Son dakika haberi: Türkiye tarihinin en sinsi ve tehlikeli terör örgütlerinin başında gelen Fetullahçı Terör Örgütü Örgütü'nün (FETÖ) tohumları; 1960'ların ortasında İzmir'in, eski kabadayıları ile meşhur Eşrefpaşa semtinin kuzeyindeki Kestanepazarı'nda atıldı. 1941'de Erzurum Pasinler'de doğan FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, 1959'dan itibaren çeşitli illerde imam ve vaiz olarak görev yaptı.
KESTANEPAZARI'NDA ÖRGÜTLENDİ
1966'da İzmir Kestanepazarı'nda örgütün çekirdek kadrosunu oluşturdu. 1966'tan itibaren Kestanepazarı Camii'nde vaizlik yapmaya başlayan Gülen, 1971'e kadar orada hatırı sayılır bir dinleyici kitlesine ulaştı.
FETÖ'nün çekirdek kadrosunda Mustafa Özcan, Abdullah Aymaz, İsmail Büyükçelebi, Cevdet Türkyolu ve İlhan İşbilen gibi isimler yer aldı. Bu hainler, Fetullah Gülen'in ilk talebeleri oldu. Bu ekip örgütün en üst tabakasında yer aldı. Örgüt, "hizmet hareketi" yalanıyla faaliyete geçti ve "Işık Evi" adı verilen yapılanmanın ilk temeli İzmir Tepecik'te kuruldu. Örgüt, faaliyet alanı olarak okullar ve yurtlar üzerinden öğrenciler ve gençleri hedef alındı. Gülen'in müritleri, 12 Mart Muhtırası'ndan sonra devlet içinde gizlice örgütlenmeye başladı.
12 EYLÜL İLE ÖNÜ AÇILDI
12 Eylül 1980 darbesinin ardından Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) sızmayı hızlandıran Gülen; emniyet, yargı ve sivil bürokrasiye de militanlarını yerleştirmeye başladı. Fetullah Gülen, 12 Eylül darbesine açıktan destek verdi ve darbeyi gerçekleştiren Kenan Evren tarafından korundu.
Darbenin ardından örgüt mensupları TSK'da ve eğitimde palazlanmaya başladı. Demokrasinin askıya alındığı 12 Eylül 1980 darbesine destek veren Gülen, darbeden 18 gün sonra (1 Ekim 1980) Sızıntı Dergisi'nin 21. sayısında yayınlanan "Son Karakol" başlıklı yazısında darbecilere selam durdu. Darbe sonrasında arananlar listesinde olan Gülen, bir türlü yakalanamadı ve korundu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren'in gerçekleştirdiği kanlı darbe FETÖ'nün önünü açtı. Ordudaki örgütlenmesini yoğunlaştırdı.Gülen, dershane ve özel okullar açarak örgüte insan kaynağı oluşturmaya başladı. Örgütün ilkokulu 1983'te İzmir'in Bozyaka semtinde öğrenci yurdundan dönüştürülen "Yamanlar Koleji" oldu.
1985'te örgütün soru hırsızlığı için üs olarak kullandığı FEM Dershaneleri kuruldu. 1989'da Körfez Dershaneleri, 1994'te ortaöğretim düzeyindeki öğrenciler için Anafen Dershaneleri kuruldu. Dershaneler farklı isimlerle ülke genelinde yaygınlaştırıldı. Çalınan sınav soruları örgüt tarafından militanlarına ulaştırıldı. Örgüt üyeleri, askeri okullar ve üniversitelerin tanınan bölümlerine yönlendirildi.
CIA İLE İRTİBAT
FETÖ'nün devlet içinde yapılanmasının önünün açılmasında ABD gizli servisi CIA ile olan ilişkisinin de etkili olduğu biliniyor. Fetullah Gülen'in CIA ile irtibatına dair Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nun hazırladığı raporda ilginç ayrıntılar yer alıyor.
