Türkiye'nin son on yılda hem pazar hem de enerji alanlarında hızla ayağa kalkması ve Kafkasya, Ortadoğu, Akdeniz enerji kaynaklarına ulaşıp bunları ticarileştirmesi, Ortadoğu, Kafkasya ve Afrika pazarlarında Almanya'ya rakip olmaya başlaması Türkiye-AB (Almanya) ilişkilerini yeni -gergin- bir döneme taşıdı. Özellikle, artık bugün 15 Temmuz'un öncüsü bir tezgâh olduğu belli olan uçak krizinin aşılması ve Rusya ile ilişkilerin düzelmesi, aynı tarihlerde İsrail ile buzların erimeye başlaması, AB'yi (Almanya'yı) hem enerji hem de pazar alanlarına ulaşmada potansiyel bir krize doğru yola çıkardı. Çünkü Türkiye, güneyde Güney Gaz Koridoru ile güney enerji geçişlerini denetlerken, kuzeyde de Türk Akım'la kuzey enerji geçişlerini -Ukrayna'yı da pas geçerek- denetliyor olacaktı. Ayrıca çözülmeye doğru giden Kıbrıs meselesi ve İsrail ile düzelen ilişkiler, Doğu Akdeniz enerji kaynaklarını ve Akdeniz ticari çevrimini Türkiye'ye doğrudan bağlayacaktı. Tabii bütün bunlara ilaveten mülteci sorunu da Türkiye'nin kendi doğusuna doğru, Türkiye merkezli bir entegrasyonu öne çıkartıyordu.
AB (Almanya), mülteci sorununu AB'nin çözer görünmesini ama yükü Türkiye'nin omuzlamasını istedi. Türkiye bir önceki hükümet döneminde bu tuzağa düşüyordu. Ancak bu da Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan dönünce, AB (Almanya) bütün oklarını Türkiye'ye yöneltti.
Şimdi AB, (Almanya) müzakere başlıklarının dondurulması, ekonomik ambargo gibi boyunu aşan cümleler kuruyor. Öncelikle ekonomik ambargo AB'ye Türkiye'den daha fazla zarar verecek bir adım olur. Türkiye'nin, GB içerisinde olduğu da burada unutulmamalıdır. Öte yandan, Obama döneminde planlanan ancak daha Trump seçilmeden suya düşen Trans Atlantik Yatırım ve Ticaret Anlaşması'nın (TTIP) Trump'la da iyice gündemden düşmesi, AB'nin güçlü bir Türkiye istememesi için çok önemli bir nedendir. Çünkü, TTIP'ın kurgusu AB (Almanya)-ABD arasında doğrudan imzalanacak bir anlaşmaya yani ticari entegrasyona dayanıyordu. Burada Türkiye olmayacak ve zaten GB içinde olduğu için, sanayisini ve ihracatını AB'ye bağlamak zorunda kalacaktı. Bunun siyasi sonucu da Türkiye'nin Almanya'nın periferisi olacak kadar siyasi inisiyatifi kaybetmesi olacaktı. Yani Almanya ve ABD, yeni ama Yugoslavya kadar kanlı olmayan bir Türkiye Balkanizasyonu gerçekleştireceklerdi. Tabii ki 15 Temmuz'a bir de tam buradan bakmak gerek. Sonuçta, AB (Almanya) ne müzakere başlıklarını dondurabilir ne de ekonomik ambargo gibi boyunu çok aşan bir yönteme başvurabilir. Ama çok farklı ve yeni "şeyler" deneyeceklerinden şüphemiz yok.
Cemil Ertem/Milliyet