Ancak hem judoyu hem okulu yürütmekte güçlük çekip lise son sınıfta okulu bırakmak zorunda kalıyor. Gel zaman git zaman İngiltere'de Avrupa şampiyonu, Özbekistan'da ve Portekiz'de de dünya üçüncüsü oluyor. Bu sırada 2018'in Nisan ayında ise dünyaevine giriyor. "Nasıl tanıştınız eşinizle, hem evlilik hayatını hem de spor yaşamını sürdürmek zor olmuyor mu?" diye soruyorum. "Zor olmuyor çünkü eşim de eski judoculardan. Birbirimizi anlayabiliyoruz. Maçta tanışmıştık, sonra da evlendik zaten" diyor isminin sonuna artık Aydın soyadını da ekleyen Zeynep Çelik. "Allah Allah bir gün maçta tanıştınız ve ertesi gün evlenmediniz herhalde süreç bu kadar hızlı ilerlememiştir" diyorum detayları öğrenmek istercesine. Gülüyor, "Yok canım bir 3 yıl görüştük tabii" diye durumu aydınlatıyor.
TÜM BUNLAR RÜYA MI?
Buna rağmen yaklaşık yedi aydır evli olmasına karşın toplamda bu sürenin ancak bir ayında evde olabildiğini söylüyor genç judocu. Günde altıyedi saat süren antrenmalar, kamplar, şampiyonalar, durmaksızın bir tempo. Ve iki hafta önce daha önce dünya üçüncüsü olduğu Portekiz topraklarında bu kez Odivelas kentinde 40 ülkeden 268 sporcunun katıldığı şampiyonada mücadele eden milli sporcu, finalde karşılaştığı Japon Junko Hirose'yi yenip altın madalyaya ulaşıyor. "Biraz zaman geçirmek, hayata bir yerinden dahil olmak için girişmiştim judoya, işlerin buralara geleceğini tahmin bile edemezdim" diye şaşkınlığını hâlâ gizleyemiyor: "İstiklal Marşı'mız okunurken ağladım, şu an anlatırken de gözlerim doluyor. Dönüp dönüp soruyorum çevremdekilere 'Tüm bunlar bir rüya mı' diye..."
BEN BAŞARMIŞ BİR KADINIM
Zeynep Çelik Aydın tüm yaşananların ardından kendini başarmış bir kadın olarak tanımlamaktan da çekinmiyor. Kısıtlı imkanlarda, görme engelinden, çevrenin zaman zaman çekememezliğinden sıyrılıp bir şampiyon olarak anılmasının en değerli şey olduğu görüşünde. "Eğer hayatıma judo girmeseydi hayatım daha da renksiz olurdu" diyor ve tamamlıyor "Şimdi ise kendi ayaklarının üstünde duran genç bir kadınım ve başardım".
MİNDERDE CANAVAR SOKAKTA NORMAL BİR KADINIM
İzmir'de bir okul bahçesi. Çocuklar kızlı erkekli oyun oynuyorlar. Her şey gayet olağan, gayet sıradan. Fakat içlerinden bir kız, arkadaşlarına göre fazla hareketli. Deyim yerindeyse bir türlü duramıyor olduğu yerde. Bu kız çocuğunun hareketli hali okulun öğretmenlerinden Selahattin Karaman'ın dikkatini çekiyor. Bir süre oyun oynayan grubu izledikten sonra kızın yanına gelip "Senden iyi güreşçi olur bak, güçlüsün, çeviksin, hızlısın, antrenmanlara gelmeye ne dersin" diyor. Kız hiç tereddüt etmeden "Neden olmasın" diye yanıtlıyor ve güreş antrenmanına gidiyor. 13 yıl sonra Romanya'nın başkentinde 23 yaş altı Dünya Güreş Şampiyonu olacak Buse Tosun'un hikayesi böylece başlamış oluyor.
ANTRENMAN PARTNERİM ABİM
Buse Tosun, İzmirli bir ailenin çocuğu, bir abisi bir de ablası var, yani evin en küçüğü. Anne ev hanımı, baba ise belediyede çalışıyor. Başta dedik ya hareketli bir çocuk diye güreşe başlayana kadar sırf o hareketli hali azalsın diye öğretmenleri onu atletizme, basketbola türlü spor branşlarına yönlendirmişler. Ama en son istikamet güreş olmuş. Bu sporun altından kalkabilir miyim, başarısız olur muyum diye kendinize hiç sordunuz mu başlarda diyorum. "Hayır" diyor Buse Tosun ve ekliyor "Çocukken erkek arkadaşlarımla kavgaya giriştiğimi hatta onları dövdüğümü bilirim, yani güreşe başlarken de 'Acaba benden olur mu, yapabilir miyim' gibi tereddütlerim hiç olmadı." Hem hafif alaycı hem de hayli kendinden emin bir karakter. Buse güreşe başladıktan sonra ailesinin desteği ilk günden bu zamana hep sürüyor.