"Hayatla Barış" filminin başrol oyuncusu Taner Ölmez, Sabah TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. Çekim sürecinde çok fazla hırpalandığını anlatan Ölmez, "Çok yoruldum. Bazen umutsuzluğa kapıldım." dedi. Kanedyenlerle ilk yürümeye başladığında ertesi gün ellerini açamadığını belirten oyuncu, "Parmaklarım kaskatı kaldı. İki gün sonra tekrar başladım antrenmanlara, bu sefer de omzum tutuldu ağrıdı. Yani hiç çalışmayan kas gruplarım çalıştı. Fiziksel anlamda beni inanılmaz derecede zorladı" ifadelerini kullandı. Özel hayatıyla ilgili de konuşan Taner Ölmez, baba olduktan sonra değişen hayatıyla ilgili samimi itiraflarda bulundu. İşte tüm detaylar…
-"Hayatla Barış" filmi vizyona giriyor. Öncelikle heyecanlı mısınız?
Delicesine heyecanlıyım. Durup durup aklıma geliyor ve kalp atışım hızlanıyor. Bir an önce seyirciyle buluşsun istiyorum ve tepkileri merak ediyorum açıkçası. Zor ama güzel ve özel bir projeydi. Umarım hakkını vermişizdir.
SÜREÇ BENİ ÇOK HIRPALADI, ÇOK YORULDUM, BAZEN UMUTSUZLUĞA KAPILDIM
-Barış Telli'nin hayatını oynamak için teklif size nasıl geldi? İlk teklif geldiğinde ne düşündünüz?
Özel bir projeydi bu. Böyle bir projenin gelmesi beni mutlu etti açıkçası. Bir sene önce geldi proje. Biz bu süreçte artısıyla eksisiyle oturduk, masa başı çalışması yaptık. Senaryoda bazı değişikliklere gittik. Bu değişiklikler daha hayırlı oldu. Sonrasında ben fiziksel olarak antrenmanlara başladım. Bu süreç beni çok fazla hırpaladı, çok yoruldum. Bazen umutsuzluğa kapıldım.
FİZİKSEL ANLAMDA BENİ İNANILMAZ ZORLADI
-Yapamam, başaramam diye mi?
O kadar zor ki fiziksel olarak. Tek ayakla futbol oynamak, kanedyenlerle yaşamak. Farklı farklı zorlukları var. Kanedyenlerle ilk yürümeye başladığımda ertesi gün ellerimi açamadım. Parmaklarım kaskatı kaldı. İki gün sonra tekrar başladım antrenmanlara, bu sefer de omzum tutuldu ağrıdı. Yani hiç çalışmayan kas gruplarım çalıştı. Fiziksel anlamda beni inanılmaz derecede zorladı. Bir de bununla sadece yürümek de değil. Benim kanedyenlerle artık koşmam, topla birlikte ilerlemem gerekiyordu. Çalım atmam gerekiyordu, şut çekmem gerekiyordu, mücadele etmem gerekiyordu ve bunları yeşil sahada yapmam gerekiyordu. Profesyonel futbolcularının çıktığı, Süper Lig takımlarının çıktığı sahalarda oynadık. O zeminlerde oynadık. Çok uzun saatler çalıştık.
O OLMASAYDI YAPAMAZDIM
-O hazırlık süreci ne kadar sürdü?
Ben yaklaşık 2,5 ay Barış ile antrenman yaptım sahada. O olmasaydı yapamazdım. A'dan Z'ye kadar her şeyi o bana alıştırdı, o bana öğretti. Nerede gücü vermem gerektiğini, nereyi sıkmamam kasmamam gerektiğini. Vücudumda nasıl dengeyi sağlamam, şut attığımda asında o şutu nereden çıkartmam gerektiğini gibi bir sürü detay var. Çok zordu açıkçası ya. İşin psikolojisi de zor. Aslında bazen bakarsan fizikten daha fazla işin psikolojik kısmı, mental kısmı ağır geliyor. Orada benim büyük şansım Barış'ın olması ve Barış'ın çevresindeki o Ampute Milli Takımı'ndaki futbol oynadığı arkadaşlarının olması, onlarla birlikte geçirdiğim vakitlerde rahatladım açıkçası. Beni oyuna çok çabuk dahil ettiler. Barış'ı çok sevdikleri için dolayısıyla ben de bundan faydalandım. Hemen aralarına aldılar, hemen oyuna dahil ettiler, hemen şakalaşmaya başladılar. Bir yerden sonra ben de onlar gibi görünmeye, onlar gibi bakmaya başladım. Artık bir farkımız yoktu. Beraber oturup sette muhabbet ediyorduk.
-Şu çok güzel; genelde bu tarz biyografi filmlerini o kişi öldükten sonra izleriz. Değeri sonradan bilinir o insanların. Siz bu konuda şanslısınız, Barış ile birlikte o çalışıyor olmanız epey avantaj…
Evet kesinlikle. Oynadığım kişi karşımda, gözlerimin içine bakıyordu. Direkt notumu o veriyordu yani.
