Galatasaray maçı için özel bir motivasyona gerek yok. Ortadaki 3 puanın dışında o kadar çok anlam ifade ediyor ki, sırf bunun için ayrı bir yazı yazılabilir.
Galatasaray'da Muslera, Hamit, Sneijder, Riera, Gökhan, Selçuk, Dany gibi isimler yoktu.
İtiraf etmeliyiz; tribündeki Galatasaray, sahadaki Galatasaray'dan daha güçlüydü.
Samet Aybaba da performansı soru işareti olan bir orta sahayla çıktı maça.
Savunmanın sağında Mehmet Sedef, solunda Vederson'u görünce şaşırmadık, aksine dinamizmi ve deneyimiyle Serkan'dan orta alanda, deneyimiyle Vederson'dan sol bekte faydalanmak adına mantıklı geldi.
Nitekim orta alanda her topta Serkan vardı. Yetmedi, Tita'nın golündeki başlangıç pası da yine Serkan'ındı.
Pek adı geçmese de Insa çok koşup rakibe boş alan bırakmamaya çalıştı, rahat oynama fırsatı vermedi.
İbrahim ve Uğur önlibero ikilisini aynı anda kesmek, Galatasaray gibi bir rakip karşısında cesaret ister. Bu tercihle orta sahada görev verdiğiniz oyuncuların performansına göbekten bağlanırsınız ki, ilk yarıda Samet Aybaba haklı çıktı.
İlk 45 dakikada Galatasaray'ın 4, Antalyaspor'un 1 önemli atağı ve 25-35 hariç Galatasaray'ın oyunsal üstünlüğü vardı.
Aybaba'nın antrenmanda çalıştırsa ancak bu kadar net bir pozisyon öğreteceği derslik bir kontratakla Tita'nın füzesini izledik 20. dakikada. 'Tita Antalyaspor'un Alex'idir' dediğimizde burun kıvırıp ülkesine göndermek isteyenlere de selam verdi sambacı.
İkinci yarıda Fatih Terim'in beklediğimiz tüm hücum hamleleri geldi.
Umut Bulut ve yeni transfer Bruma ile topu Antalyaspor yarı sahasına iyice taşıdı Galatasaray. Diarra 74'te golü yapabilse bütün bu hamleleri buruşturup çöpe atılabilirdi.
Baros gibi adı olan kendi olmayan değil, Drogba gibi elini kalbine koyan 'dünya yıldızı'nız varsa işler değişiyor. Galatasaray, Antalyaspor'un kolay lokma olmadığını anladı ama iş işten geçmişti.
Antalyaspor'un mücadelesini ayakta alkışlayarak keşke 3 puandan ikisini Antalyaspor, birini Galatasaray alabilse diye düşünmeden de edemiyoruz.