İlknur Menlik - Sabah.com.tr
imenlik@comart.com.tr
Az daha geriye gittiğimizde 2011'de Çin'de yaşanan kuraklığa, 2007 yılında ise Türkiye'yi ve özellikle Konya Havzasını etkileyen kuraklığa rastlıyoruz.
Bugün ise dünya yeniden kuraklığı konuşuyor. ABD'nin Kaliforniya eyaleti kuraklıktan mustarip. Üstelik tahminler bu bölgede kuraklığın kalıcı olacağı yönünde. Kaliforniya, ülkenin badem üretim merkezi. 2012 yılında 6 milyar doların üzerinde badem üretimi gerçekleştirildi. Şimdi ise ağaçların bir kısmı kurumaya yüz tutmuş durumda. Amerikan hükümeti bölgeye kuraklıkla mücadele amacıyla 173 milyon dolarlık bir bütçe ayırdı. Ancak üç eyalette daha yaşanan kuraklık endişesi, ABD Başkanı Obama'yı kara kara düşündürüyor.
Brezilya'da ise nehirler kurumaya başladı, yüzden fazla kentte su karneye bağlandı. Doğu Afrika'nın bir bölümü de uzun zamandır kuraklıkla mücadele ediyor.
Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin aralık ayında yayınladığı bir rapora göre, iklim değişikliği ve kuraklığın etkisiyle 21. yüzyılın sonuna kadar mısır, buğday, soya fasulyesi ve pirinç üretiminde yüzde 43 düşüş yaşanabilir.
Türkiye de çok ciddi bir kuraklık riskiyle karşı karşıya. Birçok bölgede son yılların en az yağışı gerçekleşti. Mart-Nisan aylarında yağışın ne olacağını hepimiz bekliyoruz. Açıklamalara göre bugünden itibaren her şey yolunda gitse bile tahıldaki rekolte kaybı %15'e ulaşabilir. Verim kaybını saymıyorum. Meyve – sebzede, bakliyatta kayıp olur mu, olursa ne kadar olur henüz bir tahmin yok.
Hükümet, 2013-2017 yıllarını kapsayan 'Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı' hazırladı. Planda bir tanım var; Sosyo-Ekonomik Kuraklık: Meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik etkilere bağlı olarak ekonomik ürünlerin arz ve talebinde meydana gelen değişimi ifade ediyor. Yani kuraklık sadece tarımsal üretimi, tarım ürünleri fiyatlarını etkilemeyecek. Yaşanacak bir su kıtlığı enerji üretimini de vurabilir. Enerjinin ve gıdanın pahalanması ise enflasyon üzerindeki baskıyı arttıracaktır. Kuraklığın diğer sektörlere de yansıyacak olumsuz etkileri olacaktır muhakkak.
Planda ayrıca bir SWOT analizine yer veriliyor. Buna göre Türkiye'nin önündeki riskler şöyle sıralanmış: Türkiye'nin küresel ısınmadan en fazla etkileneceği tahmin edilen Akdeniz Havzası'nda yer alması; Hızlı nüfus artışı ve sanayileşme sonucu tarım dışı su kullanım talebinin hızla artması; Doğal kaynak aşınımı ve sonucunda ortaya çıkan kirlilik; Tarım işletmelerinin küçük ve parçalı oluşu ile Su ve toprak yönetimine ilişkin görev ve yetkilerin farklı bakanlıklarda olması.
Ben, kuraklık tehlikesi karşısında alınan önlemlerin ilgili kurumlarca somut argümanlarla ifade edilmesinin hem çiftçiyi, hem sanayiciyi hem de kuraklık riski altındaki bölgelerde yaşayan insanları (Sosyo-Ekonomik Kuraklık) daha fazla rahatlatacağı düşüncesindeyim.
Bunun yanı sıra suyu kullanan istisnasız tüm bireylere; kuraklık ve olası sonuçları, birey olarak kuraklık riskiyle nasıl mücadele edecekleri, içme suyu dahil kullandıkları suları nasıl daha akılcı kullanabilecekleri ve tasarruf edecekleri konularında daha yaygın bilgi verilmeli. Toplumun bu konuda bilgilendirilmesi ve eğitilmesi, kuraklık nedeniyle ortaya çıkabilecek ekonomik kayıpların azaltılmasına da yardımcı olabilir.