Ece Sükan ve Sarp Bozkurt, "Dünya Varmış" filminin vizyon öncesi Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'e konuştu. Bozkurt, "Artık tutmadığına emin olduğumuz aynı filmleri çekmek mi, yoksa yeni bir şey denemek mi? Hangisi daha cesurca bilmiyorum. Ben bunun çok riskli bir seçenek olduğunu düşünmüyorum." dedi. Sükan'dan da rol arkadaşına destek geldi, "Hakikaten cesaret isteyen ve zor bir iş. Keşke çoğalsa" ifadelerini kullandı. İkili kıskançlık konusunda ise ayrı düştü; Bozkurt "Ben kıskancım ya" derken Sükan, "Bende hiç yok. Hatta o kadar yok ki biraz garip kaçıyor yani" itirafıyla ses getirdi. İşte röportajın tüm detayları…
-Öncelikle "Dünya Varmış" filminin vizyona girmesine çok az kaldı. Heyecan durumunuz nedir?
Ece Sükan: Valla ben çok heyecanlıyım açıkçası. Böyle bir sinema filminde yer almak benim için çok çok keyifliydi. Gerçekten çok etkileyici oldu; görsel efektleriyle, oyuncu kadrosuyla, renkleriyle, ışığıyla, diyaloglarıyla, her şeyiyle bence çok doyurucu ve komik, güzel bir film diye düşünüyorum.
-"Dünya Varmış" ne anlatıyor, derdi ne?
Sarp Bozkurt: Dünyanın sonu geliyor ve yeni medeniyeti kurmak için birkaç tane insanı bir otele kapatıyorlar ve buradan yeni medeniyeti başlatıyorlar. Bizim kahramanlarımız da içeri girince burada geçmişleriyle yüzleştiriliyorlar. Buradan da normal bir yerde olmadığımızı anlıyoruz ve sonra da olaylar gelişiyor. Devamını anlatamam (gülüyor).
Ece Sükan: Bence filmin katmanları var. Biraz bilim kurgu ama aslında günümüzde geçiyor. Orada dönen bir olay var ama aslında başka bir durum var. Doğal olarak da metaforlar var.
-Ülkemizde pek denenmemiş, sizi de görmeye alışık olmadığımız bir tür; ilk senaryo geldiğinde ne düşündünüz, sizi kabul etmeye iten sebep ne oldu?
E.S.: Engin Altan (Düzyatan) bana yollamıştı senaryoyu. Anında, hiç durmadan sürüklenerek okudum. Bence zaten o çok büyük bir gösterge. İnanılmaz güldüm, bayıldım ve hemen geri aradım. "Çok sevdim hikayeyi" dedim. Sonra işte hep beraber buluştuk ve öyle başladı. İlk hissiyat çok önemlidir ya zaten her şeyde, ben "İçinde olmak isteyeceğim bir iş" dedim.
S.B.: Filmde en büyük karakter dönüşümünü Ece'nin canlandırdığı İz'de görüyoruz bu arada. Bu arada böyle konuşuyorum da yazdığım için. Bunu yazarken çünkü İz karakteri çok canımı çektirmişti. Bu kadar değişmiyordu, sonra Ece olduğunu öğrenince "İz'e bir şeyler yapmamız lazım" dedik (gülüyorlar). Hikayesini en net şekilde izleyeceğimiz bir karakterdi. Bunu bütün karakterlere yapmaya çalıştık ama hiçbirinin çizgisi bu kadar kalın olmadığı için hepsini bu kadar iyi becerebildiğimi düşünmüyorum yazarken. Ama İz'de bunu çok net yaşadım.
E.S.: O yüzden ben de çok sevdim karakteri zaten. Çünkü güzel bir dönüşümü ve değişimi vardı. O da tabii ki bir oyuncu için zevkli bir şey.
İNSANLAR ARTIK BUNLARI GÖRMEK İSTEMİYOR
-"Yenilikçi filmler gelmesi umut verici", "Türkiye'de değişik yapımlara fırsat vermek desteklemek lazım", "Ayyy nihayet Türkiye'de de böyle işler çıkıyooor be nihayet" tarzında yorumlar gördüm sosyal medyada. Biz dramı, komediyi, aşkı iyi yapan bir toplumuz ama bilim kurgu gibi tarzlarda biraz eksiğiz. Bu konuda bir oyuncu olarak ne düşünüyorsunuz? Sizce nasıl bir yol izlenmeli bundan sonrasında?
E.S.: Aslında hakikaten cesaret isteyen ve zor bir iş. Bu distopyalar dünyada da bence zor işler aslında. Bunu hem macera hem komedi olarak ele alıp böyle bir janra yaratmak bence çok zekice ve çok akıllıca. O yüzden tabii ki de keşke çoğalsa.
S.B.: İlla ki cesaret gerektiren bir şey çünkü formüllere uymuyor. Hep formül üstünden ilerliyor bayadır sinema, bu formüllerle de sinemayı öldürdük hep birlikte. O yüzden hangisinin daha cesurca olduğuna karar veremiyorum. Artık tutmadığına emin olduğumuz aynı filmleri çekmek mi, yoksa yeni bir şey denemek mi? Hangisi daha cesurca bilmiyorum. Ben bunun çok riskli bir seçenek olduğunu düşünmüyorum. Sürekli aynı şakaların yapıldığı benim de 47 tane içinde bulunduğum aynı filmlerden yapmak bence daha riskli artık. Çünkü insanlar bunları görmek galiba istemiyorlar, sinemalardaki sayılardan bunu anlıyoruz. Ve aslında bayadır sinema filmi yapılmıyor.