-Barış Telli'yi tanıyor muydunuz?
Gıyaben tanıyordum. Avrupa şampiyonu oldukları dönemde takip etmiştim ama birebir karşılaşmışlığım, tanışıklığım yoktu. Filmin masabaşı çalışmalarında tanıştık, sahada kaynaştık.
ANNE VE BABASINI GÖRÜNCE ÇOK ETKİLENDİM
-Barış'ın hayatıyla ilgili yaptığınız araştırmalar sonrasında sizi en çok şaşırtan ne oldu?
O kadar çok şey var ki Barış'ın hayatında beni etkileyecek… Ama ben en çok ailesini görünce etkilendim. Anne ve babasını görünce hayran kaldım. Çok güzel insanlardı. Barış'ın bugüne gelmesinin ve başarılı olmasının sebebi ailesinin o naifliği bence. Aynı ailesine benzemiş o da, naif bir birey olmuş.
FUTBOL SAHNELERİ ÇOK ZORDU
-Projenin zorluğundan bahsettiniz. Peki, set sürecinde en zorlandığınız sahne hangisi oldu?
Bende tamamıyla futbol sahneleri. Ekstra zordu, çok zordu. Profesyonel futbolcular ile oynadım ben. Ben onların arasında tektim yani. Yabancılarla da oynadım bu arada. Brezilya Milli Takımı geldi, onlarla maç yaptım. Bu adamlar kendi liglerinde oynuyorlar, ülkelerini temsil ediyorlar, çok da yetenekliler ve kanedyenler üzerinde uçuyorlar. Onlar da bana yardımcı oldu. Orada da işte o yüksek nabızla çalışırken, aradaki dinlenmelerde kendi kendime kaldığım anlarda umutsuzluğa bazen kapıldığım oluyordu. Yönetmenimiz de bu arada beni Barış gibi ayağa kaldırdı. O da çok inandı hikayeye. Bana çok inandı, bize çok inandı. Onun olması da benim için çok büyük bir şanstı.
CİDDİ BİR SAKATLIK YAŞADIM, ÇOK KÖTÜ GÜNLER GEÇİRDİM
-Daha önce futbol oynamış mıydınız diye soracağım ama aslında hiç aynı şey değil…
Yine de futbol hala oynuyor olsaydım, o antrenmana o fizik gücüne sahip olsaydım işim daha kolay olabilirdi. Ama ben uzun yıllar önce futbolu bırakmıştım çünkü üniversitede oynadığım bir maçta bir sakatlık yaşadım. Ciddi bir sakatlıktı. Sol ayağımın bağlarını esnettim, koparttım. Çok kötü günler geçirdim. O günden sonra da pişmanlık oldu benim için artık hiç, sahaya çağıranlara "Böyle böyle bir şey yaşadım, bu ayağım güçsüz, gelemem. Bir daha aynı şeyleri yaşamak istemiyorum" dedim. O günden sonra da uzun yıllar sahaya çıkmadım, hiç topa vurmadım. Ta ki bu işe kadar. Bu işte de sol ayağımı kullanmam gerekiyordu.
-Sakat olan değil mi?
Evet. O yüzden ayrı korkularım vardı. Bazen eve gittiğim zaman böyle sanki ayağıma elektrik veriliyormuş gibi bir şey hissediyordum. Ayağımda telefon titriyormuş gibi böyle. Garip bir akım hissediyordum, tarif edemiyorum ne olduğunu ama fizik tedaviye gidip tedavi olmam gereken şeylerdi. Ama benim onu düşünce yoluyla geçirmem gerekiyordu çünkü ertesi gün çekmem gereken maç bloğum vardı.
-Sakatlığa kadar olan süreçte futbolla profesyonel olarak mı ilgileniyordunuz peki?
Hayır asla. Sadece çok sevdiğim için futbolu, haftada bir değil üç kere dört kere oynuyorduk. Baya aktiftik yani.
O DEFTERİ KOMPLE KAPATTIM
-Şu anda gidiyor musunuz peki halı saha maçlarına?
Hayır, o günden sonra bir daha asla. Komple kapattım defteri. O günden sonra bir daha hiç gitmedim. Ta ki bu filme kadar.
ARTIK BABA GİBİ OYNAYABİLİRİM
-Bundan sonra gider misiniz?
Artık bilmiyorum. Böyle bir ortamım da kalmadı. Kimsenin aklına gelmiyorum yani (gülüyor). Kimse beni arayıp çağırmıyor. Ama herhalde ufak ufak ısınıp defansta başlayabilirim. O zamanlar ilerlemiştim forvete geçmiştim sakatlığı forvette yaşadım çok koşuyordum. Şimdi artık böyle baba da oldum, biraz babaymış gibi oynayabilirim (gülüyor). Arada kaleye geçebilirim ya da hakemlik yapabilirim.
-Karakteri oynarken hayata karşı neleri sorguladınız?
