Beyoğlu Tünel'de bir etkinlikteyim. Daha önce sosyal medyadan dinlediğim bir müzisyene rastlıyorum: Emina Rosa... Sosyal medyada neyse o, yine aynı enerji yine aynı özgüven... Tanışıp röportaj için sözleşiyoruz. Hafta içi Galata'da buluşurken buranın onun için manevi değerinden haberim yoktu tabii ki... Babası İsviçre'de görevli bir din adamı. İlk gitarını almaya Galata'ya onunla gelmiş. Müzikle ilgilenmesi ailesinin hoşuna gitmese de "Desteklerini esirgemedikleri için aileme minnettarım" diyor. Gerçek ismi Eminegül Derdiyok, İstanbul Kız İmam Hatip Lisesi mezunu. Ardından girdiği Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nden bu hafta içi mezun oldu. Emina Rosa'yla, müziğe duyduğu ilgiyi, yurt dışında yaşama imkanı olmasına rağmen niçin Türkiye'yi seçtiğini, Türkiye ve Avrupa'da başörtülü bir sokak müzisyeni olmasını konuştuk. Hemen düzelttiği cümlem hâlâ kulaklarımda: Kadın sokak müzisyeni olmak...
- Emina Rosa kimdir, gerçek isminiz bu değil sanırım?
- Aslında gerçek ismim sayılır. Adım Eminegül Derdiyok... 17'sinde bir başörtülü olarak müzik yapan kadının ülkemde çekeceği tepkileri tahmin ediyordum. Artık linçlenmeyi sorun olarak görmüyorum ama o zaman küçüktüm ve çekiniyordum. Kendime farklı bir isim bulursam insanlar belki beni yabancı sanar, tepki az olur diyordum. Söylediğim şarkılar tamamen İngilizceydi. Kulağa şiirsel gelen Emina da Balkanlar'da çok kullanılan bir Müslüman ismi... Zaten baba tarafından göçmenlik var.
- Sahne heyecanını tatmaya sokakta başladınız diyebilir miyiz?
- Evet olabilir, ilk olarak babamın görev yaptığı İsviçre Zürih'te gitarımla sokakta şarkılar söylemeye başladım. Ardından ERASMUS programıyla gittiğim Almanya'nın Berlin şehrinde sokak müzisyenliği yaptım. Oraların nüfusu çok daha az olduğu için alacağınız tepkiler daha olumlu oluyor. Yaşadığım İstanbul'un nüfusu sanırım 20 milyon... Burada sokakta tepki almaktan çekindim. Ama yaşamak için tercihim kesinlikle İstanbul. Burada doğdum, büyüdüm. Yani burada yaşayan bir insanın Avrupa'nın herhangi sessiz bir şehrine katlanması zor. Buradaki imkanlar çok fazla. İstanbul'da evimdeyim.
- Müzikle ilk buluşmanız nasıl oldu?
- Küçüklüğümden beri bir şeyler uydurmayı seviyormuşum. Elimi ayağımı bir yere vursam "Çok acıyor, çok acıyor" diye şarkı uydururmuşum. Sonra şiirler yazmışım. Beni en çok etkileyen Taylor Swift'i keşfetmem oldu. Onun şarkı sözlerini kendisinin yazması, ben genç kız olarak yaşadıklarımızı bu kadar güzel ifade etmesi çok hoşuma gitmişti.
- Şarkılarınızda kadın hakları ön planda. Avrupa'da ve Türkiye'de yaşayan biri olarak bu konuda neler söylemek istersiniz?
- Kadın haklarında Avrupa'nın çok çok harika olduğunu düşünmüyorum. Gece eve giderken kendimi oralarda güvende hissediyor muydum? Evet ama İstanbul'da da güvendeyim. Tamam müzik yapmaya çekindim ama farklı bir konu. Ben Üsküdar'da yaşıyorum, güvendeyim. Mesela Avrupa'da da başörtülü bir kadın olmak çok zor.
- Nasıl yani; 2025 yılında hâlâ başörtüsünü mü konuşuyoruz?
- Evet ama öncelikle kadın olmak zor. Başörtülü kadın olmak daha da zor. Bu arada bunu sadece Avrupa için değil kendi ülkemde de böyle. Başörtülü bir kadının müzik yapması, bazıları için çok rahatsız edici. Onlara göre ben evimde oturmalıyım. Herkesin bilinçaltı sosyal medyada ortaya çıkıyor. Bana orada yapılan kötü yorumları, ben sokakta hiç duymadım!
- Peki güçlü kadın deyince aklınıza ilk gelen kim?
- Kendi hikayesini yazan, en basitinden Peygamberimizin kendine eş olarak seçtiği, kendisinden yaşça büyük olan Hz. Hatice... Tüccar, toplumda nüfuzlu biri. Bugün toplumumuzda bir kadının tüccar olması çok olumlu karşılanmaz! Kimse güçlü bir kadın eş olarak istemiyor. Bu tüm toplumlar için geçerli; dindar olsun, Budist olsun, kadının güçlü olması istenmiyor. Korkuyorlar, sanki dünya düzenini bu hale kadınlar getirmiş gibi davranılıyor.
Oysa bugün dünyanın en çok ihtiyacı olan, kadınların merhameti ve şefkati...
- Albüme gelirsek...
- Eskiden sadece İngilizce şarkılar yazardım, son bir iki yılda Türkçe de yazmaya başladım. Bunun en büyük nedeni kadınların kendilerini sevip özgüvenli olduklarında hayatlarının ne kadar çok değiştiğini anlatma isteğim. Sadece İngilizce bilenlerin değil, çok sevgili ana dilimi konuşan kadınların da duymalarını istedim. Tabii ki şarkı prodüksiyonu çok maliyetli olduğu için bu süreç yavaş ilerliyor, yoksa albümün yazımını-bestesini çoktan tamamladım aslında.
- Ailenizin kariyerinizle ilgili düşünceleri nedir?
- Aileme minnettarım. Pek memnun olmasalar da kararıma saygı duyuyorlar. Bunun başka ailelere örnek olmasını istiyorum, aile olmak böyle bir şey. Bir ailede herkes aynı şekilde düşünmeyebilir. Ama ailede saygı esastır. Bu röportajı yaptığımız Galata'ya babamla ilk gitarımı almaya gelmiştik. Burası çok önemli bir yer.
ORTAK YÖNÜMÜZ SÜRGÜN
- Beğendiğin müzisyenlerden bahseder misin?
- Alternatif pop ve elektronik müziğin en etkileyici seslerinden biri olan Norveçli Aurora... Hatta bu hafta İstanbul'da konseri var. Dünyada önemli olaylara tepki verir. Söyleyecek bir sözü vardır. Sanatçıların çoğu bilirsiniz, üçüncü dünya savaşı çıksa kendilerini etkilemediği sürece bir şey demezler. Yerli isimlerden Nova Norda... Sözlerini çok cesur buluyor. Bir de elbette Cem Karaca var. Sürgün edilmesi, müziğiyle başkaldırması, hayatı ve yaşadıklarıyla kendime çok yakın hissediyorum. Hayatta olmasını, onunla sohbet etmeyi çok isterdim.