Fena bölündük, hem de çok fena... Üstelik sadece siyasette değil, her alanda...
Bu ülkeyi siyasi kutuplaşmaya doğru koşar adım yaklaştırmayı seçim yatırımı olarak gören, farklı düşünene düşmanlık besleyen herkes aslında kendi sonunu hazırladığının farkında mı acaba?
Deprem oluyor, deprem profesörleri bilimi bırakıp siyaset yarıştırıyor. Futbol takımları bile laik, muhafazakar hatta FETÖ'cü diye sınıflandırılıyor. Sıradan olması gereken bir yolsuzluk davası bile adaletin elinden alınıp, siyasi menfaate devşirilmeye çalışılıyor. Savunma sanayiindeki büyük hamleler dahi muhalif siyasetin baltalamasına muhatap kalıyor. Sanat ve şov dünyası, farklı siyasi eğilimlerin dümen suyunda bir o yana bir bu yana savrulurken; vatandaş, sanatçının sanatından ziyade siyasi görüşüne göre tercihini kullanıyor.
Böylesine kritik bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Artık taş üstüne taş koyma zamanıdır" sözünü son derece önemli, anlamlı ve yerinde buluyorum. Deprem bir beka sorunu haline dönüşmüşken, bu iş siyasi çekişmelerin aşındırıcı etkisine maruz bırakılamaz. Dört bir yanımız üçüncü dünya savaşı tehlikesiyle çevriliyken, safları sıklaştırıp yekpare olmak yerine siyaset koşusunda birbirimizi çelmelemekle zaman harcayamayız.
Güneydoğu'ya hakim olmaya başlayan barış ve huzur ikliminin tüm ülkenin havasına yayılıp tomurcuklar vermesine zemin hazırlamalıyız.
Hepimizi fena halde yoran siyaset artık bu ülkenin lüksüdür. Ya taş üstüne taş koyacağız, ya omuz üzerinde baş kalmamasına razı olacağız.
HİÇ OLMADI İRFAN KARDEŞİM!
Gaziantep maçından sonra Fenerbahçe'nin genç kalecisi İrfancan Eğribayat ile rakibi Ndiaye arasında sert bir tartışma ve itiş kakış yaşandı. Olabilir, bunlar futbolun içinde her zaman olan şeyler. Ama olmaması gereken, İrfancan'ın maç sonu yaptığı açıklamaydı. Karşılaşma boyunca sürekli küfür yediğini söyleyen genç kaleci söze "Oysa biz depremde Gaziantep'e yardım etmiştik" diye başlayınca bir çuval inciri berbat etti. Doğal olarak ondan sonra söylediklerinin hiçbir anlamı ve önemi kalmadı.