğine şimdi karşı çıkıyor. Karşı çıkacaksanız niye talep ettiniz? Bu samimiyetsizliğin bedelini muhalefet hep ödüyor.
SADECE KENDİLERİNİ BEĞENEN SEÇKİNLERİ ALLAH ISLAH ETSİN
- Altın Portakal Film Festivali'ne 2008 yılında 28 milyon lira harcamışsınız. CHP'li eski başkan Mustafa Akaydın 'Ben beş yılda 28 milyon lira harcadım' diyor. Portakalın kabuğunu bir soyar mısınız?
- Şimdi geldiğimizde onların rakamlarını da görüyoruz. İki dönemde de harcanan paralar birbirine yakın. Ama biz Oscarlı yıldızları Antalya'da ağırlarken, bizden sonra kimlerin ağırlandığını en iyi sizler bilirsiniz. Oscarlı yıldızları Antalya'ya getirdiğimizde at arabasıyla gezdirecek halimiz yok ya! Yoksa kendimiz çalıp kendimiz oynarız. Bizden sonra maalesef öyle oldu. Altın Portakal siyasi mesajların verildiği bir etkinlik haline geldi, yazık oldu ve marka değeri düştü.
- Fazıl Say ile bir polemik yaşadınız. Piyano Festivali ile ilgili olarak 'Hiçbir AK Partili arkadaşım olamaz' dedi. Niye kavga ettiniz?
- Polemiği ben yapmadım, polemik insanı değilim. Bir ulusal kanalın canlı yayınında 'Fazıl Say'ın dostluğu benim için şereftir. Onun siyasi söylemleri benim onunla dostluğumun dışındadır' demiştim. Ama ertesi gün o sağolsun 'Menderes Türel diye birini tanımıyorum, o da kimmiş? Beni hapse attırmak isteyen bir AK Partili benim yanımda bile duramaz' gibi garip suçlamalarda bulundu. Önemli değil. O, onun kendi ayıbı olsun. Eğer bunu AK parti festivali gibi görüp katılmazsa onsuz da festivale devam ederiz.
- Fazıl Say söylemi açısından bakarsak Bu tutum 'Beyaz Türk' refleksinin bir tezahürü mü?
- Siyasi kamplaşma Türk siyasetinde çok derinleşiyor. Bu kamplaşma partimizin lehine de bir gelişme aslında. Siyaseten memnun olabiliriz ama demokrasi adına bunun derinleşmesi bir tehlikedir. Bir toplumsal uzlaşma içinde olmamız lazım. Bunu iktidar olarak ne kadar arasak da muhalefetten uzattığımız ele yumruk sıkmak suretiyle karşılık gelmeyince, bunu yakalamak kolay olmuyor. Bir kesimde inanılmaz önyargı oluşmuş durumda ve bana açıkça 'Siz memleketi altınla kaplasanız da biz size oy vermeyiz' diyorlar.
- Tayyip Erdoğan üzerinden geliştirilen bu bakış aslında halka karşı bir önyargı mı?
- Fransız İhtilali'nden beri bu elitistler, seçkinciler hep halkı küçük görmüş§. Türkiye'de son 10 yılda halkın yanında olan, halkın egemenliğinin dayandığı demokrasiyi savunan bir iktidar, kendi hakimiyetini sürdüren seçkinlerin ve elitistlerin işine gelmiyor. Eskiden hem oyuncu hem de hakem olanlar, bugün bırakın yedek kulübesini, tribünde bile olmayan ve oyunu yönetme noktasında etkili olamayanlar, biz ne yaparsak yapalım, yaptıklarımızı sadece kendilerini beğendikleri için beğenmiyor. Allah hepsini ıslah etsin. Biz dua ediyoruz, beddua günahtır çünkü.
BAŞBAKAN İLE YAKIN MESAİM NEDENİYLE KONDÜSYONUM YÜKSEK
- Belediye başkanlığında nasıl bir performans ile çalışıyorsunuz?
- Güne çok erken başlıyorum, gece 02.00'den önce de noktalamıyorum. Başbakan ile yakın mesai arkadaşlığından geldiğim için kondisyonum yüksek.
- Çocukken hesap makinesiyle Demokrat Parti'nin kaç milletvekili çıkardığını hesap ediyormuşsunuz...
