Ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacak projeleri üretemeyen CHP seçmene sürekli olarak "arkadaşlar üzerinde çalışıyor" diyor.
YAZI DİZİSİ 4. BÖLÜM: ŞEREF OĞUZ
2001 krizinden bu yana Türkiye'de yaşanan gelişmeler, ülkeyi "dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi" yapmakla kalmayıp, seçmenin taleplerini de tırmandırdı. Fert başına milli gelirin 2 bin dolar olduğu dönemlerde, sağ, sol veya koalisyon iktidarlardan taleplerin ağırlığı, temel ihtiyaçların karşılanması yönünde idi. Her köye okul, yol, su, elektrik gibi temel ihtiyaçların karşılanma biçimi de genelde sağ veya sol olsun siyasi kadroların, yukarıdan aşağıya yönetim tarzıyla gelişti. Oysa AK Parti, yerel yönetimlerde başlayarak; "hizmet odaklı" yönetim anlayışıyla, tabanın idarecilere dokunmasını sağladı. Tepeden bakan yönetici yerine dokunabildiği "insan"ları hayatın içinde görünce de talepleri arttı. Tırmanan milli gelirle birlikte bu talepler de güncellendi. Her okula internet, her mahalleye sığınma evi, her beldeye kültür merkezi gibi yeni talepler ortaya çıktı.
Bir başka gelişme, sosyal demokratların elindeki politika araçlarının el değiştirmesiyle yaşandı. Sosyal adaleti sağlayacak girişimler, beyaz masa gibi halkı yönetime katma gayretleri, alt yapı, eğitim, sağlık ve spor gibi alanlarda başarılanlar, CHP'yi "olan biteni izleyen" noktaya taşıdı. CHP'nin talepleri tırmandırılmış seçmen karşısına "yapılanları kötüleyen" tutumuyla çıkması, ana muhalefetin varlığını sorgulatacak hal aldı. Bugün seçmen, metrobüsün "olsun veya olmasın" tartışmasını çoktan geride bıraktı, "daha etkili nasıl kullanılır?" sorusunun cevabını arıyor. Bugün seçmen duble yolların varlığı veya yolsuzluk odaklı tartışmasından ziyade kendi beldesine ne zaman geleceğini tartışıyor. Sağlıkta yaşanan devrimi, Başbakan'ın "benim vatandaşımı hastanede rehin alacak kişinin alnını karışlarım" ifadesiyle içselleştiren seçmen, daha ucuz ve daha nitelikli sağlık hizmeti talep ediyor. Eğitim, istihdam, liradan sıfır atılması, tek haneli enflasyon, ulaşım, yatırımlar ve 7 yıl pozitif büyüme, ana muhalefet partisi olarak CHP'nin işini çok daha zorlaştırmış durumda. Neticede mevcut olanın üzerine "ne koyacaksınız?" sorusunu akla getiriyor. CHP'nin bu soruya verdiği cevap genelde "projelerle" değil, söylemlerden ibaret kalıyor; "arkadaşlar üzerinde çalışıyor...."Oysa ülke 3 ay sonra seçim sathı mahalline giriyor ve seçmenin "AK Parti'nin yaptıklarının üzerine ne koydunuz?" sorusunun cevapları henüz ortada yok. CHP'nin Türkiye'nin yarını projeleri olmayınca da ülkenin yarınki siyasetinde CHP, yeniden kaybetmeye mahkûm kalacak gibi görünüyor.
ANA MUHALEFET NE YAPAR?
1- AB reformlarının gecikmesi karşısında hükümet üzerinde baskı kurar, önerilerde bulunur.
2- Demokratik açılım için yeni ve cesur öneriler getirir.
3- İhracatçıların sesini duyar, Merkez Bankası ve Hükümet üzerinde baskı kurar, karşı tez savunur.
4- İşsiz milyonlar için yeni iş alanları öneren, istihdama dayalı kendi büyüme modelini hazırlar ve savunur. Sendikal özgürlükler için çalışır.