E.S.: Dijitale yapılıyor değil mi?
S.B.: Evet, aynen öyle.
E.S.: O kadar kilitlenmişiz ki artık dijitale ya sinema filmi diye bir şey var. Bu ayrı bir mecra, esas mecra, olayların başladığı yere dönmek… Esas bence burası çok önemli.
S.B.: Ve ilk baştan beri planlarken aslında hep bunu düşünmüştük. Bu bir sinema filmi, sinemada izlenecek bir film olarak tasarlamıştık ilk başta başlarken görselini. Her gün sesine, müziğine, rengine girdiğim için bunu çok net bir şekilde söyleyebilirim ki bu film sinema filmi.
-Dünyanın sonu deyince herkes bir kendisini düşünmüş, yerine koymuştur muhakkak. Bugün son gününüz deseler; ne yapar ve kime ne söylerdiniz?
E.S.: Tüm sevdiklerim olsun; bir gün batımında, deniz kenarında baya eğlenelim yani. Partileyelim gibi bir şey geldi aklıma.
S.B.: Ben de ailemle olmak isterdim. "Güzeldi be" falan demek isterdim (gülüyor). "Var mı kalbini kırdığım falan" en son onu bir sorardım. Ama ben yine de itiraf edeceğim bir şey varsa edemem gibi. Ya devam ediyorsa? Ya devamı varsa? O riski alamam gibi (gülüyor).
E.S.: Ne olur ne olmaz (gülüyor).
-Hep son konuştuk. En son ne zaman "Oh be, dünya varmış!" dediniz?
E.S.: Valla onu günlük diyorum ben aslında. Yoğun bir günün ardından eve geldikten sonra ya da şöyle bir balkona çıktıktan sonra "Oh be" dediğim çok an oluyor yani. O güzelliği görmeye daha odaklı bir insan olduğum için ufak tefek şeylerden sonra da "Oh be dünya varmış" gibi bir hissiyat geliyor.
S.B.: Ben de en son filmin görsel efektlerini bekliyordum, onlar gelmemişti. Bu sabah onlar geldi, "Oh be dünya varmış" dedim (gülüyor).
E.S.: Küçük şeylerden mutlu olabiliyoruz.
-"Benim tüm dünyam budur, huzurum budur" dediğiniz o an ve o yer ne zaman, neresidir?
E.S.: Ben evimde huzurluyumdur genelde. Orası böyle bir kale gibi olduğu için kendi içimde yani. Evin içinde huzurluyumdur.
S.B.: Mangal. En huzur bulduğum yer (gülüyor). Ateşi izlemeyi, ona odun veya kömür atmayı çok seviyorum.
UMUT İNSANIN BENZİNİ
-Her şeye rağmen sizce bir umut her zaman var mı? Mucizelere inanır mısınız?
E.S.: Tabii ki.
S.B.: Var tabii ki. Umudun olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. Umut uğruna dönüyor dünya. Her gün başka bir şey için umut ediyorsun.
E.S.: En kötü yarın bir şey olacak bir şey yapacaksın diye.
S.B.: En temel olarak ölmeyeyim diye umut ediyorsun. Yarın da yaşayayım diye umut ediyorsun.
E.S.: İnsanın benzini gibi bir şey bence o, değil mi?
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
S.B.: Benim için hayal kurma. Hayal kurmayı çıkarırsam bittim yani.
E.S.: Doğru, ben de katılıyorum. Umut, hayal kurma. Bir de sevgi ekleyeyim yani. Bu duyguları, bu hisleri çıkarırsan hiçbir şey kalmaz.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
S.B.: Yavaş olduğum benim. Herhangi bir şey yaparken.
E.S.: Ben de çok yavaşım. Biz aynı kişi miyiz? (gülüyor).
S.B.: Benim hiç acelem yok hayatta çünkü mesela. Ne olacak yani?
AŞIRI GAMSIZIM
-Gamsızlık var mı?
S.B.: Aşırı. Aşırı gamsızlık var.
E.S.: Ben gamlıyımdır bide yani. Orada aslında kendimle de mücadele ediyorum yani çok işim var, yapmam lazım ama fiziksel olarak yetiştiremediğim şeyler oluyor.
S.B.: Yani 35 yıl bir şey beklediyse 2 gün daha bekler yani. Hayatta neyin bu kadar acelesi olabilir ki? (gülüyor).
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
E.S.: Düşüncede takıntılarım olabiliyor yani bir şey şöyle mi olsaydı böyle mi olsaydı gibi bir şeye tutuluyorum bazen. Şimdi artık onu baya bir azalttım.
S.B.: Çok klasik bir şey var. Oturduğumdan beri buraya ayağım şu çizgide (yeri gösteriyor) devam etsin diye mesela dikkat ediyorum.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
E.S.: Ben yemek seçmem ya. Ben baya iştahlıyımdır da yerim.
S.B.: Ya bir şeye alerjim olduğunu ben buldum. Ahtapota alerjim varmış benim. Yiyemiyorum ve üzüldüğüm de bir şey seviyorum çünkü. Bazen kötü olmayı göze alarak yiyorum ama onu yiyemiyorum yani. Artık bir önceki hayatımda ahtapot mu öldürdü beni ne yaptı bilmiyorum ama bir şey var yani (gülüyor).
-Kıskanç biri misiniz?
S.B.: Kişiye göre değişir.
E.S.: Yok ben değilim ya. Hele ilişkide falan hiç öyle değilim.
S.B.: Ben ilişkide kıskancım ya.
E.S.: Sıfır sıfır. İlişkide bende hele hiç yok. Hatta o kadar yok ki biraz garip kaçıyor yani.