- Ben siyasetin içinde olan bir ailenin evladıyım. Dolayısıyla çocukluğumuz hep siyasetin konuşulduğu bir evde geçti. 1980 öncesinde daha hesap makinesi olmadığı için babam bana sonuçları söyler, ben bölme işlemini yapar ve babam ona göre kaç milletvekili çıktığıyla ilgili bir sonuca ulaşmak isterdi.
- Kesin olmayan resmi sonuçlar ilk sizin evde açıklanıyordu anlaşılan?
- Evet. Babam da gazeteciydi. Ama o çarpma bölme işleminin sonunda kendime yönelik bir siyasi hesap yapıyor muydum? Aklıma bile gelmezdi.
- Sizin için artık siyasetsiz bir hayat zor mu bundan sonra?
- Hayır, değil. Hatta belki günü geldiğinde tercih bile edilebilir. Siyasette hırslarımıza mahkum olmayız. Her zaman aklımız önde gider.
-Siyasetçi için en büyük tehlike nedir?
- Hırsının aklının önüne geçmesidir. Çok büyük siyasetçi ve devlet adamlarımız maalesef o dengeyi kuramadıkları için bugün Türk siyasetinde yoklar, kayboldular.
- En keyifli yönü ne siyasetin?
- Milletin rızası. Biz siyaseti önce Allah'ın sonra milletin rızası için yapıyoruz. Milletin memmuniyetini sokakta görmek, iki cümle duymak bütün yorgunluğumuzu alıp götürüyor.
- Ankara arası iyi geldi mi?
- Çok iyi geldi ama 'Ankara'ya alışabildiniz mi?' derseniz, alışamadım. Siyasi gelişimim için büyük katkı sağladı. Antalya'ya aday olduğumda sözlerime 'Eski Menderes değilim' diye başlamıştım.
- Eşiniz ve çocuklarınız için ne değişti?
- Onlar Ankara'ya gelmedi zaten. Üç ay denedik Ankara'da yaşamaya ama hanım ve çocuklar uyum gösteremeyince döndü. Ben de her hafta Antalya'ya geldim. Antalya benim toprağına yatacağım şehirdir.
MAÇLARI TRİBÜNDEN İZLERİM
- Emeklilik hayalinizi Antalya üzerine mi kurguladınız?
- Tabii, ben bu şehirden uzakta yaşayamam. İki emeklilik hayalim var. Birincisi, gelecek nesillerin bu dönemi iyi anlamaları adına birçok kitap yazmayı düşünüyorum. Bir başka hobim de müzik yapmak, piyano çalıyorum. Kendimce bestelerim, aranjelerim var. - En son aranjeniz ne? - Dombra'yı bir piyano eseri haline dönüştürdüm.
- Evcimen misiniz?
- İşim bitince koşa koşa eve giderim. Evim, eşim ve iki çocuğum en büyük mutluluk kaynağım.
- Mutfağa girer misiniz?
- O konuda mahir değilim. Sahanda yumurta yapmayı bilirim. Memenen bile yapamam. Ama gurme derecesinde damak zevkim var. Yemeklerin lezzetinin neyle farklılaşıp güzelleşeceği konusunda kendimce modeller geliştiren bir yapıya sahibim.
- Siz belediye başkanı oldunuz, Antalya Spor, Süper Lig'den düştü. Buna ne diyorsunuz?
- Maalesef, şanssızlık. Ben taraftarın içinden geldim. 1981'deki ilk şampiyonluğunda taraftar otobüsleriyle deplasmana giden, amigolarla arkadaşlık eden birisiyim. Önemli bir konuk yoksa, mecbur kalmadıysam şeref tribününde maç izlemem, tribünde taraftarla birlikteyim. Konuk takımın başkanının yanında biz gol attığımızda ayağa kalkınca 'Kusur mu işledik?' diye tereddüt ediyorum. O heyecan benim için frenlenebilir değil. Antalya Spor'un hasta taraftarıyım. Benim doğduğum ev dahil, evleninceye kadar yaşadığım bütün evlerin balkonu, stadı en iyi şekilde gören ve maçları seyredebileceğim evler oldu. Sabah kalkıp balkondan antremanları bile izlerdim. Şimdi haftada üç gün düzenli olarak spor yapıyorum.
