SİNEM'İ ÇOK SEVERİM, PARTNERLİĞİ ÇOK ÖZELDİ
-Konusu açılmışken sorayım, Sinem Kobal ile partnerlik nasıldı?
Ya Sinem'i çok severim zaten. Benim de partner olarak ilk başta inanılmaz böyle konfor alanımı rahatlatan, ilk başta kamera karşısına geçtiğimde çok iyi oyunculuk anlamında da alışverişimin olduğu bir partnerdi. Bir yandan da benim ilk tecrübemde bu kadar böyle tecrübeli isimlerle beraber olmak... İşte Zuhal Topal, Hakan Altıner vesaire bir sürü çok önemli isimler vardı. Onlarla aynı projede olmak bir yandan da okul gibiydi. Sinem'le de böyle karşılıklı tecrübe etmek ilk işte benim için çok özel bir şey oldu tabii ki.
SELENA ZAMANI BABALARDAN ÇOK ŞİKAYET ALIYORDUM!
-Hala izlenip bu kadar seviliyor olmasının sırrı ne sence?
Yani dönemle alakalı birazcık ve o kimya da çok iyi tuttuğu için… Yani muadilleri vardı aslında işte Sihirli Annem vesaire daha böyle direkt çocuklara yönelik işti ama bizimki dediğim gibi yediden yetmişe derler ya, hakikaten böyle izleyici kitlesi daha geniş olan bir iş oldu. İzlerken çocuklarla beraber aileler de severek izliyorlardı. Dışarı çıktığımda o zaman hatırlıyorum şikayet de alıyordum. Şundan dolayı; işte "Hafta sonları maç izleyemiyorum" deyip genelde hani babalar çok böyle bir hayıflanıyordu ama "Artık biz de alıştık sizsiz yapamıyoruz" falan diyorlardı. Bir de söylemeden olmaz. Gani Müjde'nin kalemi ekibi Tükenmez Kalem, yapımcımız Süreç Film. Hepsinin üstüne titreyerek zaten çalıştığı bir projeydi. Bunların hepsi bir bütün olarak böyle birleştiğinde, oyuncu kadrosu falan böyle aile gibiydik. Öyle olmuştuk zaten. Hala görüşüyorum. Birçok ekipten arkadaşlarımla da görüşüyorum. Bunların hepsinin etken olduğunu düşünüyorum. O yüzden biraz önce sohbetin başında da dediğim gibi, böyle olacağını hissettiğim bir iş olursa tekrardan isterim.
SELENA'DA KENDİSİNE NEDEN DUBLAJ YAPILIYORDU?
-Selena dizisinin özelinde sana dair merak ettiğim şey, seni neden bir başkasının seslendirdiği olmuştur hep. Sebebi neydi bunun?
Ya bu devamlı yıllardır soruluyor. Madem şarkıcısın da şöyle de… Ya arkadaş, yani dönem şöyle bir dönem. Özcan Deniz de hani Türkiye'nin en iyi seslerinden birisi. Özcan Deniz'e de zamanında dublaj yapılıyordu.Bir yandan şimdi 18 yaşında işe başlamışım. Zaten hala biraz böyle hızlı konuşuyorum. Dikkat etmeye çalışıyorum. Yıllardır artık biraz daha oturdu. Ama o yaşta biraz daha böyle artikülasyon olarak daha böyle hızlı konuşuyorum. Hem edebiyat öğretmenini oynuyorsun hem de yaş olarak daha oturaklı bir ses olmasını istiyorlardı. Dublajla başladı, dublajla devam etti. Bir de o zaman zaten birçok iş dublajlıydı. Sesli çekime sonradan 2010'lardan sonra daha çok olmaya başladı.
-Ama senden başka var mıydı dublaj yapılan dizide?
Benden başka yoktu. Arada oluyordu ama benim öyle başlayıp devam ettiği için sonradan sesliye de geçilmedi. Ve dediğim gibi hani edebiyat öğretmeni vs. o durumdan dolayı öyle başladı. Daha oturaklı bir ses olsun istemişlerdi yapımcılarımız. Sonraki işlerimde, televizyon filmlerinde vs. hepsinde artık zaten sesli çekim oluyor, olmak zorunda. Dublaj yaptığımda da kendime dublaj yaptım. Gidip bazı sahnelerde işte uçak geçiyor, şu oluyor bu oluyor çekmek zorunda kalıyoruz. Gidip kendime dublajla geçirdik.
