BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki beş kişinin ölümüyle sonuçlanan helikopter “kaza”sının izini süren “Kanlı Çukur – Muhsin Yazıcıoğlu Suikastının Perde Arkası” kitabına göre bu skandal, sabotaj ve ihmallerle dolu bir suikast sürecinden başka şey değil.
Birol Biçer / Aktüel
BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 25 Mart 2009'da yanında bulunan beş kişiyle beraber bir helikopter kazasında hayatını kaybetti. Cep telefonu görüşmeleri, uydu görüntüleri, gelişmiş radar takip sistemleri ve görgü şahitlerinin yer belirtmelerine rağmen enkaza ancak üç gün sonra ulaşıldı. O günden bu yana Yazıcıoğlu'nun kazaya mı yoksa bir suikasta mı kurban gittiği belirlenemedi. Olayın üzerinden dört yılı aşkın zaman geçmesine rağmen Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği olay güncelliğini ve soru işaretlerini günümüzde de hâlâ koruyor.
O dönemde Yazıcıoğlu'nun ölümüne dair gelişmeleri bir gazeteci olarak yakından takip eden Köksal Akpınar'ın olayın dördüncü yıldönümünde yayımladığı "Kanlı Çukur - Muhsin Yazıcıoğlu Suikastının Perde Arkası" kitabı o günden bu yana Yazıcıoğlu soruşturmasında gündeme gelen ya da gündemden saklanan pek çok bilgiyi, belgeyi, soruyu, şüpheyi ve ihmali gözler önüne seriyor.
Köksal Akpınar'a göre, Yazıcıoğlu soruşturması işin içine karışan o kadar çok skandalı gün yüzüne çıkarıyor ki, tüm bunları gördükten sonra Yazıcıoğlu'nun ölümüne kaza demek kolay kolay mümkün olmuyor.
"Helikopter düştüğünde olayın bir kaza olduğunu düşünürken, bugün kesinlikle suikast olduğuna dair kanaatim güçlenmiş durumda" diyen Akpınar'ın olayı "suikast" olarak nitelendirmesi basit bir komplo teorisinden ibaret değil; zira Muhsin Yazıcıoğlu ve beş kişinin hayatına mal olan olayın başından sonuna ve dört yıl sonrasına uzanan süreçte yaşanan gelişmeler adeta bir skandallar ve komplolar zinciri görüntüsü veriyor. İşte 17 kez "trafik kazası"ndan kurtulmayı başaran Muhsin Yazıcıoğlu'nun yaşamını yitirdiği 18'inci "kaza"nın ardında bıraktığı bu sırlar düğümüne dair şaşkınlık yaratacak ifşaatlar.
Kaza kırım ekibinden usulsüzlükler
Gazeteci Köksal Akpınar'a göre havacılık şirketi helikopterde bir şeyler gizlemek istiyordu ve gizlemek istedikleri ise aracın koordinatlarını bildiren ELT cihazının olmayışıydı. Helikopteri kazadan önce son kullanan Pilot Ali İbanoğlu'nun basına yaptığı şu açıklama daha büyük bir skandalı ortaya çıkardı: "Helikopterin nerede olduğunu bilmiyoruz. Yerinin tespiti için ise ne kendilerinde ne de helikopterde sinyal gönderen bir cihaz bulunuyor." Oysa kaza kırım ekibinin hazırladığı rapor "ELT cihazının anteni kırıldığı için uyduya sinyal gönderilemediği"ni ileri sürüyordu.
Yer tespiti de skandal oldu
Helikopterin kayboluşunun ardından Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Ulaştırma Bakanlığı, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve GSM şirketleri gibi pek çok kurum alarma geçti ve yer tespiti çalışmaları başladı. Ancak daha büyük skandallar dizisi yaşandı. Enkazın bulunmasını sağlayacak en önemli veri düşen helikopter enkazından canlı çıkan gazeteci İsmail Güneş'in 112 Acil Servisi ile yaptığı cep telefonu görüşmeleriydi. İsmail Güneş'le birkaç saat boyunca süren dokuz telefon görüşmesine rağmen yer tespiti bir türlü yapılamadı.
