Gümrük tarifesi, potansiyel fayda ve maliyetler açısından ince ve hassas bir denge gözetilerek uygulanması gereken bir politika aracıdır. Tarifeleri belli bir süreliğine kendi sektörlerinizin gelişimine izin verecek kadar bir koruma kalkanı veya bir pazarlık taktiği olarak kullandığınızda bundan iktisadi olarak fayda sağlayabilirsiniz.
Fakat, tarifelerin dozu arttığında ve süresi uzadığında hanenize eksi yazmaya başlar. Üretimde aksaklıklar yaşanabilir, enflasyon yükselebilir ve iktisadi aktivite yavaşlayabilir. Özetle, tarifelerin azı yarar, çoğu ise zarar getirir.
ABD Başkanı Donald Trump, Amerikan ekonomisi için "Kurtuluş Günü" olarak gördüğü yeni tarife paketini geçtiğimiz perşembe açıkladı. 185 ülkeyi kapsayan tarifeler, Trump'ın bugüne kadar uygulamaya aldığı en geniş paket olma özelliğini taşıyor. Bu yeni düzenleme sonrasında ABD'nin ortalama efektif gümrük tarifesi oranı, 1910'lu yıllardan bu yana görülen en yüksek seviyeye ulaşacak. Tarifeler yüzde 10 ile 50 arasında değişim gösteriyor.
Aralarında Türkiye, Birleşik Krallık, Brezilya ve Suudi Arabistan'ın da bulunduğu birçok ülke yüzde 10'luk dilimde. AB'ye yüzde 20, Japonya'ya ise yüzde 24 tarife uygulandı. Küresel sanayi üretiminin lokomotifi olan Doğu Asya ülkelerine ise yüzde 25'in üzerinde gümrük tarifesi uygulandı. Bu grup arasında yüzde 34'lük gümrük tarifesi ile Çin dikkat çekiyor.
ULUSLARARASI GÜÇ MÜCADELESİ
Trump yönetimi, korumacı politikalarla Amerikan sanayisinin yeniden ayağa kalkmasını amaçlıyor. Trump'ın ilk dönemindeki tarifeler ve Biden döneminde devreye alınan üretim teşvikleri, Amerikan sanayisine ivme kazandırmıştı. Fakat, bu seferki net etki, pozitif olmayabilir. Zira, Trump son tarife paketiyle yukarıda değindiğim hassas dengeyi bir hayli sarstı. Yeni tarifeler, Fed'in yüzde 2'lik enflasyon hedefini tutturmasını zorlaştırırken, Amerikan ekonomisini resesyona sürükleyebilir.ABD'nin korumacı önlemleri sadece ekonomik saiklerle uygulamadığını da not etmek lazım. Politik iktisadın önemli figürlerinden Albert Hirschman'ın 80 yıl önce vurguladığı üzere, ticaret ilişkileri görünüşte ekonomiyle ilintiliymiş gibi algılansa da aslında uluslararası güç mücadelesinin en kritik alanlarından biridir. ABD, 20. yüzyılın başından itibaren küresel gücünü teknoloji, sanayi ve finans üzerine inşa etti. Çin, önce sanayide, ardından teknolojide gösterdiği ilerlemeyle ABD'nin bu küresel gücünü önemli ölçüde aşındırdı.