-Bir set anısı varsa dinlemek isterim…
Galata'da çekimdeyiz. İşte Selena karakterinin kafeteryası açılmıştı. Bir silahla vurulma sahnesi var. İki girişi var tamam mı? Biz şimdi sokağa falan boşalttılar. Ben alttan böyle koşturuyorum. Kurşunun önüne atlıyorum. Ben vuruluyorum. Orada da bir takozlarda da vurup silah sesi çıkartıyorlar efektif olarak orada. Bir yandan da sokağı tutmaya çalışıyorlar. Prova yapıldı o oldu bu oldu derken kamera kayıt. Ben alttan başladım koşmaya. Kurşunun önüne, Sinem'in önüne atlayıp kurşunu ben göğüsleyeceğim. Tak vurdular. Ben aldım kurşunu. "Allah" diye bir ses geldi. Bir tane teyze oradan tutmamışlar. Kendi vuruldum zannedip… Bizde şimdi akıyor ya, böyle ne oluyor anlamıyorum. "Allah" diye ses. "İmdat" falan diye böyle bir garip. Sonra "Kestik" dendi, herkes sonra teyzeye doğru koşmaya başladı (gülüyor). Kadın böyle üstüne bakıyor. "Abla" dedik "Sakin, vurulmadın" falan. Ya bir gülme krizi tuttu bizi. Böyle bir şey yok. Aklıma şimdi bu geldi. İnanılmazdı.
Çok anı var ya. Dışarıda olduğu için çekim yapamıyorduk zaten çoğu zaman. Parklarda devamlı sağ olsun sevenleri ilgiyi çok iyi gösteriyorlardı. Okulda mesela hafta sonu zaten yapmak zorundaydık. Sarıyer'de bir okulda çekiyoruz. İnanılmaz anılar yani. Sokakta zaten çekim yapmak bizim için imkansız bir şeydi.
-Biraz da müzik konuşalım… Son dönemde bir rap furyası var. Müzik dinleme zevkimiz değişti sanki biraz. Katılıyor musun?
Değişti. Yani çok değişti hem de. Bu bir dönem diye düşünüyorum. O kadar hızlı tüketime girdi ki olaylar... İlk ben müzikal yolculuğuma çıktığımda ilk albümü çıkarttığımda bir klip çekmek için altı ay falan beklerdik. Single mesela bir altı ay gibi bir süre vardı. Yapımcımızla konuşuyoruz, "Hemen öteki klibi de çeksek mi?" diyordum, "Daha dur iki ay oldu şeyi çekeli. Onun bir yürümesi gitmesi lazım." vs diyordu, zamana bırakıyorduk. Şu an ayda bir, iki haftada bir falan şarkı çıkartıyorlar. Ve bu hızlı tüketim de bütün işlere yansıyor. Tabii ki çok fazla üstlerine titremeden hemen direkt karşılığını da alan bir kitle yarattıkları için, hemen şarkıyı çıkartıp çok fazla üstünde çalışmıyorlar ve bu bir sürü şeyi etkiliyor. Kötü soundlarla hep aynı. Çoğu şarkıcıda şey var mesela biliyorsun zaten, devamlı aynı. Sanki sözler değişiyor. Ritim devamlı aynı. Aynı şarkının üstüne böyle farklı farklı varyasyonlarla işler çıkıyor. Bu etkiliyor tabii ki. Ama dediğim gibi ben bir dönem gibi düşünüyorum bu durumu. Piyasa şu an değişik bir halde. Ama bu değişecek diye düşünüyorum.
-"Ay bu da mı şarkı çıkardı" ya da "bu da mı ünlü oldu" dediğin bir isim oldu mu son zamanda?
Olmuyor. Yani oluyor da yani ne diyeyim şimdi? Yalan da söyleyemiyorum (gülüyor). Yok, herkes her şeyi yapmakta özgür tabii ki. Ama neyi nasıl yaptığı bence önemli olan.