5- Ülkenin büyümesi karşısında mutluluk duyar. Büyümenin kalkınma ve refaha yansıması ve gelir dağılımı adaleti için öneriler sunar, eleştiriler getirir.
6- Muhafazakâr bir iktidarın Alevi açılımı yapmasını destekler hatta çerçevesini genişletmeye gayret eder, takipçisi olur
CHP MUHALEFETİ NE YAPIYOR?
1- Reformların gecikmesinden memnun ama bunu politik malzeme yapıyor.
2- Habur gibi zaafları büyüttü, milliyetçilik esaslı eleştiriyle takoz koydu.
3- İhracat sorunu ve kur tümseğinin farkında olduklarına dair bir ipucu bulunamadı.
4- Yoksulluk temelli işsizlik edebiyatı yaptı, sendikal özgürlüğe "hayır" dedi, hızla azalan işsizlik karşısında sus pus oldu.
5- Her olumlu ekonomik veriyi "küçümseyerek" topluma kaygı pompaladı. "Büyüme sağlıksız" dedi. Rekor rakamlar geldiğinde ise dut yemiş bülbüle döndü.
6- Aleviliği "benim arka bahçem" diye tanımladı ve taban kaybetme kaygısıyla açılımın gerçekleşmesine ayak diredi, çoğu kez sabote etti.
Karar süreçleri iyileşmeli
CHP'yi bir organizasyonel yapı olarak ele alınca, neden sürekli kaybettiğinin yapısal sorunlarını fark edebiliyorsunuz. Öncelikle monark bir yapıdalar. Var olan yönetimin bulunduğu "tanrısal kat" öylesine yukarıda ki; tabandan gelen ses ve talepleri işitemiyorlar.
CHP'de son derece yetkin, iyi eğitimli ve alanlarında uzman insan var. Ancak eksik olan; bunların politika üretmesini sağlayacak mekanizmaların mevcut olmayışıdır.
Bugün CHP'nin arşivleri, ülke sorunlarına cevap oluşturan fakat kapağı açılmamış raporlarla dolu. AK Parti'nin tutumu ise, kendi hazırladıkları dışında, hangi düşünceden olursa olsun yetkin insanların hazırladığı bu raporları raftan indirip hayata geçirmek şeklinde. Karar süreçlerindeki bu katı hiyerarşik yapı ve dikey organizasyon; hangi kurumda olursa olsun, onun sonunu getiriyor. Günümüz, hiyerarşi yerine ağ yapılarının yer aldığı, daha yatay organizasyonlara şans tanıyor. Şirketlerden kurumlara dek bütün yapılar, karar süreçlerini hızlandıran, taban ile tavan arasındaki iletişimi "diri ve duru" tutan yapıları kuruyor. CHP, yalnızca söylemlerini değil, bunları eyleme dönüştürecek ve hayata geçirecek organizasyonel yapısını da gözden geçirmek zorunda.
'NEDEN HEP CHP KAYBEDİYOR' yazı dizisinin bundan önceki bölümlerinde nelere dikkat çekilmişti? İşte yazı dizisinin 1, 2 ve . bölümü:
Milyonlar işten atıldı CHP sustu 10 bin Tekel'ciyle ideoloji yaptı
Küresel krizde Avrupa'daki sol iktidarlar çoğunluğun hakkını korumak için ideolojik körlükten çıkıp sendikaları bile karşısına aldı. Sol'un Türkiye temsilcisi CHP ise milyonlar işsiz kalırken sesini çıkarmadı, sadece hükümete karşı şova dönüşen Tekelcilerin direnişine sahip çıktı.
YAZI DİZİSİ 3. BÖLÜM: ŞEREF OĞUZ
Hakim, sanığa sorar; "hayali ihracatla suçlanıyorsun, kendini nasıl savunacaksın?" Sanık cevap verir; "Hakim bey, ben CHP'li bir parti yöneticisiyim, uluslararası ne işim olabilir ki..."
Bu bir fıkra... Hayali ihracat suçtur ama uluslararası olmak, suç değil!
