"Stil, öncelikle bir içgüdü meselesidir" -
Bill Blass. Vay be, ne güzel söylemiş adam! Daha birkaç gün öncesine kadar kendisini tanımıyordum. İnternette dolanırken karşıma çıkan bu söz üzerine biraz araştırma yaptım ve gördüm ki,
1970'lerden başlayarak yaşama veda ettiği 2002 yılına kadar pek çok Hollywood starını, Nancy Reagan gibi
"first lady"leri giydirmiş ABD'li çok
ünlü bir modacı Bill Blass. Fakat daha çok ilgimi çeken, Blass'ın yıllar içinde kayıtlara geçmiş çeşitli sözleriyle, adeta
modanın felsefesini yapmış olması!
***
Evet, Bill Blass modanın hayat içindeki
sosyolojik ve psikolojik dinamiklerini irdelemiş, bu minvalde taktikler vermiş hep... "Hüznün en son tedavisi, kırmızıdır" demiş mesela... Ya da "Tereddütte olduğunuz zamanlarda,
kırmızı giyin"! Hal böyle olunca, diğer
efsane modacılar ne demiş ne söylemiş diye meraklanıyor, Internet üzerinde biraz daha dolanıyorum...
Coco Chanel de, moda parametresi üzerinden aslında
hayat, aşk ve kadına dair konuşuyor, düşünüyor hep... "Yeri doldurulamaz olmak için, her zaman
farklı olmalısınız", "Moda değişir, sadece
stil aynı kalır", "Her kadın hak ettiği yaştadır" ya da en uç örneklerden "Lüks bir yata ayak bastığınız andan itibaren
artık bir erkeğe aitsinizdir, kendinize değil... Ve sıkıntıdan ölürsünüz" gibi... Ama ben en çok şunu sevdim: "Şık olmak, ergenlikten henüz çıkmış olanların değil, artık
geleceğinin hakimiyetini ele geçirmiş olanların ayrıcalığıdır." Bu yolda seyretmeye başlamışken
Christian Dior durağına uğramamak olmaz tabii. O da konuşuyor... "Bir
kadının parfümü, el yazısından daha çok ipucu verir" veya "Gri, uçuk turkuaz ve
pembe tonları her zaman kazanır" ya da "En büyük hayalim, kadınları doğanın acımasız gerçeğinden
kurtarmak" gibi...
***
İki üç ay önce yazdığım bir yazıda yemek yemenin, yemeğin de
artık bir sanat olduğundan ve "mutfak sanatları" deyişinin hiç de boş olmadığından söz etmiştim. Benzer şeyleri ve hatta fazlasını moda için de düşünüyorum. Bir sanat üretimi olarak moda da
hayatla ve toplumsal olaylarla etkileşim içinde yaşıyor, felsefe yapıyor, fikir üretiyor, ürettiği fikri
estetik temelinde görsel enstrümanlarla sunuyor. Bir yandan da üreticisi
konuşuyor... Sonuç olarak Bill Blass'a göndermeyle; evet, stil bir içgüdü meselesi, tıpkı sanatçıyı var eden "
yetenek" gibi!