SAMAN ALEVİ GİBİ PROJELER SEVİLİYOR!
-Hızlı parlayıp hızlı sönen isimler gördük ama...
Evet, bir sürü isim var, bir anda yıkılıyor ortalık. Herkes onun şarkılarını konuşuyor, yıkılmış ortalık yani. Nereye gitsen dinliyorsun vs. ama şu an duyulmuyor. Kalıcı işler yapmak önemli olan, ben de elimden geldiği kadar hep onun üzerine çalışıyorum. Mesela hala eski şarkılarımı duyuyorum; arabada, radyoda veya başka bir yerde. Bu beni çok mutlu ediyor. İlk albümden şarkılar duyuyorum hala, üstünden geçmiş 12-13 sene. Bunları hala duymak beni de çok motive ediyor. Kalıcı işler yapmak için özen gösteriyorum. Ama şu an böyle kalıcı işler değil, daha çok böyle saman alevi gibi olan projeler ön plana çıkıyor, dinleniyor, seviliyor, biraz sonra unutuluyor gibi bir durum oluyor. Dönem değişecek diye düşünüyorum ama.
-Yeter'i müzikseverlerle buluşturdun en son, nasıl dönüşler aldın?
Güzel, 90'lar tadındaydı zaten, tadında bir iş oldu. Ben ilk başta yazarken de böyle isteyerek yapmıştım aslında. Şarkının sonra proje aşamasında prodüktörüm Volga Tamöz ve Gülsen Karatoprak, onlarla beraber üstüne çalıştığımızda, o ruhu da bozmadan öyle bir çıkartalım istemiştik. Sonrasında birkaç değiştirmek istediğimiz yerleri de beraber bir kaleme aldık. Dönüşler çok güzel. O böyle eskiyi, o özlemi isteyenler... Çok böyle keyifle dinlediklerini ilk çıktığından beri söylüyorlar. Görüyorum yorumları. O yüzden içime çok sinen bir iş oldu.
-Var mı yakın zamanda yeni projeler?
Var, kısmetse bir albüm olacak. Daha böyle akustik ağırlıklı diye düşünüyoruz. Tam böyle tarih olarak hani şu tarih diyemeyeceğim ama çalışmalara başladık. Ben onların demosunu yaptım. Bütün sözlerin, müziğin bana ait olduğu 10 şarkılık bir akustik proje düşünüyoruz.
-"Çok enteresan bir anda aklıma geldi ve yazdım" dediğin bir şarkı oldu mu?
"Yeter" öyle bir dönemimdeydi zaten. Böyle bir o buhran dönemi. Şarkının hikayesi de içindeki sözler de zaten bunu barındırıyor. Sadece birisine odaklı değil. Artık hani o "Allah'ım hani bu da mı gol değil, bu da mı olmadı? Şimdi ne yapayım? Tekrar birisiyle tanışacaksın. Yeter artık" hissiyatıyla yazdığım bir şarkıydı. Yani her şarkının farklı farklı hikayesi tabii ki var. O yaşanmışlıklar tabii bunu çok besliyor. Etrafımdaki gözlemlediğim, yaşadığım tecrübeler de bunu etkiliyor. Elimden geldiği kadar herkesten bir parça olmasını istediğim sözler yazmaya gayret ediyorum.
-Peki hiç "Kalbimi kırdı ama şarkıya malzeme çıktı" dediğin biri oldu mu?
Oldu. Yani aslında bu benim yazdığım da bir şey değil. Ama benim yaşadığım bir acının üstüne diyeyim, travmamın artık üstüne Sıla'nın yazdığı ilk şarkım, hatta herkese merhaba dediğim, "Hadi oradan çıkışlar sağdan" benim yaşadığım bir şeyin üzerine Sıla'yla paylaştıktan sonra Sıla'nın o hikayenin üzerine yazdığı bir şeydi. İtiraf diyorsan bunu itiraf edebilirim.
SURVIVOR AKLIMDA YOKTU, ACUN ILICALI 'KENDİNE GÜVENİYORSAN GEL' DEDİ
-Son olarak da Survivor'dan biraz bahsedelim… Senin hayalinde olan bir şey miydi Survivor'a katılmak, teklif gelince mi değerlendirmeyi düşündün?
