Belki haberiniz yok ama bugün özel bir gün: Dünya Prematüre Günü. Pek çoğunuz için pek bir şey ifade etmeyebilir ama prematüre bebeği olan aileler, özellikle de anneler için çok şey ifade ediyor. Çünkü erken doğum sebebiyle prematüre bebek sahibi olan bir ailenin çektiğini bir Allah, bir de başka bir prematüre ailesi bilir ancak. Ben Deniz'le Mehmet'e hamileyken en çok korktuğum şeylerin başında erken doğum geliyordu. Çoğul gebelikler zaten erken doğuma gebe. Ben ayrıca sorunlu bir hamilelik geçirdiğim için daha da yüksek risk grubundaydım. Hele yedi aylık hamileyken babamı kaybettiğimde "Eyvah," dedim, "üzüntüden erken doğum yapacağım şimdi." Sırf prematüre yoğun bakımına ihtiyacımız olabilir diye, doğum yapacağım hastaneyi bile ona göre seçtik. Ama Allah'tan bütün riskleri aştım ve 37. haftada, ikizler için uygun bir zamanda doğum yaptım. Tabii her ikiz annesi bu kadar şanslı olmuyor. Ve doğum ne kadar erken olursa, yaşanan sıkıntılar da o kadar büyük oluyor. En acısı da yapılan bütün müdahalelere rağmen kurtarılamayan bebekler... Benim Twitter'da takip ettiğim pek çok prematüre annesi var. Fakat içlerinden biri var ki, hikayesi beni derinden etkiledi. Bana göre o, dünyanın en güçlü kadınlarından biri. Bu özel gün vesilesiyle de bu haftaki yazımda onun hikayesine yer vermek istedim. Bakın Gözde Akbay prematüre ikizlerinin hikayesini nasıl anlattı: "Hamileliğimde en ufak bir sorun yaşanmadan geçen 24 haftanın ardından bir gün ciddi bir bel ağrısıyla uyandım. Ağrım iyice arttığında doktorum acil muayeneye çağırdı. Rahmimde açılma vardı, acilen hastaneye yatırıldım. Gerekli müdahaleler yapıldı. Önce ağrım durdu. Fakat gece 02.00'de tekrar başladı. Ne yapılsa da durmadı, bebekler geliyordu...
BEBEKLERİM SAVAŞÇI ÇIKTI
Çok acı çekmiştim. Daha fazla çekecek halim kalmadığı için sezaryen olmak istiyordum ama sezaryene vakit kalmadığı için normal doğum yapmak zorunda kaldım. Ve kızım İrem Sera ile oğlum Faruk Demir dünyaya geldi. Ama ne yazık ki kucağıma verilmeden acilen yoğun bakıma alındılar. Ben şokta olduğumdan durmadan ağlıyordum. Bebekler yaşıyordu ama risk çok büyüktü. Oğlum 820, kızımsa 640 gramdı. İlk saatler, günler, haftalar çok kritikti. Akciğerleri gelişmemiş olduğu için bağlandıkları makine sayesinde nefes alıyorlardı. Uyutuluyorlardı. Benim, ancak saatler sonra, çok kısa bir süre çocuklarımı görmeme izin verdiler. Doktor 'Şansları çok az, kendinizi her türlü sonuca hazırlayın,' diyordu. Birkaç gün sonra, prematüre bebeklerde çok sık görülen beyin kanaması kızımda başladı. Acilen trombosit desteği gerekiyordu. Gerekli kan bulundu. Kanama da sonunda durdu. Saatleri sayarak günler, haftalar, aylar geçti. Sağlık durumlarında çok iniş çıkışlar oldu. Bir günümüz umutluysa bir günümüz endişe dolu geçiyordu. Ama savaşçı bebeklerim herkesi şaşırtarak hayata tutundular. Bir mucizeyi gerçekleştirdiler. 93 gün boyunca her sabah ve gece eşimle bebeklerimizi görmeye gittik. Doğumdan 50 gün sonra oğlumu, 70 gün sonra kızımı kucağıma alabildim. Bu süre içinde kızım beyin kanaması ve diğer prematüre sorunları nedeniyle çeşitli ameliyatlar geçirmek zorunda kaldı. Erken doğumlarda yenidoğan yoğun bakım ünitesindeki bakım ve şartlar, bebeklerin yaşaması ve sağlıkları açısından çok önemli. Biz şanlıydık, imkanımız vardı ve doğumu yoğun bakım ünitesi en iyi olan hastanelerden birinde gerçekleştirebildik. Ancak bu süreç oldukça uzun ve masraflı. Ülkemizde yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde birçok hastanede yetersizlikler olduğunu, SGK anlaşması olmayan özel hastanelerin ise yenidoğan yoğun bakım hizmetinin çok pahalı olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bebeklerim şu an sekiz buçuk aylık. Ancak düzeltilmiş olarak, yani doğmaları gereken zamana göre hesaplandığında beş aylıklar. Prematüre bebekler için hastaneden çıkınca da özel bir bakım gerekiyor. Biz de sabırla büyümelerini, sağlıklı gelişmelerini ve bir gün yaşıtlarını yakalamalarını bekliyoruz. Hâlâ düzenli kontrolleri ve tedavileri devam ediyor. Ama sağlıklılar ve gelişiyorlar. Ve biz her günümüze şükrederek yaşıyoruz."