SİYASET ÜZERİNDE CEMAAT GÖLGESİ OLMAZ
- Eski belediye başkanı Mustafa Akaydın sizin için 'Menderes Türel'in özel yaşamı, mensubu olduğu partinin dokusuna da Antalya'ya da uygun değil' demişti. Nasıl bir aile yapınız var?
- 'Siyasette polemik yok, çözüm var' diyorum. Rakiplerimizin bize attığı iftiralara cevap vermeye tenezzül bile etmiyorum. Son derece mazbut, mütevazı bir aile yapısı olan bir kişiyim. Dolayısıyla özel hayatımın siyasette ifade edilmesi, bir demokrasi ayıbıdır. Birkaç yalanla oy peşinde koşanlara sandıkta gereken cevap verildi.
- Sandıkta cevabı alanlar arasında başka kim var? Cemaat, Antalya seçiminde nerede durdu?
- Her yerde olduğu gibi tamamen bizim karşımızda durdu. Türk siyasetinin üzerinde artık cemaatlerin bir güç oluşturmaya yönelik tahakkümünü ortadan kaldırmak zorundayız. Dini cemaatler Allah rızası için hizmet verir ve bu faaliyetin içerisinde siyasi hedefler söz konusu olamaz. Başbakanımız siyasetin üzerindeki cemaat gölgesini kaldırma yönünde çok kararlı bir duruş sergiliyor. Benim de bu dik duruşla ilgili gereken adımları atacağımdan kimsenin şüphesi olmasın. Mustafa Akaydın'a Atatürk'ün 'Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz' sözünü hatırlatıp, cemaatle işbirliğini sorduklarında komik şekilde 'Atatürk bugün yaşasaydı, bunu söylemezdi' dedi.
- Octoberfest'i iptal ettiniz , tepki çekti. Özel hayata müdahale mi var?
- Gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tutmak, anayasal bir görevdir. İçki reklamına yönelik ilk yasal düzenlemeyi Ecevit hükümeti yaptı. Gündeme bile gelmedi. Biz düzenleme yaptık, yer yerinden oynadı. Önyargı söz konusu. Alkolü teşvik eden bir Alman kültürünün olduğuna da inanmıyorum. Yabancı ülkelerde Yörük Festivali yapmamıza izin vermezlerse, ben de aynı şekilde burada festival yapmalarına müsaade etmem.
- Başka kaç festival iptal ettiniz?
- Bira Festivali'ni ve Televizyon Ödülleri Festivali'ni kaldırdım. Belediye başkanının şahsi reklamı için çok güzel bir fırsat Televizyon Ödülleri Festivali. 5 milyon gibi rakamla yapıp şehrin kaynaklarını çarçur ederseniz, bana faydası olsa da yapmam.
- Antalyalılar'ın merak ettiği şey Menderes Türel'in hâlâ alkol alıp almadığı...
- Bu gibi meselelerin siyasetin malzemesi olmasını çok yanlış buluyorum. İnsanların günahı veya sevabıyla başkaları tarafından yargılanmasıs o insanların huzur- u mahşerde Allah'a vereceği hesabın arasına girmektir ki bu şirke girer.
- Mustafa Akaydın seçim döneminde 'Sizden sadece büyük bir borç aldığını' dile getirdi. Özellikle tramvaydan dolayı suçlamalarda bulundu. Borçlu bir belediye mi bıraktınız?
- 28 senede ödenecek borçtan bahsediyoruz. İlk altı senesinde ana ödemesi yok tramvayın. Biz 700- 800 milyon lira borç bıraktık, geldiğimizde 2 milyar borçla karşılaştık. Bu borç karşılığında uyduruk birkaç festival dışında bir şey göremedim. Ben enkaz edebiyatı yapmadım, yapmayacağım. Biz bunların çözümlerini bulacağız. Ben bıraktığımda dört bin personel vardı belediyede, şimdi 8 bin 600 kişi var.
- İstihdam yaratılmış işte... Böyle bakamaz mıyız?
- İstihdam yatırımla olur. Ben Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı'ndan geliyorum. Belediye ekmek kapısı değil, hizmet kapısıdır. Siz yatırımı getirirseniz, o yatırımda çalışacaklara sağlayacağınız istihdam imkanıyla bu sorun çözülür. İki bine yakın personel çıkartmak zorundayız, bu yükü bu belediye taşıyamaz. Bu personelin belediyeye yükü aylık 10 milyon lira. Ben bir aydaki tasarrufla iki kavşak yaparım.