Bir zamanlar gazetelerin 3'üncü sayfaları ihtihar haberleriyle doluydu. Allah'tan çoğu intihar girişimiydi, daha doğrusu bir şeyler elde etmek için yapılan şovdu, duygu sömürüsüydü, kandırmacaydı. Patronuna, eşine, sevgilisine kızan veya kafası bozulan çıkacak yüksek bir yer arıyordu. İzmir'de genellikle Konak Meydanı'ndaki Büyükşehir Belediyesi'nin çatısı ya da Buca civarlarındaki tarihi su kemerleri tercih ediliyordu. Polisler dil döküyor, yetmiyor, emniyet müdürleri, kaymakamlar, belediye başkanları ve hatta milletvekilleriyle, valiler devreye giriyordu. Yetkililer hayat kurtarma pahasına yaşamlarını tehlikeye atarken, itfaiye ekipleri aşağıda önlem alıyor, kameralar ve fotoğraf makineleri saniye saniye kayıt yapıyordu. Ne zaman,
"Şu gazete, şu TV kanalı gelsin, yoksa atlarım" denilmeye başlandı, kafalara dank etti. Şov yapmak için polisi, itfaiyeyi ve gazetecileri meşgul edenlere prim vermemek hem de toplumu intihar düşüncesinden uzaklaştırmak amacıyla karar alındı:
"İntihar haberleri artık yayımlanmayacak..." Epeyce uygulandı, etkili de oldu. Şovlar azaldı ama intiharlar azalmak bilmedi. Bir ilahiyat profesörü ve rektör bile yaşamına son verdikten sonra söylenecek pek bir şey de kalmadı. İntiharlar bu boyuta varınca, gazete ve televizyonlar da kayıtsız duramadı. Zaten bu haberleri isteseniz de okurdan gizleyemezsiniz.
"Ne yaptın Ahmet", "Ne yaptın Ayşe" başlıkları yerini,
"Ne yaptın hocam, rektörüm, komutanım"a bıraktı. İzmir'de hafta sonu bir emniyet müdürü intihar edince dayanamayıp bu yazıyı kaleme aldım. Bu kez
"ne yaptın" diye gidene değil, hayatta olan kim varsa ona sormalıyız:
"Ne yaptık" ya da
"Ne yapmadık"?.. İş şov olmaktan çıktı, vahim noktaya vardı. Bir ilahiyat profesörünü ve rektörü bile ölüme götüren intihar gerçeği tüm yönleriyle araştırılmalı. Eğer o fotoğraf her şeyiyle ortaya konabilirse; bizi şiddete, silahlanmaya, mutsuzluğa, doyumsuzluğa götüren acı gerçekler de su yüzüne vuracak. İşte o vakit ne yaptığımız, ne yapamadığımız daha iyi anlaşılacak. Geleceğe umutla, çevresindekilere de sevgiyle bakan, üretip kazanan, hayattan keyif alan insanların oluşturduğu mutlu bir toplum için buna acil ihtiyaç var. Ölümün değil, yaşamanın ve yaşatmanın tercih edildiği güzel yarınlar diliyorum. Çünkü insanlık buna layık...