Aydın olmak biraz da yaşadığımız çevreye, yani sokağa, meydana ve kente dikkatle, özenle bakmak demektir. O coğrafi çevreyi oluşturan çirkinlikleri, yozlaşmaları, ihmalleri görmek, bunu bir acı gibi yüreğinde hissetmek ve düzeltilmesi için çaba göstermektir. İstanbul'da uzun zamandır dikkatimi çeken çirkinliklerin başında, Beşiktaş Barbaros Bulvarı'nın başlangıcında, sağdaki Yahya Kemal parkından hemen önce kendi haline bırakılmış, çökmek üzere olan iki büyük bina vardı: Biri kagir, öbürü ahşap. Hem harap mimarilerinin soyluluğu hem yerlerinin önemi, hem de yıllardır terk edilmiş görüntüleriyle, bu yapılar her geçişimde yüreğimi sızlattı durdu. Hatta katıldığım ilk (ve tek: bir daha çağırmadılar!) İstanbul: 2010 Kültür Başkenti toplantısında da bunu dile getirmiştim. Şimdi yapılar ele alındı ve birden gündeme geldi. Nasıl mı? Sayın Cumhurbaşkanı, tam o çevrede, o da harap halde duran Ertuğrul Tekke camisinin onarımı bitip açılması vesilesiyle yapılan törende bu yapılara dikkat çekti ve restore edilmesini istedi. Şimdi öğreniyoruz ki, Sultan 2. Abdülhamid'in yaptırıp misafirhane olarak kullandığı bu yapılar, 16 yıl önce Yüksel Mermer adlı bir işadamı tarafından satın alınmış. Ve işadamının sayın Abdullah Gül'le konuşup yardım vaadi alması sonucu, yakında restore edilecekmiş. Ne diyeyim? İlk akla gelen, elbette taa Ankara'lardan gelip bu işlere eğilen ve çözümler getiren Gül'e teşekkür etmek. Ama insan sormadan edemiyor: Bu kentin asıl yöneticileri, tam orta yerdeki bu ve benzeri çirkinlikleri niçin zamanında görüp çare aramazlar diye..