"Alemin Kıralı" dizisinde hayat verdiği 'Nihale' karakteriyle hafızalara kazınan ünlü oyuncu Ececan Gümeci, Sabah Günaydın'da Biyografi'k programının yeni bölüm konuğu oldu. Gümeci, çocukluğuna ve sanat hayatına dair Yasemin Döngel'e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bir süredir ekranlarda boy göstermeyen oyuncu, "Ececan'ı dram dizisine çağırmayalım demek bence etik değil. Komedi işi olmadığı için mi yoksa birileri önermiyor mu onu bilmiyorum. Ben her hafta bir yapım şirketine gidip kahve içmiyorum. Bunları pek bilemem." sözleriyle magazine damga vurmayı başardı. İşte röportajın tüm detayları…
-Öncelikle sizi biraz tanımak adına çocukluğunuza değinmek istiyorum. Anılarınızı bir zorlasanız hemen, nasıl bir çocuktu Ececan?
Çocukluğumu dolu dolu yaşadım. Sülalenin en son numarasıyım, tekme kazıntısı. Ablam, ağabeyim ve ben varım bizim çekirdek ailede. Güzel geçirdim, dolu dolu. Küçük yaşlarda çalışmaya başladım. Eğitim hayatıma da küçük yaşta başladım. 5 yaşında ilkokula başladım. O sebepten 15 yaşında üniversiteyi kazandım. Bursalıyım, Bursa'da büyüdüm. Bursa'da geçti. Ya travmatik olayım çok fazla yok ama ağabeyimle zaten her günümüz bir olaydı. Çok güzel hatırlıyorum. Kalabalık ailede büyümenin çok büyük artıları var. Çünkü güzel bir çocukluk yaşadım.
-Oyuncu olmaya ne zaman karar verdiniz?
Herkes ilkokulda falan diye bahseder ama ben lise yıllarında belediyenin açmış olduğu, Osman Gazi Büyükşehir Belediyesi'nde tiyatro kurslarıyla başladım. Hocalarımız Ahmet Vefik Paşa, Bursa Devlet Tiyatrosu'ndandı, kurucularımız ve hocalarımız. İşte hafta sonu cumartesi, pazar tiyatro eğitimleriyle; daha sonra işte o eğitimlerden çıkıp oyun çalışmalarıyla lisedeki hayatım böyle geçti. Mezun olduktan sonra konservatuar sınavına girmek istedim, 99 girişliyim ben. Deprem oldu. O dönemde konservatuarların işte ön kayıntıları özel yetenek sınavıyla geliyorsun. Atatürk Üniversitesi'ne gittim. Kazandım. Mezun oldum. Uzun yıllar çalıştım Erzurum Devlet Tiyatrosu, Bursa Devlet Tiyatrosu. Mezun olduktan sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu. İstanbul'a yerleştikten sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu'na çalışırken diziler başladı tabii. Biz şimdi tiyatro eğitimi aldık, sinema eğitimi almadık. İşte ilk dizilerimiz bizim aslında okullarımız. İşte "En Son Babalar Duyar", "Avrupa Yakası", orada da sinema, set, televizyon derken eğitim hayatım devam ediyor. 42 yaşındayım hala eğitim hayatım devam ediyor. Her projede eğitim hayatım devam ediyor (gülüyor).
-"En Son Babalar Duyar" dizisiyle kamera önüne ilk kez geçiyorsunuz. Nasıl bir deneyimdi sizin için?
2004-2005, zaten En Son Babalar Duyar devam ediyordu. Biz yazlık kısmına yani yaz sezonuna girmiştik Zehrin Sümer ile birlikte, ben ve bir arkadaşım. Oradaki karakterlerin, devam eden karakterlerin arkadaşları olarak girdik. Çok da güzeldi 13-14 bölüm çalıştım. Asos'ta çekmiştik diziyi. Orası da bir okul oldu benim için. İşte kamera nedir, ışık nedir, oyunu tabii ki biliyorsun ama televizyon başka bir şey. Biraz daha sitcomlar tiyatroya yakın olduğu için hani sesli çekim, kameraların açıları belli, ışıkların yerleri belli. O biraz daha konservatuar, tiyatrocuları daha çok rahatlatıyor.
-Sitcom deyince aklıma geldi; sizi hep bu tarz komedi işlerinde gördük. En Son Babalar Duyar olsun, Avrupa Yakası olsun, Alemin Kıralı olsun… Bu sizin tercihiniz miydi, üzerine yapışma gibi bir durum mu söz konusu oldu?
