Fıkralar kısa cümlelerle hem güldüren hem de düşündüren kısa hikayelerdir. İnce esprili bir mizah ürünü olarak karşımıza çıkan fıkralar ülkemizde çok sevilmektedir ve özellikle yöresel fıkralar Anadolu'da sıkça kullanılır. Bu kapsamda Nasrettin Hoca fıkraları ve Dursun ile Temel fıkraları en sevilen fıkra örnekleri arasındadır. Dilden dile dolaşan ve nesillerdir hala kullanılan güldüren fıkra örnekleri, uzun ve kısa seçeneklerle burada. İşte resimli, en komik fıkralar ve en güzel örnekleri.
En Komik Fıkralar
Doksanlı yaşlara yaklaşmış iki yaşlı kadın sohbet ediyorlarmış.
- "Benim bey bu sıralarda kötü bir alışkanlık edindi. Tırnaklarını yemeye başladı. Ne yaptıysam vazgeçiremedim. Sinirlerimi bozuyor."
Diğer kadın ise cevaben:
- "Haklısın benimki de bir ara başladı ama uyguladığım tedbirlerle tırnak yemesini engelledim." der.
- "Çok iyi! Ne yaptıysan bana da öğret lütfen."
- "Çok basit dişlerini sakladım."
Adam, papağanını gümrükten kolay geçirebilmek için bir kutuya koymuş, üstüne de "kırılacak eşya" diye yazmıştı.
Gümrük memuru yazıyı okuyunca, kutuyu şöyle bir silkelemeye başladı. Aynı anda içeriden papağanın bağırdığı duyuldu:
"Şangur şungur.. Şangur şungur.."
Editörün Önerisi: Saatlerin Anlamı için tıklayınız.
Bir makine, bir elektrik, bir de bilgisayar mühendisi arabayla yola koyulmuşlar. Bir süre sonra araba arıza yapmış, kenara çekmişler. Makina mühendisi:
- "Dur ben bi' bakayım..." deyip kaputu açmış. Motor blokuna, şafta, diğer aksamlara bakıp bir şeyler yapmış, arabaya binmiş. Marşa basmış, araba çalışmamış.
Elektrik mühendisi:
- "Dur bi' de ben bakayım..."deyip kaputu açmış. Aküye bakmış, kabloları kontrol edip arabaya binmiş. Marşa basmış, araba çalışmamış.
İkisininde kafası bilgisayar mühendisine doğru dönmüş.
Bilgisayar mühendisi:
- "Eee... İnip tekrar mı binsek?"
Günlerden bir gün adamın birisi camiye elinde kocaman bir bıçakla camiye dalar ve cemaata sorar:
– Müslüman olan birisi var mı?
Cemaat korkudan sesine çıkaramaz, sessizlikten sonra yaşlı bir amca ayağa kalkar:
– ben Müslümanım der.
Bıçaklı adam ve yaşlı amca camiden çıkar, dışarıdaki inek sürüsünü gösterip:
– Amca şunları kurban edeceğim fakat ben beceremedim yardım edebilir misin der.
Yaşlı amca baya bir kurbanlık kestikten sonra ben yoruldum başka birisini bul der.
Adam bu sefer kanlı bıçaklı camiye girer ve sorar:
– Aranızda başka Müslüman var mı? Bıçakların kanlı olduğunu gören cemaat yaşlı amcayı kestiğini düşünür ve daha çok korkarak bir anda caminin imamına bakar, imam:
– Ne bakıyorsunuz ula birkaç rekat namaz kırdırdık diye hemen Müslüman mı olduk?
Öğretmen öğrencilerine; eğer büyük bir firmanın müdürü olurlarsa ne yapacakları konusunda bir kompozisyon yazmalarını ister.
Öğrenciler tüm dikkat ve ciddiyetlerini takınarak yazmaya başlarlar. Ancak aralarından biri yazmaz.
Öğretmen fark edince sorar;
– Neden yazmıyorsun evladım?
Öğrenci cevap verir.
– Sekreterimi bekliyorum.
Mahkemede hakim davacıya sormuş:
- "Kazadan sonra size 'Nasılsınız?..' diye soran otoyol polisine 'Çok iyiyim, harikayım' demişsiniz, şimdi tam tersini söylüyorsunuz ve tazminat istiyorsunuz!"
- "Efendim atım Karataş."
- "Bırak şimdi atını matını… Olayı anlat..!"
Çocuklar, pazara gelen Nasreddin Hoca'nın etrafını sarmış. "Hoca, bana düdük al!" demiş biri. "Bana da, bana da!" demiş bir diğeri.
Diğerleri de sırayla:
– Ben de düdük isterim!
– Bir tane de bana!, demişler.
İçlerinden sadece biri Nasreddin Hoca'ya düdük parası vermiş. Hoca, parayı alıp pazara gitmiş.
