Yolum Bornova'ya düşünce, hele de mevsim baharsa, ne yapar eder
Ege Üniversitesi Kampüsü'ne uğrarım.
Bahane genelde
dost kahvesi içmektir.
Ama asıl sebep; o havayı solumak ve okul günlerini hatırlamaktır.
***
Cuma sabahı yine öyle oldu.
Adliyede işimi hallettim, çıktım.
Bir de baktım Kampüs bahçesinde, banktayım.
Karşımda
Edebiyat Fakültesi Dekanlık Binası...
Öğle saatleri, hava şurup.
Etraf cıvıl cıvıl öğrenci kaynıyor.
Hepsi başka bir dünya.
Kimi çimlere yayılmış kitap okuyor.
Kimi müzik dinliyor...
Tam da "bahar tadında kampüs " diyebileceğim keyifli bir ortam.
"Memleketimde esen bu güzel barış rüzgarları burayı da kuşatmış" diye düşünüyorum...
***
Bir an, Dekanlık kapısındaki hareketliliğe takıldı gözüm. Değişik, garip bazı adamlar girip çıkıyor içeri.
Öğretim görevlisi ya da talebe olmadıkları belli. Siyah takım elbiseler...
Güneş gözlükleri... "Ağır abi" denen tipler yani... Yanlarında özel güvenlikler var. Ellerinde telefonlar, sanki bir şeyler organize etmeye çalışıyorlar.
***
Bunu gören talebeler hemen gruplaştı.
Hocalar da yavaş yavaş dışarı çıkmaya başladı.
Anlattığım o güzel ortam da değişti tabii...
Etrafı merak dolu bakışlar, fısıltılı konuşmalar sardı...
Abiler binanın arka tarafında küçük bir toplantı yaptılar. Bir müddet sonra da, bulut misali yok oldular...
***
Soruşturdum, çimlerin üzerinde cuma namazı kılmak istemişler. İzin çıkmayınca da gitmişler...
Sebep? Bodrum katında namaz için kullanılan odanın duvarlarına sürülen "insan pisliği..." Bunu protesto edecekler!
Bakar mısınız olaya... Üniversite burası...
Hem de Edebiyat Fakültesi!.. Talebeler dersleri bırakmış nelerle uğraşıyor!
Eğitim öğretim hak getire...
***
Kampüsten ayrılırken mutsuz ve kızgındım.
Dönüp geriye bağırmak istedim:
Ne biçim insanlarsınız siz? Saygı nedir, bilmiyorsunuz...
İnanana, inanmayana saygı...
İnsana saygı ya da kendinize saygınız var mı sizin!