Özellikle tercih etmedim çünkü oyuncu bence her rolü oynayabilmeli. Yani bunun için zaten çaba harcamalı, emek vermeli ve fark yaratmalı. Benim hep komedi işi çıktı. Komediler birbirini devam ettirdi. Aslında en iyi komedi oyuncuları iyi dram oyuncularıdır. Ama bir türlü dram projesi gelmedi. Bir de çalıştığım projede hep uzun soluklu projeler olduğu için, hani Avrupa Yakası 3,5 sezon yani 3,5 yıl. İşte Haneler oldu, o da 1-1,5 yıl devam etti. Alemin Kıralı 2,5 sezon 2,5 yıl. Zaten bir 10 yılı toparlıyorum. İşte dramda oynamayı çok isterim tabii ki. Projeden projeye bağlı bir de projeye inanmama bağlı. "Ececan artık komediyi bıraktı" falan filan değil yani tabii ki de oynayacağım ama dramda oynayabilmeliyiz. Öyle de görmeli seyirci. Bu oyuncunun renklerini gösterir.
"SAÇLARINIZ SARI DEĞİLMİŞ!" DİYORLAR
-Ve en popüler olduğunuz, herkesin hafızalarına 'Nihale' olarak kazındığınız "Alemin Kıralı" dizisine gelelim…
Evet. "A saçlarınız da sarışın değilmiş!" diyorlar. Ama diyorum ki "O gerçek bir peruktandı." Ve hani o yani yaş katması için çok güzel değil mi?
-Onun peruk olduğunu bu arada ben şu an öğrendim, bilmiyordum…
Ama gerçek saçtan yaptırdık tabii ki. Kuaför arkadaşla birlikte üzerinde çalıştık. Zaten bir projede hani ekip olmak çok önemli. Ben ekiplerimi çok seviyorum. Işıkçısından, set çalışanına, kahveci ağabeyimden ya da ablamdan, makyöze, kuaföre. Bu bir ekip işi çünkü yani yönetmen, görüntü yönetmeni ve tabii ki yapımcı.
-O dönem nasıl tepkiler aldınız, şimdi nasıl tepkiler alıyorsunuz?
O dönem pek sokağa çıkamıyorsun çalışmaktan. O zaman farkına varamıyorsun. Ondan sonra tabii gelen tepkiler çok güzel. Ben bir de iç içe yaşamayı seviyorum. Doğal bir insan olduğumu düşünüyorum. Doğadan da kopmamam gerektiğini düşünüyorum. O yüzden herkes çok mutluysa insanların yüzünde beni gördüklerinde gülümseme varsa bu benim için çok değerli. Yani en büyük ödül bence. Gönüllerine girmişim. Beni görünce gülümsüyorlar. Bu çok değerli bir oyuncu için.
KADINA ŞİDDETİ BİZ MEŞRULAŞTIRMADIK! BİZ SADECE MİZAHİ TARAFINI GÖSTERİYORUZ
-Eleştirilere gelmek istiyorum. Sizin hayat verdiğiniz Nihale karakteri sürekli dayak yiyen bir karakterdi. 'Kadına şiddet' konusunun komedi malzemesi olması çok tepki çekmişti. Rolü kabul ettiğinize pişman oldunuz mu hiç?
Yani şimdi şu şekilde değerlendirmek lazım. Mizah yapıyorsun, kara mizah yapıyorsun, kara komedi yapıyorsun. Güldürürken düşündürmelisin. Düşündürürken de güldürmelisin belki. Şöyle bir örnek vereyim; bir cenaze var değil mi? Herkes çok sevdiğini kaybetmiş, ağlıyor falan. Ama bir yandan da gülmeye başlıyorsun. Yani ağlamayla gülme kardeş. Kadına şiddeti biz meşrulaştırmadık. Kadına şiddet var zaten. Bizim senaristimiz de yıllar yıllar önce Allah rahmet eylesin Kemal Ergen. Yasemince'yi kaleme almıştı. Ve Yasemin Yalçın'la İlyas Bey (İlbey) İtilmiş ve Kakılmış'ı canlandırıyorlardı. Bu başka bir versiyonu. Tabii ki kimse şiddete maruz kalmamalı. Şiddet de gösterilmemeli zaten. Evet, bunun komedisi olur mu? Olmaz. Kol kırılır, yen içinde kalır mı? Kalır. Ama bu yaşantıda var mı? Var. Bu sorulara bakmak gerekiyor. Yani şiddetsiz bir yaşantı var mı? Yani şu trafiğe çıkıyorsun. Herkes bir şiddet. Hayvanlara gösterilen şiddet. Bireysel şiddet. Eşine gösterdiğin şiddet. Şiddet sadece vurmalı, itip kalkmalı değil ki. Sözlü şiddet de var. İnternette başka şiddetler görülüyor. Yani şiddet zaten yaşamın bir gerçeği. Psikolojik şiddet keza. E şimdi yaşamdan bağımsız bir şeyleri göstermemek yanlış olur diye düşünüyorum. Bu da var. Ha bunun biz mizahi tarafını gösteriyoruz sadece. Alt tarafı çok dolu bence. Ben hep o yönden düşündüm. Ve aslında beni dövmüyordu Metin. Aslında ben onu dövüyordum. Evet gerçekten. Benden çekmediği kalmamıştı yani (gülüyor).
-Öyle mi diyorsunuz?
Tabii tabii öyle diyorum. Abim de Şafak Sezer. Şimdi bir şey olursa bilmiyorum artık Metin Yıldız.