Raporda, "1971 yılında Vehbi Koç'un evinde bir toplantı düzenlendiği ve bu toplantıya Fetullah Gülen, Vehbi Koç, dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür ve aralarında TSK mensubu olan önemli isimlerin katıldığı iddia edilmiştir. MİT ile ilişkili olduğu düşünülen Yaşar Tunagür, Edirne'deki vaizliği sırasında Gülen'le tanışıp derin bir dostluk kurmuş ve Gülen'i himayesine almıştır.
1970'li yıllarda Fetullah Gülen'in Komünizmle Mücadele Derneği üzerinden ABD istihbaratı ile birlikte hareket eden MİT'e angaje edildiği ve Gülen örgütlenmesinin ABD-MİT işbirliği ile kurdurulduğu iddia edilmekte ve söz konusu toplantı bu iddianın en kuvvetli delillerinden biri olarak değerlendirilmektedir" ifadeleri yer alıyor.
FETÖ-CIA ilişkisine dair 15 Temmuz çatı iddianamesinde ise, "Fetullah Gülen ile CIA ilişkisi, Moon Tarikatı'nın Türkiye'deki uzantısı Kasım Gülek üzerinden sağlanan irtibatla başlamıştır" ifadeleriyle anlatılıyor.
MEDYA GÜCÜYLE ALGI OPERASYONU
Örgüt devlet içindeki yapılanmasını daha da ileri götürebilmek ve algı operasyonlarını yürütebilmek için medya faaliyetlerine başladı. Şubat 1979'de "Sızıntı" isimli dergiyle medyada yapılanmaya başlayan FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, bu dergide yazdığı başyazılarla ülke gündemine bakış açısını kamuoyuna duyurdu, şifreli yazılarla örgüt militanlarına mesaj verdi.
12 Eylül sonrası yaşanan süreçte ise medya faaliyetlerini daha da genişletti. 3 Kasım 1986'da Zaman gazetesi kuruldu. Fetullah Gülen'in bizzat yönettiği gazete üzerinden örgütün kumpas girişimlerini haberleştirildi. 22 Ekim 1993'te Samanyolu TV, 1994'te ise Cihan Haber Ajansı kuruldu.
Yurtlarda kalan ve dershaneye giden öğrenciler, gazeteci yapıldı, kumpas girişimleri söz konusu medya organları tarafından yönetildi. Merkez medyanın gazete ve televizyonlarına örgüt militanları üst düzey yönetici yapıldı. Medya patronları, yasadışı dinleme ve teknik takiple izlenerek ve açıklarıyla tehdit edilerek teslim alındı.
Yazın sıcağına paralel siyasette de sıcak gelişmeler birbirini izliyor. En önemlisi de hiç kuşkusuz 50 yıllık isyan örgütü PKK'nın feshi ve silahları teslim sürecinin başlaması. Bu yeni bir dönemin başlangıcı demek.
Birilerinin bu sürece siyasi hesaplar üzerinden bakıyor olması sonucu değiştirmeyecek. Başkan Erdoğan, 40 yıllık siyasi yolculuğunu şu üç temel meseleyi çözerek taçlandırmak istiyor.
50 yıllık isyana son noktayı koymak ve "terörsüz Türkiye"yi gerçekleştirmek.
Yerel yönetimlerden devlet bürokrasisine "yolsuzlukları" en aza indirmek.
Ve Türkiye'nin yüz elli yıllık sivil anayasa hayalini gerçekleştirmek.
Terörsüz Türkiye konusunda bütün küresel dayatmalara ve iç kışkırtmalara rağmen son viraja girildi. Şu çok net: İsyan bitti, silahların teslimiyle de tarihi "Türk-Kürt İttifakı"nın 4'üncüsü hayata geçmek üzere. Bu adım sadece siyasetin önünü açmak, demokrasi ve hukuk eksikliğini gidermekle kalmayacak bölgeyi de dalga dalga etkisi altına alacak.