Bu benim aklımda olan bir şey değildi. Yine bir projem, single'ım çıkacaktı. O zaman "3 Adam" programında konuk olmak için biz konuşmuştuk. Akabinde direkt telefon geldi ve Acun (Ilıcalı) ağabey görüşmek istediğini söylemiş menajerime. Direkt anladım zaten tahmin ettim tabii ki başka çok fazla proje olmadığı için. Ve çok yakın zaman vardı, 1,5-2 ay sonra başlayacaktı Survivor. Herkes biliyor zaten ama ben izlemiyordum açıkçası çok fazla. Herkes gibi tabii ki bakıyordum, biliyordum ama çok böyle takip ettiğim bir proje değildi. Kendi işlerimin de yoğun olan bir dönemiydi. Bir anda görüşmeye gittik. Ben düşünmediğimi belirttim. Sonrasında Acun ağabeyle böyle uzun süren bir konuşmamız gerçekleşti. Ve işin özü aslında şunu anlattı, birçok böyle örneklerle de beraber, "Bizim yaptığımız iş de birazcık bu. Evet, şu an seninle burada konuşuyoruz. Sabaha kadar sohbet ederiz. Ben bir sürü şarkı çıkartabilirim. Bir sürü dizide, filmde oynayabilirim. Herkesin aklında bir yer ediniyoruz bir şekilde yaptığımız işlerle. Ama orada çok şeffaf bir şekilde gözüküyorsun." O da biraz böyle iddialaşmaya geldi. Hani dedi ki, "Burada kendine güveniyorsan gel" falan oldu artık olay. Benim hiç tecrübe etmediğim de bir şey. Çok şeffaf bir şekilde gözüküyorsun orada. Ve çok da riskli aslında. Mesela açsın, ondan sonra delirdin. Asla normalde söylemeyeceğim bir şey söyledin belki. Veya atıyorum yapmayacağın bir şey yapacaksın. Çünkü kafayı böyle sıyıracak hallere böyle geldiğin dönemler oluyor. Mesela çok sabırlı bir adamımdır ama orada bu kadar sabırlı olduğumu bilmiyordum, oraya gittikten sonra fark ettim. Döndükten sonra da Acun ağabeyle konuştuğumuz şey biraz gerçekleşti. İnsanların Gökhan Keser'den ziyade o Gökhan'ı tanıyıp anladıklarını fark ettim. Hala dışarıda sağ olsun sevenler bir yere gittiğimde veya sahnemde konserimde orada burada, oradaki o Gökhan'ı bilip görüp de o tanıyarak yaklaştıklarını görüyorum. Çünkü sanki yıllardır o evin çocuğuymuş gibiyim. Öyle yaklaşıyorlar. O çok değişik oldu. Öyle bir durum yaşadık. Aklımda olmayan bir şeydi. Ama Acun ağabeyin ikna edemeyeceği kimse zaten yok. İyi ki de gidip onu tecrübe etmişim diyorum yani.
GİTMEK İSTEMİYORDUM, FALCIYA BİLE SORDUM!
-Survivor'a giden konuklarıma genelde sorarım, "Neden Survivor'a gitmek istedin, seni cezbeden neydi? Daha çok şöhret, daha çok para, hayatta kalma duygunu öğrenme mi?" diye. Ama senin durumun bambaşkaymış…
Ben giderken hiç para bile konuşmadık. Öyle söyleyeyim. Bu parayla alakalı olan bir durum değildi. Korkarak da aslında gittim. Çünkü bilmiyorsun. E titiz bir adamım vesaire. Orada şimdi ne yapacağım? Ne edeceğim? Onları daha çok düşünüyorum. Aklımda olmayan zaten gitmek istemiyordum açıkçası. Ve sonra bir anda… Ya falcılara mı gitmedim? (gülüyor). Ne yapayım falan artık oralara geldik. Devamlı telefon geliyor. Karar verdiniz mi? Gelecek misin, gelmeyecek misin? Bilmiyorum ki. Karar veremiyordum. En son artık "Tamam" dedim, "Geliyorum."