"Kardelenler" dizisinin yıldızı Barış Falay, oyuncu eşi Esra Ronabar ve oğulları Mavi Rüzgar Falay, Günaydın'ın YouTube kanalında 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. Aile içi ilişkilerinden mesleklerine, bilinmeyenlerinden merak edilenlerine pek çok soruya içtenlikle yanıt verdiler. İşte Barış Falay, Esra Ronabar ve Mavi Rüzgar Falay'ın çok özel açıklamaları...
-Nasılsınız, keyifler nasıl?
Esra Ronabar: Şu an çok iyi. Mavi Rüzgar'ın oyununu seyretmeye gelmiştik, 1923 Müzikalini. Biz zaten izleyicisi olarak çok beğendiğimiz bir müzikaldi. Sevgili Mehmet Ergen ve Yekta Kopan'ın yazdığı Zorlu Prodüksiyon, Çolpan İlhan ve Sadri Alışık Tiyatrosu'nun prodüksiyonu. Mükemmel bir müzikal. Yurt dışında çok seyrettiğimiz özellikle Londra'da, West End'de teknolojisi ve prodüksiyonu çok büyük müzikaller ve oyunlar var. Hep böyle biraz buruk seyrederdik, "Biz de olmayacak mı, biz bunu yapamayacak mıyız?" diye. Oyunculuk, reji ve yazarlık açısından söylemiyorum. Tamamen prodüksiyonel ve teknik açıdan söylüyorum. Öyle bir oyun yapılmış durumda. O yüzden izlemesi çok keyifli, çok zevkli. Mavi Rüzgar da bu sene oyunun son sezonunda görev alıyor. O yüzden bizim içimiz de çok rahat. Harika aktör ve aktris abileri, ablalarının kanatlarının altında ilk defa sahneye adım atıyor.
BİR YANDAN MUTLUYUZ, BİR YANDAN TEDİRGİNİZ
Barış Falay: Bir yandan mutluyuz, bir yandan tedirginiz. Yanlış bir yolda mı ilerliyor bu çocuk? Aslında gayet de zekası var. "Mühendis falan olsa daha iyi değil miydi?" diyorduk henüz ama (gülüyor). Şey gibi anlaşılmasın tabii. Oyunculuk için çok zekaya ihtiyaç yokmuş gibi de anlaşılmasın. Bilmiyorum, keyifli tabii, mutlu hissediyoruz kendimizi. Artı değer üretiyor. Sanatın içinde, tiyatronun içinde. Sporda da aynı keyfi verdi bize. Sağ olsun güzel dereceler yaptı. Avrupa, dünya çapında dereceleri var. İnşallah herkesin evladı ailesini onun gibi gururlandırır.
Mavi Rüzgar: Teşekkür ederim babacığım. Ne güzel konuştun.
-Su sporlarına yönelsin diye mi adını Mavi Rüzgar koydunuz?
B.F.: Düşünü kurmuştuk biraz doğduktan sonra.
E.R.: Sağ olsun Barış bana o konuda çok alan açtı bir baba olarak. Ben ismini koymak istedim. Rüzgar benim en sevdiğim doğa olayı. Çünkü her ne kadar basınç farkı diye açıklasak da aslında rüzgar çok mucizevi bir şey. Yani birdenbire değişebiliyor. Birden lodos isterken, poyraza dönebiliyor bir süre sonra. Basınç farkı diye açıklamak yetmiyor sanki. E tohumları taşıyan, döngüyü mevsimlerin ve doğanın döngüsünü de oluşturan, iklimleri de değiştiren rüzgar. O yüzden Rüzgar ismini ben koydum. Bir mucize olduğunu düşünüyorum. Her doğan bebeğin de, hayatın kendisinin zaten mucize olduğunu defalarca hepimiz deneyimliyoruz. Erkek olursa babasından, kız olursa da benden bir mahlas taşısın istemiştim. Barış şiirlerini Mavi diye imzalar. Çok da güzel şiirleri vardır eşimin. Erkek olduğunu öğrenince babasından bir şey taşısın istedim. Mavi olsun dedik. Ve Falay yani, Barış'ın soyadı. Sonsuzluk demek eski Farsçada. Mavi, Fransızca yaşamım da demek. Böyle güzel bir isim tamlaması da olsun istedim. Yani sonsuzlukta yaşamım rüzgar gibi dağılsın, essin anlamına gelsin istedim. O da su sporlarıyla ilgilenerek isminin hakkını verdi (gülüyor).