Haritalar gizlendi
Kaza sonrasında gazeteci İsmail Güneş'in ve helikopter pilotu Kaya İstektepe'nin telefon verilerinden GSM şirketlerinden elde edilen koordinatlar ışığında enkazın bulunduğu bölgeyi gösteren iki ayrı harita oluşturuldu ama bunlar arama çalışmalarında kullanılamadı. Kahramanmaraş İl Jandarma Komutanlığı Harekat Merkezi'ne hem Jandarma Astsubay Süleyman Akdoğu'nun koordinat bilgileri ışığında çıkardığı harita hem de Genelkurmay'ın bildirdiği koordinat bilgileri ulaştı. Akdoğu'nun haritası Keş Dağı'nı gösterirken, Genelkurmay'ın koordinatları Kurucaova köyü yakınlarını gösteriyordu. Doğal olarak arama kurtarma personeli bu bölgeye yani yanlış yere kaydırıldı.
ÇENESİ KIRIK KONUŞABİLİR Mİ?
Kaza sonrasında telefonla acil servisi arayan gazeteci İsmail Güneş'in otopside alt çene kemiğinin kırık olduğu belirlendi. Oysa Güneş defalarca düzgün olarak telefonda konuşmuş ve eşi de kendisine dinletilen ses kayıtlarından Güneş'in sesinin normal, konuşmasının olağan olduğunu tespit etmişti. Oysa Köksal Akpınar'ın görüş aldığı cerrahlar alt çene kemiği kırık bir insanın güçlükle konuşacağını ve konuşsa bile konuşma şeklinin değişeceğini belirtiyorlar. Bu durum Güneş'in çene ve kaburga kemiklerinin sonradan kırıldığı ihtimalini güçlendiriyor. Nitekim Güneş'in kazanın hemen akabinde telefonla konuşurken yanında henüz hayatta olan bir kişiye "Kim bu arkadaşlar" diye sorması, helikopter düştüğünde birilerinin enkaza ulaşıp yardım etmeden gittikleri şüphesini doğuruyor.
Çevre halkının ihbarlarına itibar edilmedi
Helikopteri gören ve patlama sesi duyan köylülerin 156 Jandarma İhbar Hattı'na bildirdikleri yer ihbarları oldu. Üstelik bunlar enkaz yeri olarak Astsubay Akdoğu'nun hazırladığı haritayla örtüşüyordu ancak bu ihbarlar da dikkate alınmadı. Neticede enkazı kazadan 47 saat sonra 17 köylüden oluşan bir grup buldu. Devletin halihazırda arama yapmakta olan ekipleri ise enkaz bölgesine ancak üç gün sonra ulaştı.
Deliller torbalarda karıştı
Cenazeler ceset torbalarına konulurken cenazelerin eşyaları da birbirlerinin torbalarında karıştırıldı. Dolayısıyla delil olabilecek nitelikteki tüm unsurlar yok edilmiş oldu. Yazıcıoğlu'nun ailesi tam teşekküllü bir hastanede ısrar etse de otopsiler Kahramanmaraş Devlet Hastanesi'nde yapıldı. Muhsin Yazıcıoğlu'nun otopside sol ayak bileğinin kırık olduğunun tespit edilmesi olayın hemen başlarında Kayseri Valisi Mevlüt Bilice'ye gelen ama yanlış çıkan "Yazıcıoğlu'nun ayağı kırık halde hastaneye kaldırıldı" bilgisiyle örtüşmesi ve Gazeteci İsmail Güneş'in çenesinin kırık olduğunun tespiti olayda suikast şüphesinin güçlenmesine neden oldu.
Helikopteri jetler mi düşürdü?
