Geçen hafta, başarısızlıkla sonuçlanan ilk tüp bebek denememizi yazmıştım. Yine başarısızlıklarla devam edeyim. İlk denemede bizim elde kalan sağlıklı embriyoları dondurtup saklatınca, hemen birkaç ay sonra ikinci denemeyi yapmaya karar verdik. Ne de olsa tekrar yumurtlama iğnesi olmayacak, yumurta toplama operasyonu geçirmeyecektim. Sadece bir ön hazırlıkla embriyo transferi yapılacaktı. Nitekim öyle de oldu. Yine bir bekleme süreci, kan testi veeee, evet bu kez olmuştu, hamileydim. Zordu mordu ama kısa sürede başarmıştık yahu. Daha hastaneden çıkar çıkmaz başta anneler olmak üzere bütün akrabalar ve arkadaşlar arandı, müjde verildi. Ardından da hangi hastanede nasıl doğum yapacağımın planlarını yapmaya başladık. Bu yine iyi, çocuğun hangi okula gideceğini bile düşünmeye başlamıştım ben. Abartmayı da hiç sevmem hani! Bütün bu heves hepi topu bir hafta sürdü. Bir haftanın sonunda kanamam başladı. Önce konduramadım, olur bazen böyle şeyler demişlerdi. Ama durmadı. Ertesi gün doktora gittiğimde hamileliğimin sonlandığını öğrendim. Kelimenin tam anlamıyla dünya başımıza yıkıldı. Müjde verdiğimiz herkesi bu kez kara haber için aramak zorunda kaldık. Kendimi yoğun bir çaresizlik duygusunun içinde buldum. Sonraki günlerde ise ağır bir depresyon geldi. En fenası da hayatta ne olursa olsun hep yanımda duran, 'melek gibi insan' tabirinin literatürdeki karşılığı olan kocama sarmaya başladım. Adamcağız ne yapsa batıyordu bana. Onun hayattaki en büyük zevki olan oyun konsolları baş düşmanlarımdı artık. "Sen beni sevmiyorsun, oyun konsolunu seviyorsun,"a kadar vardırdım meseleyi. Normal düşünemiyordum. Ayrıca kendimi 'Ben aslında o kadar da çok çocuk istemiyorum, bütün bu çektiklerime değmez,' düşüncesine inandırmaya başlamıştım. Sadece kocamla değil, arkadaşlarımla da aram bozulmaya başlamıştı. Gıcık bir tip olmuştum anlayacağınız.
SÜREÇ ZOR, SONUÇ TATLI
Tüp bebek deneyen bazı çiftlerin bir süre sonra birbirlerini yıpratarak sonunda boşandıklarını duymuştum. Ben de bir ara sabır küpünü çatlattım ve boşanmanın eşiğine geldik. Hayatımın şansını kaybediyordum. Hayır, o kadar aptal olamazdım. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle, şu an bana göre dünyanın en iyi doktoru olan psikiyatristimin yolunu tuttum. Majör depresyon teşhisi koydu ve terapinin yanı sıra bir ilaç tedavisi uyguladı. Daha birinci ayın sonunda hayata geri dönmeye başladım. Evliliğimizde de her şey eskisinden de iyi olmaya başladı. İşte böylece 'tüp yolu'na devam edebildik. Tabii şunu da söylemek lazım, bu işte gerçekten de fiziksel olarak bütün eziyeti kadın çekiyor. Erkeğin yaptığı tek şey parayı ve spermi vermek! Sırası gelmişken fiyatlardan da bahsetmek lazım. Biz dört denememizin üçünü, Türkiye'nin en ünlü ve en pahalı hastanelerinden birinde yaptık. Doktorum zaten o hastanedeydi ve tüp bebek uzmanıydı. Güvendiğim yerde olsun istedim. Deneme başına 3.200 dolar artı 1.500 lira civarında ilaç parası ödedik. Ayrıca anesteziye ayrı, fazla embriyo çıkarsa dondurtmak için ayrı paralar ödemek gerekiyor. Bütün denemelerin, tedaviye olumlu etkisi olsun diye gidilen diyetisyenlerin, diğer ilaçların ve bu iş için gerekli başka doktor ve hastane giderlerinin toplamı, bizim çocuklardan birine en azından liseyi bitirtirdi diyeyim, gerisini siz anlayın. Aslında devlet, sigortalısına bu hizmetin bedelinin belli bir miktarını ödüyor. Ancak beş yıllık evli olmak gibi bir kuralları var. Sonuçta biz bu kuralların bir bölümüne uymuyorduk ve bu imkandan yararlanamadık. Size şöyle söyleyeyim, çocuk sahibi olduktan yıllar sonra bile hâlâ tüp bebek denemeleri sırasında, girdikleri borçları ödeyen insanlar tanıyorum. Yani bu aslında maddi-manevi çok çok zor bir süreç ne yazık ki. Sonucu çok tatlı oluyor, o ayrı! Haftaya 'Bir tüp hikayesi'nin son bölümünde görüşmek üzere, esen kalın...