Sol'un uluslararası serüveni, her kriz karşısında kendini pozisyonlayan, yeni şartlar karşısında yeni refleksler geliştirerek ilerleyişi var. Ekonomiyi ideoloji ekseninden tartan dünün "yasa ekonomisi" anlayışındaki sol, küreselleşmeyi anlayıp kendi "sosyal reflekslerini" geliştirdi, bu sayede yeniden iktidar olmaya başladı.
Hatta bu iktidar sürecinde, ideolojik söylemlerini, günün gerçekleri karşısında "hizmet siyasetine" dönüştürdü. Mesela İspanya'daki sosyalist Zapatero hükümeti, sosyal devlet kavramının anavatanı Avrupa'yı şaşırtıyor; işe yaramıyorlar diye sendikaları kapatmayı dahi gündeme taşıyabiliyor. Krizden çıkışta kemer sıkmanın yetmeyeceğini düşünen "sol iktidar", işçi hakları savunucusu sendikaların varlığını dahi sorgulatabiliyor.
Yunanistan'daki sol parti, krizden çıkabilmek için IMF ile anlaşarak şişik istihdamı eritebiliyor. Oysa bizde CHP, bir yandan Anayasa'daki sendikal hak genişlemesine "hayır" derken, işçiye verdiği tek destek, "hükümeti yıpratırlar" umuduyla Tekel işçilerinin direnişinden yana çıkmak oluyor. Oya aynı krizde 1 milyondan fazla çalışan işsiz kalırken CHP'nin 'gık'ı dahi çıkmıyor. Yani emeğin yanında olması gereken Sol işçi kıyımına sessiz kalırken, çalışan düşmanı diye damgalanan Sağ'ın temsilcisi Ak Parti, sermayeyle 'İşçi atmayın' savaşı veriyor.
Burada temel sıkıntı; CHP'nin uluslararası tüm gelişmelere dirsek çevirmesi ve kendini güncellememesi.
Özgür dünya demokrasileri kadar ekonomik sistemlerini de birbirine yaklaştırırken CHP, 1930'ların KİT, Goss Plan gibi eski Sovyetler'in ekonomi sözlüğüne hapsolmuş durumda. Bugün Sovyetler göçtü ama ekonomik yaklaşımları CHP'nin parti programında koruma(!) altında. Ak Parti, AB ve ABD ile yalnızca siyasi ve askeri anlamda değil, ekonomik alanlarda da stratejik ortaklıklar kurdu.
Oysa CHP, merkezinde Türkiye'nin olduğu coğrafyayı 200 yıl öncesinin sömürgecilik anlayışıyla okumaya çalışıyor. Komşularıyla sıfır sorun, ithalatı kadar ihracatını da artıran, sömürü odaklı değil, karşılıklı bağımlılık odaklı ekonomik ilişkileri, vizesiz dolaşım alanını, Suriye gibi ülkelerin bahtını değiştiren adımlarımızı, bölgedeki liderliğimizi, "eksen kayması" olarak değerlendirdiler. Yetmedi, Türkiye'nin İsrail'e yaklaşımı ve cesur duruşu ile Arap ve İranlı turistler ülkemize akınını sağlarken, CHP Lideri İsrail televizyonuna çıkıp Türkiye'yi şikayet etti.
Aslında kayan Türkiye'nin ekseni değil, CHP'nin altındaki oy tabanı oldu.
Slogandan çıkıp hizmet siyasetine geçemedi
Sosyalist Enternasyonal, sosyal demokrat veya işçi sınıfı partilerin oluşturduğu Sol'un en saygın örgütü , CHP dahil 120 üyesi var. Rahmetli Ecevit zamanında en saygın üyelerden biri olan CHP'nin bugün, Sosyalist Enternasyonal'den ihracını tartışıyoruz. Şükür ki örgütün dönem başkanı Pasok Lideri Yorgo Papandreu; "şimdilik ihraç yok" diyor ve CHP "şimdilik" örgütte kalabiliyor. Neden? Ne oldu da CHP; uluslararası sol'un önemli aktörlerinden biri iken yerel bir siyasi figüre dönüştü? Yoksa bu bütün sol partilerin başına gelen "olağan" bir şey mi?