-Mavi Rüzgar'dan da dinlemek isterim; oyunculuğa nasıl karar verdin? Sporculuk hali hazırda devam ederken mi yoksa çok öncesinde alınmış bir karar mı?
Mavi Rüzgar: Ben sporu kendimi bildim bileli yapıyorum. Doğdum, bilincim açıldı ve annem beni ağlayarak yüzmeye gönderiyordu.
-Neden ağlayarak?
M.R.: Çünkü üç yaşındaki çocuk soğuk havuza girip yüzmek istemez. Ama onun için doğru olanın ne olduğunu da bilmez. O yüzden anneme bu konuda teşekkür ediyorum. Babama da yıllarca destek olduğu için, götürdüğü için teşekkür ediyorum. Oyunculuk… Ben şu an oyuncu muyum bilmiyorum ama bir hikaye anlattığıma inanıyorum. Oyunculuk bir serüven gibi. Tam olmak yok aslında. Hayatın hiçbir yerinde bir şeyin tam olmak olmadığı gibi. Bu serüvenin içindeyim, daha çok yeniyim. Bundan da gurur duyuyorum. Her zaman öğrenmeye açık olmaktan. Mehmet Ergen, hocamın sayesinde biraz şuan buradayım. O beni yıllardır tanıyor. Herhalde bende bir ışık gördü ve beni buraya davet etti. "Mavi'ciğim gel bakalım burada bir şeyler yapabilecek misin?" diye baktı. Sağ olsun kabul etti. Ama spor bir tık daha önceden başlamalı bir şey. Bu oyunculuk serüveni daha yeni, eylül ayında falan cereyan etti.
-Oğlunuzun performansını iki oyuncu olarak nasıl yorumlarsınız?
E.R.: Kötü. Olmamış (gülüyor). Daha çok tabii hepimizin olduğu gibi, yolu çok Mavi Rüzgar'ın. Henüz mesleği konusunda da zaten netleşmiş değil. Sahneye çıkmak önemli bir deneyim. Biz dramacılar, ben bir Yaratıcı Drama öğretmeniyim aynı zamanda. Hep şuna iddia ederiz; anaokulundan, kreşten, üniversitenin sonuna kadar drama dersi zorunlu olsun. Çünkü eğer drama yaparsanız birçok karakteri deneyimlersiniz. Ve günlük hayatta size müsaade edilmeyen pek çok duyguyu da deneyimlersiniz. Böylelikle günlük hayatta kötüden uzakta durursunuz. Çünkü kendi içinizdeki kötüyle sahnede karşılaşırsınız. O yüzden herkesin drama yapması çok önemli. Yani drama sadece yapanlara ve belli bir zümreye ait değildir. Bugünkü insan olmamızı sağlayan şey, yani bizim Homo Sapiens Sapiens olmamızı sağlayan şey, bizim hikaye anlatıyor olmamız. Birbirimize hikaye anlatarak birbirimizi deyim yerindeyse tavlarız ve organize oluruz. O yüzden zaten sahnede olmak çok değerli bir şey. Ama bu kadar güzel bir çatının altında, bizim tanıdığımız çok da sevdiğimiz arkadaşlarımızın, ağabeylerinin, ablalarının kanatları altında bu deneyimi elde ediyor olması onun için çok güzel. Bu sadece Mavi için değil. Keşke hepimiz drama yapabilsek. Çünkü drama yapan insan, inanın kötü bir şey yapamaz. Bugün karşılaştığımız bütün kötü olaylar, duygularını saklamak zorunda kalan insanların yaptığı eylemlerdir. Ama duygularınızla temas ederseniz onlardan korkmazsınız. O yüzden iyidir drama yapmak. Oynaması da, seyretmesi de çok önemlidir.
B.F.: Evet evet aynı fikirdeyim. Yani gelişimimiz bence de hikayeciliğe bağlı. Yani sanatsız olan toplumların da nereye gittiğini görüyoruz. İşin içinde olan insanlar olarak da daha fazla sanata ihtiyacımız olduğuna zaten inanıyoruz. Sanat alışkanlığı olan toplumların daha ileriye gittiğini, daha iyiye gittiğini, kendini çok daha kolay iyileştirebildiğini görüyoruz. O yüzden sanat olsun hep oramızda buramızda bir yerimizde değelim, değsin bize. İyidir sanat.