Hoca, akşam pazardan dönünce çocuklar etrafını sarmış. Her biri düdüğünü istemiş. Cebinden bir düdük çıkaran hoca, parayı veren çocuğa vermiş.
Diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırmış:
– Hani bizim düdüğümüz?
Nasrettin Hoca gülerek,
– Parayı veren düdüğü çalar, demiş
Öğretmen öğrencisine sorar:
– Dünya yuvarlak mıdır?
– Hayır!
– Peki düz müdür?
– Hayır!
– Peki nasıldır evladım?
– Babam karma karışık olduğunu söyler.
Nasreddin Hoca, kasabadan Kur'an-ı kerim, tefsir ve ilmihal gibi bazı kitaplar almış. Bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı sırtına almış, eşeğine binmiş köyüne doğru gidiyor.
Yada Hoca'yı görenler :
- " Bre Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın ?" diye sormuşlar.
- "Ne yaparsın" demiş Hoca, "zavallı hayvan zaten benim bütün kahrımı çekiyor. Kendi bindiğim yetmiyormuş gibi çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı."
Nasreddin Hoca bir gün bir işi için Konya'ya gitmiş. Yolda giderken bir adam Hoca'yı durdurmuş:
– Pardon Amca, bugün ayın kaçı biliyor musun?, demiş.
Hoca:
– Ne bileyim yahu! Ben buraların yabancısıyım, demiş.
Adam son derece gururlanarak kendinden bahsediyordu:
- "Ben akordeonu alıp çalmaya başlayınca herkesi ayağa kaldırırım."
Arkadaşı şaşırır:
- "Demek o kadar ustasınız bu enstrümanda!"
- "Yok canım, ben sadece milli marşı çalmasını bilirim"
Küçük çocuk, keman dersi için evde prova yapıyor, babası da oturmuş gazete okuyordu. Evin köpeği de çocuğun kemanından çıkan melodilere havlayarak eşlik ediyordu.
Bu gürültüde babanın gazete okuması mümkün mü? Bir duruyor, iki duruyor, ama ne çocuk keman çalmayı ne de öteki havlamayı kesiyordu. En sonunda baba, oğluna seslendi:
"Oğlum, şunun bilmediği bir parça çalsana!"
Aslan, kurda seslendi:
- "Hey kurt! Gel sohbet edelim."
- "Olmaz. Beni yersin sonra."
- "Yemem. Bak inanmazsan pençelerimi, ağzımı bağlayayım."
Aslan, pençelerini, ağzını bağlayınca kurt heyecanla yaklaştı.
- "İyi ama dedi, aslan... Neden bu kadar seviniyorsun ki?"
Kurt cevap verdi:
- "Neden olacak? İlk defa bir aslan yiyeceğim de..."
Temel otobüse binmiş. Sormuşlar,
- Ne yaptın, pilet aldın mi?
- Piletci sankim pilet almamuşum gibi paga manali manali paktu.
- Peki sen ne yaptın?
- Pen de sankim pilet almişum gibi ona manali manali paktum.
Nasreddin Hoca Fıkraları
Nasreddin Hoca bir gün pazara gitmiş. Aldığı şeyleri heybesine doldurmuş, omuzuna vurmuş, eşeğine binmiş, evin yolunu tutmuş gidiyormuş. Yolda birisi:
- Efendi! Efendi! Niye heybeyi eşeğin semerine koyup da rahat rahat gitmiyorsun? deyince Hoca şu cevabı vermiş:
- Hem hayvan bizi taşısın, hem de fazla olarak sırtına bir de heybeyi mi yükleyelim!...
Çocuklar, pazara gelen Nasreddin Hoca'nın etrafını sarmış. "Hoca, bana düdük al!" demiş biri. "Bana da, bana da!" demiş bir diğeri.
Diğerleri de sırayla:
– Ben de düdük isterim!
– Bir tane de bana!, demişler.
İçlerinden sadece biri Nasreddin Hoca'ya düdük parası vermiş. Hoca, parayı alıp pazara gitmiş.
Hoca, akşam pazardan dönünce çocuklar etrafını sarmış. Her biri düdüğünü istemiş. Cebinden bir düdük çıkaran hoca, parayı veren çocuğa vermiş.
Diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırmış:
– Hani bizim düdüğümüz?
Nasrettin Hoca gülerek,
– Parayı veren düdüğü çalar, demiş
Nasrettin Hoca Fıkraları
Nasreddin Hoca bir gün gölün kıyısına gider. Elinde koca bir kaşık yoğurdu da yanına almış.
Nasreddin Hoca, kaşığındaki yoğurdu göle sokmuş ve yoğurdu göle boşaltmış.
O sırada köylülerden biri onu görmüş ve şaşkınlıkla:
– Hoca ne yapıyorsun, diye sormuş.