Öncelikle "neden ihraç?" sorusuna cevap arıyoruz. Karşımıza, İsveç Sosyal Demokrat Parti milletvekili Anne Ludvigsson'un gündeme getirdiği ihraç talebi çıkıyor; "CHP, faşist bir parti haline geldi. Önümüzdeki kongrede Sosyalist Enternasyonal'den atılmasını isteyeceğiz." Gerekçesi? CHP'nin; "ordunun cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale girişimi, muhtıra ve mini darbe girişimlerine dek" sosyal demokrasinin karşısındaki her değerin yanında yer alması...
Oysa düne kadar sosyalist enternasyonalde "sözü dinlenen" önerileri dikkate alınan ve başkanının alkışlandığı bir CHP vardı.
Her ne kadar bugün Kemal Kılıçdaroğlu, uluslararası sol camiada eski itibarı tesis etmek için gayret etse de Avrupa Parlamentosu'nda CHP'ye getirilen "milliyetçi ve faşist parti" damgası, kolay silinecek gibi görünmüyor.
Küresel sola ihanet!
Sosyalist Enternasyonal'in Ekim 2003 Ekim'inde Sao Paulo'da yapılan ve Deniz Baykal'ın da katıldığı 22'nci kongrede, Sol'un ahlaki ilkeleri tartışıldı, oylandı ve kabul edildi. Bu ilkelerin 2'nci maddesi aynen şöyle; "Sosyalist Enternasyonal'e üye partiler çoğulcu demokrasiyi savunur. Bu, yurttaşların özgür, düzenli ve saydam seçimlerde diledikleri siyasi tercihi yapmalarını; yönetimlerin barışçı yoldan değişmesini ve yurttaşların ifade özgürlüğünü; azınlıkların ve bireylerin haklarına saygı gösterilmesini; hukuka dayalı bağımsız ve tarafsız yargı sistemini; hür ve çoğulcu bir basını; partilerin demokratik bir şekilde yönetilmelerini savunmak demektir."
Oysa parti kapatmadan darbeye davetiye çıkarmaya dek CHP'nin tutumu, "Sol'un Ahlak İlkeleri" ile taban tabana zıt düşüyor.
Uluslararası platformlardaki "saygın, sözü ve önerileri dinlenen" CHP bugün dış dünyada "yerel bir siyasi figür" olarak algılanması, "neden hep kaybediyor" sorusuna başka bir boyut kazandırıyor.
Kazanan CHP
1- 12 Mart'a karşı çıktı, kontgerillayı ifşa etti.
2- Halkın dini diyanetiyle uğraşmadı, inançlara saygı duydu.
3- Halktan ve emekçiden yana ve IMF'ye karşı durdu.
4- Ecevit'i TÜSİAD ilanları düşürdü.
5- Ecevit CHP'yi Sosyalist Enternasyonal'e soktu.
6- Ecevit'in CHP'si, Güneydoğu'da oyları silip süpürdü.
7- Ecevit; devletin partisini halkın partisi yapmaya soyundu.
8- MSP ile dahi koalisyon kurarak tabuları yıktı.
9- Askerin siyasete müdahalesine karşı tavır koydu.
10-Cumhuriyetin ve halkın partisi oldu.
Kaybeden CHP
1- Baykal ve Kılıçdaroğlu Ergenekon avukatlığı yapıyor.
2- Çarşaf Açılımı ve İkna Odaları kurdular.
3- Büyük Sermaye ve IMF'yi savundular.
4- Kılıçdaroğlu TÜSİAD'a sahip çıktı; "korkmayın yanınızdayım."
5- CHP'nin "faşist suçlamasıyla" Sosyalist Enternasyonal'den ihracı söz konusu.