Bugün yapılan "yolsuzluklarla mücadele" aslında bir "temiz eller" operasyonu. Bu da "terörsüz Türkiye" sürecinin tamamlayıcısı. Gerçi ortaya çıkan "yolsuzluk fotoğrafı" büyük oranda CHP'li belediyeleri kapsıyor ama orada kalmayacağı çok açık. Yakın zamanda biri Doğu'nun önemli bir belediyesi olmak üzere AK Partili ve diğer partileri de kapsayacak.
Ayrıca operasyonların CHP'den başlıyor olması hem İBB eksenli siyaseti dizayn etme hedefli bir rant "sistemi"nin kurulmasından hem de CHP'li yerel yöneticilerin "fütursuz" oluşlarından kaynaklanıyor. Manavgat'taki "rüşvet" skandalı bunun en utanç verici örneği...
Bu süreç doğal olarak yeni ve sivil bir anayasayla da taçlanmak zorunda. Bu tarihi çabayı, "Cumhurbaşkanı bir kez daha seçilmek istiyor" hafifliğine indirmek, hem Başkan Erdoğan'ın küresel düzeyde oynadığı tarihi rolü, hem MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ezber bozan cesur çıkışını, hem de 50 yıllık örgütünü feshetmeyi göze alan Öcalan'ın üstlendiği riski hafife olmak olur.
Siyasette cesur olmayanlar ne yazık ki bunu görmez.
Oysa yeni bir anayasa yapmak, Menderes'ten Ecevit'e, Erbakan'dan Özal'a, bütün siyasetçilerin ortak hayaliydi. Hatta bugün birileri unutsa da önceki gün Yavuz Abi (Donat) yazdı; tam 18 yıl önce dönemin başbakanı Erdoğan aynen şöyle diyordu:
"Yeni Anayasa, yine herkesin üzerinde mutabık kalabileceği, Türkiye'nin önünü açacak, Cumhuriyet'in kuruluş idealleri ve Atatürk'ün gösterdiği çağdaşlaşma hedefleri doğrultusunda, Türkiye'nin geleceğe yönelik beklenti ve ihtiyaçlarına cevap verecek bir metin olacaktır."
Dün bu hayali geciktirenler tarihin utanç sayfasında yerlerini aldı, bugün karşı çıkanların sonu da farklı olmayacak.
ÖZEL'İN UTANÇ VERİCİ HATIRLATMASI
Bir bu siyasi tabloya ve verilen mücadeleye bakın, bir de dönün CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in sivil siyasetten nasiplenmiş insanları şaşkına çeviren "darbeci" çıkışına... "Sivil"i özel olarak kullanıyorum, hiçbir sivil siyasetçi ne kadar öfkeli olursa olsun şöyle bir cümle kurmaz, kuramaz: "Bana bu milleti sokağa davet ettirme. Ondan sonra Mısır'daki meydanı izlediğiniz gibi izlersin."
Bir siyasetçinin zihninde darbecilik yoksa bu söylenmez. Geri adım atması ya da susması da sonucu değiştirmez. Çünkü bu bir CHP hastalığı... Bir yerde nüksediyor. Sadece son yıllarda orduya "Kâğıttan kaplan" diyen Süheyl Batum'u, "Sizin görevinizi biz yapıyoruz" diyen Oğuz Kaan Salıcı'yı hatırlamak yeterli.
Ne yazık ki Özgür Özel'in seyir defteri de farklı değil, hep geri dönüşlerle noktalanıyor. Önce "Sıkışınca Atatürk'ten bahsedip alkış alarak ilerlenmez" dedi, sonra en çok o kullandı; "normalleşme siyaseti" deyip hızla çark etti; şimdi de "darbeci" damarı kabardı...
Bu utançla bırakın lider olmayı "siyasetçi" bile olunmaz.