M.R.: Valla verilen örneklerden daha kaç fırın ekmek yemem gerektiğini anlıyorsunuzdur. Daha yolum çok uzun (gülüyor).
B.F.: Gençler bir anlık hevesle "Ben de oyuncu olacağım, ben de dizilerde oynayacağım." diyorlar. Bu dizilerin belki popüler olmasından da kaynaklı. Güzel, keyifli ama o işin biraz kreması. Yani pastanın kreması, pastanın kekinden de tat alabilmek, o yapılış aşamasından da tat alabilmek… O Mavi'nin çok güzel söylediği gibi baştan itibaren, herkesin kendine ait bir yolculuk. İnşallah güzellikler sunar hayat ona. Neyi seçerse seçsin. Biz ne yapacağız başka? Biz destekleyeceğiz, yanında olacağız.
İTİRAF ET, KORKUYORUZ BİRAZ!
E.R.: İtiraf et, korkuyoruz biraz. Evde kavga etmekten korkuyoruz (gülüyor). Barış iyi bir öğreticidir, iyi bir hocadır. Hoca olarak en büyük meziyeti sizin içinizdekiyle ilgilenir. Biz tabii birbirimizi yıllardır çalıştırıyoruz. Sonra da geçiyoruz ekranın karşısına ya da kurum tiyatrosunda olduğumuz zamanlar birbirimizi eleştirmeye başlıyoruz.
BEĞENMEYİNCE BİRBİRİMİZE SENARYO FIRLATIYORUZ!
Biz Mavi Rüzgar çok küçükken Gayrettepe'de oturuyorduk. Komşularımız kavga ediyoruz zannetmişler. Halbuki birbirimizi çalıştırıyoruz. Beğenmeyince de birbirimize senaryoyu fırlatıyoruz. Diyoruz ki "Ben seni böyle mi çalıştırdım?" Öbürümüz diyor ki, "Ama işte orada sette böyle oldu" falan.
BİRBİRİMİZİN CANINA OKUYORUZ
B.F.: Başka bir eleştirmene çok ihtiyacımız yok. Birbirimizin canına okuyoruz (gülüyor).
E.R.: Canına okuduk gerçekten 21 yıldır. O yüzden de "Bunu Mavi'yle yapabilir miyiz?" diye açıkçası endişe içindeyiz (gülüyor).
B.F.: Eşine hadi de insan evladına kıyamıyor (gülüyor).
-"İki oyuncunun aynı evde olması avantaj mıdır, dezavantaj mıdır?" diye sorarlar ya, ona yanıt gibi oldu biraz da…
E.R.: Çok büyük avantaj. Yani ben zaten kendi kendimi çok yiyen bir bireyimdir. Her şeyin en iyisi, en doğrusu olsun. Özellikle işimde "Aman işte kesinlikle ezbersiz olmaz. Bir de şurasından oynayayım, burasından bakayım. Hikayeye nasıl katkı sunabilirim? Kolektife nasıl bir artı değer üretebilirim?" diye. Barış benden de daha fazla öyle. O yüzden Mavi Rüzgar'cığım bizim aramıza gelmeye hevesli misin? Emin misin? Bak bir kere daha soruyorum.
M.R.: Eminim. Bu cevap mı bekleniyordu? Eminim (gülüyor).
-Mavi Rüzgar'a da sormak istiyorum; iki muhteşem oyuncunun oğlu olmak nasıl bir sorumluluk hissettiriyor sende?
M.R.: Tabii bir sorumluluk, bir baskı var. Benden de eğer bu yola evrileceksem onların üstüne bir şey koymam bekleniyor. Ben de bunu yapmaya çalışacağım. Yani onların öğretilerini, onların geçtiği yollardan geçip onların öğretilerini alıp verdikleri derslere bu şekilde devam etmek istiyorum. Ama nasıl bir his derseniz, çok gururlandırıcı bir his. Yani gittiğiniz kebap restoranında annenizin ve babanızın hürmetlerle karşılığı olması çok güzel bir his. Bir kere toplumun en saflığıyla, en ilkel haliyle sevildiği ve takdir edildiği anlamına gelir. Bakın bunu para satın alamaz. Bunu hak yiyerek yapamazsınız. Bunu yalandan, dolandan böyle birkaç senede de inşa edemezsiniz. Toplumun sizi takdir ediyor olması, seviyor değil, takdir ediyor olması çok gururlandırıcı bir şey.