Hoca gülümseyerek:
– Gölü mayalıyorum, ne yapayım, demiş.
Adam, Hoca'ya bakmış ve kahkaha atarak:
– Ne diyorsun be Hoca, çıldırmış olmalısın. Koskoca göl hiç maya tutar mı?, demiş.
Hoca gülümsemesini hiç bozmadan:
– Peki ama ya tutarsa, demiş.
Nasreddin Hoca'nın yaşadığı köyde yaşayanlar Eyyübi kelimesini bir türlü doğru söyleyemiyorlarmış.
Bazısı Eyip, bazısı İyip, bazıları da İyp diye yanlış bir şekilde söylüyorlarmış.
Buna artık dayanamayan Hoca vaazında:
– Ey komşular sakın ola ki oğlunuz olursa adını Eyyûb koymayın. İnsanlar onu söyleyemez çocuğun adı olur İp, demiş.
Günün birinde Hoca'nın da içinde bulunduğu topluluktan birisi; "Hocam, adam olmanın yöntemi nedir?" deyince;
Hoca Efendi, adamın nefes almasına bile fırsat vermeden;
"Canım, bunu bilmeyecek ne var, elbette kulaktır." der.
Fakat Hoca, arkadaşlarının "kulaktır" cevabından pek bir şey anlamadıklarını anlayınca açıklama yapma gereğini duyar:
"Aa! Bunu bilemeyecek ne var? Herhangi bir adam konuşurken onu can kulağı ile dinlemeli; bu arada kendi ağzından çıkanı kendi kulağı duymalıdır."
Günün birinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır. Elbette yağmur yağdığı vakit ya koşulur, ya da bir yerlere sığınılır. Nasreddin Hoca da yağmurun yağışını ve sokakların yalnızlığını pencereden seyrederken bir de bakar ki yağmurdan kaçan bir adam…
Hoca biraz dikkatli baktığında bunun bir komşusu olduğunu anlar ve pencereyi açarak;
"Komşu, komşu, utanmıyor musun, niçin Allah'ın rahmetinden kaçıyorsun?" deyince adam koşmayı bırakır ve yavaş yavaş evine doğru gider.
Bu arada adamın da ıslanmadık yeri kalmaz. Ertesi gün hava yine yağmurludur. Bu defa Hoca Efendi alışveriş için sokağa çıkmıştır. O, işini bitirip de hızlı adımlarla evine doğru giderken bir gün önceki komşusunun evinin önünden geçer.
Bu sefer komşusu; "Hoca Efendi, Hoca Efendi, sen dün bana 'Allah'ın rahmetinden kaçılmaz. ' demiştin; bak şimdi kendin kaçıyorsun." deyince,
Hoca komşusuna doğru döner ve;
"Be adam! Ben Allah'ın rahmetinden kaçmıyorum, Allah'ın rahmetini çiğnememek için koşuyorum." der.
Nasreddin Hoca'dan hoşlanmayan komşularından birisi günün birinde onu yolu üzerinde durdurur ve bilmiş bilmiş konuşmaya başlar:
"Hoca Efendi, senin için 'Evliya oldu, erdi' diyorlar. Doğrusu inanmadım, eğer kerametin varsa benim dört ayaklı eşeğimi iki ayaklı yap da inanayım." der.
Adamın sözlerine sinirlenen Nasreddin Hoca;
"Be adam, ben eşeğin ayaklarını dörtten ikiye indirebilir miyim, bilmem. Fakat sen biraz daha konuşursan senin ayaklarını dörde çıkarabilirim." deyiverir.
Arkadaşları zaman zaman Nasreddin Hoca'ya takılırlarmış, çünkü onun cevaplarından hisse çıkarırlarmış.
Gene böyle bir günde Hoca'ya;
"Hoca Efendi, sen mi büyüksün, yoksa kardeşin mi?" diye sorarlar.
Hoca arkadaşlarının yine kendisine takıldıklarını anlayınca şöyle bir düşündükten sonra gülümseyerek şu cevabı verir:
"Geçen yıl anneme bu soruyu sormuştum, o da;
"Kardeşin senden bir yaş küçük.' demişti. O zamandan bu yana bir yıl geçtiğine göre şimdi aynı yaştayız."
Hoca ve arkadaşları bahar mevsiminde bir çınarın altında oturmuş, çaylarını içerlerken aralarından biri Hoca'yı sözüm ona imtihan etmek ister:
"Yahu Hocam, bu insanlar yaz aylarında sıcaktan, kış aylarında ise soğuktan şikâyet ederler; sizce bu şikâyetin sebebi nedir?"
Hoca bu, hemen cevabını veriverir:
"Komşu, komşu, sen onlara kulak asma, bak içinde yaşadığımız bahardan hiç hoşnut olmayan var mı? Sen hayatını yaşamaya devam et."