6- Güneydoğu, Kürt sorununa sırt çeviren CHP'yi oylarıyla silip süpürdü.
7- CHP'yi yeniden devletin partisi haline getirdiler.
8- Yüzde 47 oy almış bir partinin kapatılma girişimini destekledi.
9- İfade özgürlüğünde (301) kötü sınav verdi.
10- Cumhuriyet'i koruma adına halkı dışladı, boşladı.
YARIN YAZI DİZİSİ 4. BÖLÜM: Demokrasi muhalefetsiz olmaz ama Türkiye CHP'siz olabilir mi? (Yarın)
'NEDEN HEP CHP KAYBEDİYOR' yazı dizisinin bundan önceki bölümlerinde nelere dikkat çekilmişti? İşte yazı dizisinin 1 ve 2. bölümü:
TÜSİAD'IN GİTMEDİĞİ YERDE CUMHURİYET HALK PARTİSİ DE YOK
CHP'nin ekonomideki tercihi hiçbir zaman Anadolu ve Kaplanlar olmadı.
Tercihini daima "yaşam tarzı akrabası" büyüklerden ve özellikle TÜSİAD'dan yana kullandı. Bugün TÜSİAD, Ankara'nın doğusunda yok.
TÜSİAD'ın olmadığı ve bazı seçkinlerin "cahil ve fakir" diye küçümsediği bölgelerde CHP de yok.
YAZI DİZİSİ 2. BÖLÜM: ŞEREF OĞUZ
Dün ekonomik açıdan CHP'nin kafasındaki ülkeyle Türkiye'nin birbirinden farklı olduğundan bahsettik. Bu yüzden Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP'nin son referandumda halka ulaşamadığına değindik.
Peki ekonomik açıdan halka inemeyen CHP, sermayeye inebiliyor mu? Gördüğümüz, Hayır! 20 yıldan bu yana tırmanan Anadolu Kaplanları gerçeği, CHP'nin bir diğer "kapsayamadığı alan" halini almış.
Anadolu kökenli ve son referandumda "evet adresli" yörelerdeki firmaların, son 8 yılda yaptığı atak; Türkiye'nin ikinci 500 büyük firması arasında İstanbullu şirketleri azınlığa düşürmüş bulunuyor. 2002'de 500 büyük firmanın 234'ü Anadolu'dan çıkarken geçen yıl bu sayı 289'a yükselmiş. Son referandumda daha da açık şekilde görüldüğü gibi CHP'nin ekonomideki tercihi hiçbir zaman Anadolu ve Kaplanlar olmadı.
Tercihini daima "yaşam tarzı akrabası" büyüklerden ve özellikle TÜSİAD'dan yana kullandı. Bugün TÜSİAD, Ankara'nın doğusunda yok. TÜSİAD'ın olmadığı "cahil ve fakir" bölgelerde CHP de yok. CHP'nin seçimine başka taraftan bakarsak, bir kitle partisi için ölümcül bir hata: 1 milyon 300 bin işletmesi olan Türkiye'de 500 civarındaki "krem tabaka" büyük şirketi tercih etmek.
Başbakan - TÜSİAD polemiğinde Kılıçdaroğlu; "korkmayın, yanınızdayım" demişti. Oysa aynı süreçte "neden hep o kazanıyor?" diye sorgulanan Recep Tayyip Erdoğan; daha fazla istihdam yaratılsın diye, yalnızca TÜSİAD ile değil, TOBB ile de sertleşiyordu.
Başbakan'ın işsizinden Anadolu'daki esnafına dek pek çok kesim, "bizim için büyüklerle çatır çatır kavga ediyor" derken, CHP'nin "yaşam tarzı akrabası" TÜSİAD'a verdiği destek, neden sürekli kaybettiğinin de bir başka ipucunu oluşturuyor.
Başbakan büyük sermayenin karşısında işçiyi koruma gayretindeyken, CHP kurmayları tam tersi bir görüntü çiziyor. Zaten krizdeki çalışan kıyımları yüzünden geniş kitlelerin tepkisini çeken elit sermayenin yanında durmak CHP için siyasi intihar halini alıyor.