Yazıcıoğlu'nun helikopteri saat 15:03'te Keş Dağları eteklerine düştü. O sıralarda helikopterin bulunduğu yerde üçü F4, biri F16 olmak üzere dört savaş uçağının geçtiği tespit edildi. Ancak aradan dört yıl geçmesine rağmen uçakların o anki durumunu tespit edecek radar görüntüleri elde edilemedi. Genelkurmay'ın savcılığa gönderdiği yazıda Doğu bölgesinde tam da kaza anına rastlayan 4 dakika 47 saniye süren bir radar kararması sebebiyle görüntülerin elde edilemediği belirtiliyor. Ancak konuyla ilgili oluşturulan bilirkişi heyetinin "Radarlar milyonda bir ihtimal bile olsa, asla kararmaz" görüşü yakın uçan jetlerin helikopteri düşürdüğü ihtimalini güçlendiriyor. Cesetlerin kanlarında karbonmonoksit zehirlenmesi tespit edildi. Bu durum da mürettebatın yakın uçan jetlerin bıraktığı egzoz gazından zehirlenmiş olma ihtimalini gösteriyor. Aynı şekilde jet egzozunun helikopterin motorunu doldurup havasız bırakarak düşürme ihtimalini de akla getiriyor.
HELİKOPTERİN CİHAZLARI ÇALINDI
Bu olayda en çok konuşulan konuların başında helikopterdeki uçuş bilgilerini gösteren cihazların çalınması geliyor. Helikopter de bulunan ARGUS CE ve SKYMAP IIIC cihazları uçuşa ait pozisyon, rota, uçuş süresi ve sürat gibi unsurların tespit edilmesinde hayati önem taşıyor. Ancak olayı soruşturan Devlet Denetleme Kurulu raporuna göre iki cihazın da kazadan birkaç gün sonra çalındığı tespit edildi. Başka bir ifadeyle helikopterin her şeyi kaydeden hafızası kayıplara karıştı. Görüntülerden yola çıkılarak enkaz araştırmasında görev alanlardan yedi kişi tutuklandı. Dördü mahkemede susma hakkını kullanırken üç asker "Hatıra olsun diye söktük" şeklinde kendilerini savundular. "Hatıra" olarak sökülen ve helikopterle ilgili en önemli delilleri teşkil eden cihazların akıbeti halen meçhul.
Helikoptere düştükten iki saat sonra ulaşıldı mı?
Yazıcıoğlu'nun ailesi ile irtibata geçen ve daha sonra savcılığa da ifade veren meçhul bir şahsın Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın radarlardan alınan bilgileri birleştirerek anlık Türkiye hava trafiği fotoğrafını çıkaran Muharebe Yönetim Modülü sistemine girebilen gizli bilgisayarından elde edilen ve cep telefonuyla çekildiği anlaşılan fotoğrafa göre helikopter düştükten iki saat sonra enkaz bölgesine iki adet J kodlu helikopter indi. Helikopterler 17:42'de enkazın 300 metre yakınına iniş yaptı ve 17:49'da kalkış yaparak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi istikametine doğru uçtular. Muharebe Yönetim Modülü ile havadaki bir uçaktaki tüm yolcuların isimleri bile bilinebilirken, Yazıcıoğlu'nun helikopterinin radar iz kaydının olmaması anlaşılabilir değil.
Yazıcıoğlu'nun GPRS'ı açıktı
Yazıcıoğlu'nun cep telefonundaki GPRS kazaya kadar uzun bir süre açıktı. Sadece bu noktaya odaklanılsa bile kısa süre içinde enkaz bölgesi tespit edilebilirdi. Meclis Araştırma Komisyonu üyesi Tacidar Seyhan'a göre "GPRS bağlantısına itibar edilseydi enkaz kısa sürede tespit edilebilirdi". Bunun yanı sıra Yazıcıoğlu'nun eşi Güleser Hanım'a sonradan teslim edilen eşinin iki telefonunun da SIM ve hafıza kartları yoktu.