İstanbul Doğal Kaynaklar Zirvesi'nin ilk oturumunda kritik minerallerde dünyadaki gelişmeler ve Türkiye'nin konumu ele alındı. Konuşmacılar iş birliklerinin önemine ve Türkiye'nin potansiyeline vurgu yaparak önümüzdeki dönemde madenciliğin yıldız sektör haline geleceğine dikkat çekti. EPİAŞ Genel Müdürü Taha Meli Arvas moderatörlüğündeki panelde konuşan Türkiye Madenciler Derneği Başkanı Mehmet Yılmaz, kritik minerallerin tanımının, jeopolitik gelişmeler, teknolojik öncelikler ve jeolojik rezervlerin niteliği gibi pek çok faktöre bağlı olduğuna işaret etti. Yılmaz, "Türkiye'ye baktığımızda bor madeninde dünyanın en zengin rezervlerine sahibiz. Eti Maden gibi güçlü bir kamu kuruluşu ile bu alanda çok başarılı bir şekilde operasyon yürütüyoruz. Ayrıca dünyada tanımlı 90 mineralin 77'si Türkiye'de bulunuyor. Bu, bizim için çok büyük bir avantaj. Yapmamız gereken şey; bu 77 mineral arasından, ülkemizin sanayisi, teknolojik gelişimi ve stratejik ihtiyaçları açısından gerçekten kritik olanları belirlemek" dedi. Yılmaz sadece enerji sektöründe kritik minerallerin ticaret hacmi son 20 yılda 53 milyar dolardan 400 milyar dolara çıktığını bu olağanüstü artışın, dünyanın yeşil dönüşüme ne kadar hızlı yöneldiğini açıkça gösterdiğini belirtti. ETİ Maden Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Aydın ise, 1849'daki Kaliforniya Altına Hücumu döneminde yaşananların bugün bir benzerinin kritik mineraller için olduğunu söyledi. Eti Maden olarak borda dünya lideri olduklarını anlatan Aydın, şöyle devam etti: "Dünya bor rezervlerinin yüzde 73'üne sahibiz. Küresel pazarda yüzde 61 payımız var. Bor karbür üretiminde de önemli adımlar attık. Şu anda faaliyette olan tesisimiz çalışıyor ve üretimlerini dünyaya ihraç ediyoruz. Ferrobor üretimi için de yeni bir tesis açmayı planlıyoruz. Yılda yaklaşık 800 ton üretim kapasitesine sahibiz. Bununla da kalmıyoruz. Türkiye'nin bu alanda Çin, ABD ve Avustralya'dan sonra dördüncü büyük güç olması için çalışıyoruz."
İHTİYAÇ HALKA ANLATILMALI
Norveç Enerji Teknolojileri Enstitüsü, Grup Lideri & Kıdemli Araştırmacı Duygu Yılmaz, madencilikte sosyal kabulün önemine dikkat çekti. Yılmaz, "İnsanlar bu hammaddelere neden ihtiyaç duyulduğunu anlamalı. Eğer yeşil dönüşüm hedefliyorsak, bu materyaller bir yerden gelmeli. İnsanlar süreçlerin nasıl işlediğini görürse, daha fazla güven duyuyorlar. Değer zincirinin her adımında şeffaflık sağlanırsa, madencilik faaliyetlerine olan toplumsal güven de artacaktır" ifadelerini kullandı. Hague Stratejik Araştırmalar Merkezi Stratejik Danışmanı Peter Handley da, "Avrupa, sadece enerji değil, güvenlik ve savunma açısından da minerallere bağımlı hale geldi" dedi. Avrupa Birliği'nin kritik mineraller alanında hem içerde hem dışarıda ciddi adımlar attığını vurgulayan Handley, "Türkiye bu sürecin önemli bir ortağı olabilir. Gerek maden rezervleri gerek işleme kapasitesi gerekse sürdürülebilirlik ile Türkiye'nin bu zincirin vazgeçilmez bir parçası olma potansiyeli çok yüksek" diye konuştu.
ÜRETİM TERCİH DEĞİL ZORUNLULUK
TÜMAD Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Yücel, 2000 yılına kadar Türkiye'de altın üretiminin sıfıra yakın olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi: "Şimdi ise sadece altın değil; bakır, kurşun, çinko, alüminyum gibi kıymetli metallerde ve hatta kritik minerallerde çok ciddi bir potansiyele sahibiz. Bugün Türkiye'nin cari açığının 110 milyar dolar civarında olduğunu düşünürsek, bunun yaklaşık 60 milyar doları maden kaynaklı. Bu nedenle yer alt ı kaynaklarını kullanmak artık bir tercih değil, bir zorunluluktur. Ve Türkiye bunu görüyor. Potansiyelini üretime dönüştürmek için son 20 yılda çok önemli adımlar attı."