'FAKİR VE CAHİL' ANADOLU'NUN ALIŞVERİŞ PATLAMASI
Anadolu'nun tırmanışında bir başka gösterge; alışveriş merkezleri... AVM Endeksi'ne göre Anadolu'daki alışveriş merkezleri ilk defa ciroda İstanbul'daki AVM'leri geçmiş durumda.
Anadolu'daki alışveriş merkezlerine ilk altı ayda 270 milyon ziyaretçi giderken, bu rakam İstanbul'da 225 milyon olarak gerçekleşti.
Aynı dönemde Anadolu'daki AVM'ler 6.5 milyar, İstanbul'dakiler ise 6.1 milyarlık ciroya imza attı. Toplam ciro ise 12.5 milyarı aştı.
ANADOLU KAPLANLARI TEK ÖRNEK DEĞİL, GECEKONDUYU DA ISKALAMIŞLARDI
CHP'nin Anadolu Kaplanları'nı ıskalayarak gösterdiği sermaye alanındaki 'hayati körlük' bundan yıllar önce sosyal hayatta da yaşanmıştı. 1980'li yıllarda patlayan gecekondulaşma, burada yaşayan dar gelirli ailelere yönelik seçim söylemlerini de "yokluk" üzerine şekillendirmişti.
Zamanın CHP'si, bu dönemde de ekonomik açılımlarda bir başarı gösteremedi. Bunun sebebi, gecekondu gerçeğinden kaynaklanıyordu. Zira gecekondu, sanıldığının aksine, "yoksulluk ve yoksunluk odağı" değil, aksine, 2'nci TV'leri normal evlerden önce satın alan birer "beyaz eşya galerisine" dönmüştü.
Kemalettin Tuğcu'nun hikâyelerinde ağlayan çocukları avutmak için tencerede aş yerine çakıl kaynatan yoksullar, zaman içinde, süpermarket ve AVM'lerin sadık müşterileri halini almış. CHP'nin göremediği değişimin bir yüzü de bu zaten.
İKİ ANAHTARIN PEŞİNDE 40 MİLYON
İnsanlar büyüyen Türkiye'de artan refahtan daha fazla pay derdinde iken, yurttaşları "yoklukta eşitlemeye çalışan" CHP'ye itibar etmedi.
2 anahtar önerene siyaset şansı veren halk, zenginliği hayatın eksenini koyamayan CHP'den çözüm yerine daima olan biteni eleştiri" buldu.
Bugün tüketici kredisi kullananların sayısı 10 milyona ulaşmış durumda.
Ev veya araba almak için kullandırılan kredinin toplamı 102 milyar lirayı geçti.
Bu da 4 kişilik çekirdek aile üzerinden 40 milyon kişinin kredi sistemine dahil olduğunu gösteriyor.
YARIN YAZI DİZİSİ 3. BÖLÜM: Enternasyonal Sol'dan yerel siyaset figürüne
'NEDEN HEP CHP KAYBEDİYOR' yazı dizisinin birinci bölümünde nelere dikkat çekilmişti? İşte yazı dizisinin birinci bölümü:
Gelir düzeyinin en düşük olduğu Hakkâri'de polise taş atan çocukların gürbüzlüğü CHP'nin bahsettiği açlığın olmadığını gösteriyor. 'Açlık' söylemi toplumda karşılık bulamıyor, hatta rahatsızlık yaratıyor.
YAZI DİZİSİ 1. BÖLÜM: ŞEREF OĞUZ
Referandumda %58 evet çıkmasının ardından; Türk basını, araştırmacı, toplum bilimci ve yazarlar her seçimde olduğu gibi aynı soruyu sordu; "Neden hep o kazanıyor?" Belki de sorulması gereken şuydu; Neden hep CHP kaybediyor? Bu soruya cevap ararken, CHP'nin söylemleri kadar oluşturabildiği alternatiflerin nitelik ve niceliğinden yola çıktık.