Bu filmde o kadar çok sorgulayacak şey vardı ki hayatta. Bir kere karşımda öyle bir kalabalık vardı ki… İki tane futbol takımı birbiriyle maç yapıyor ve ampute. Yani kalecilerin kolları, futbolcuların ayakları yok. Ve inanılmaz derecede pozitifler. Al sana sorgunun kralı yani. Ve bu insanlar kendi kusurlarıyla o kadar güzel eğlenen insanlar ki. Al sana bir sorgu daha. Nasıl davranmam gerektiğini bana öğrettiler yani. Söylemeden. Gel bize dahil ol boşver dediler. Bunlara takılma.
-"Hayatla Barış" filmin adı, Barış da gerçekten öyle biri. Siz hayatla barışık biri misiniz?
Ben çok barışığımdır ya. Kafaya çok fazla büyük şeyler takmam.
-Gamsız mısınız?
Yok o kadar da değil. Gamsız değilim de çok uzatmam sorunları. Üzüntüsünü ya da sevincini neyse yaşarım. Ama her işte bir hayır varmış, ona çok inanırım. Geçenlerde yine başıma geldi. O yüzden çok fazla zihnimde yer ettirmem.
-Şimdilerde 30'lu yaşlarınızdasınız. 30'larında nasıl bir Taner çıktı ortaya?
Ya ben yılların nasıl geçtiğini anlamadım açıkçası. Herkes gibi herhalde. 20'ler ne zaman bitti, hatta 18'ler… Şimdi çocuk olduktan sonra zamanın değerini biraz anladım ben. Çocuk doğdu diyelim ki, örnek veriyorum. 3 ay geçti, 3 aylık oldu. A 3 ay! 3 ayın bende karşılığı artık var. Önceden yoktu pek yani. Şu anda birebir karşımda 3 ay, 6 ay, 9 ay… Zamanı şu anda karşımda görüyorum yani. Öyle bir farklılık var. Biraz da belki de korkularım artmış olabilir.
ÇOCUK HER ŞEYİ 180 DERECE DEĞİŞTİRİYOR
-Bunlar biraz da 30'dan sonra değil de baba olduktan sonra olan değişimler değil mi?
Evet, baba olduktan sonra. Aynen öyle. Mesela eskiden motosiklet çok kullanırdım. Şimdi arada böyle göz göze geliyorum böyle motosikletle… Eskisi gibi değilim. Yine biniyorum ama eskisi gibi değilim. Şimdi daha dikkatliyim. Ona karşı biraz tavır almış durumdayım açıkçası bilmiyorum neden belki geçer. Ama çocuk 180 derece değiştiriyor her şeyi ya. Baya belirleyici bir şey oluyor hayatta yani.
-Ne yaşarsa yaşasın çok cesur bir adam Barış… Peki, Taner de öyle midir?
Bazı bazı. Her zaman değil. Mesela bu iş çok zor bir iş. Bu işe girmek biraz cesaret istiyor. Bundan önceki proje, o da cesaret isteyen bir işti. Burada belki cesur olabilirim ama yazları ben Fethiye taraflarındayım. Evden Babadağ'a baktığımda sürekli yamaç paraşütüyle atlayan insanları görüyorum. Ben mesela asla cesaretli değilim bu konuda. Bazı konularda cesaretli değilim. Bu arada seni de etkilerim. Seni de bindirmem mesela.
-Olumsuz yanlarını mı sayarsınız nasıl olur?
Yok. "Benimle birlikteyken binemezsin" derim. Çünkü bendesin şu anda, bana geldin. Ben seni yolculayacağım git, istediğini yap. Kim olursa olsun bu kişi hiç fark etmez. Benden gittikten sonra istediğin gibi, istediğin dağdan atlayabilirsin (gülüyor).
-Belki bu konularda cesaretiniz yoktur ama karakter konusunda sınırınız yok bence. İzlediğim projeleriniz gözümün önünden geçiyor da; Medcezir, Mucize Doktor, Yaratılan… Hepsi birbirinden farklı ve cesaret isteyen roller. O anlamda bence cesursunuz. Çok zıt bir karakter de gelse denersiniz gibi geliyor…
Denerim. Şimdi mesela karanlık bir karakter gelse denemek isterim, benim için challenge.
-Var mı bu arada yeni proje?
Şu aralar hayır. Ama yakın zamanda olacak.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Aile ve arkadaşlar ya. Başka bir şey yok ki. Ne olabilir ki başka? Mesleğimi çıkartsan ben başka bir iş yaparım. Sesli düşünüyorum şu anda (gülüyor). Müzik çıkabilir, futbol çıkabilir. Çıkabilir, ben bir şekilde hayatta kalırım. Ama sevdiklerim, arkadaşlarım, ailem… Onlar olmazsa bocalarım herhalde. Çok yalnızlığı seven birisi değilim. Ben yalnız yemek yemem mesela. Ben birini bulurum yemek yemek için. Tek başıma oturmam o sofraya.
-İnsan ona da alışıyor ama biliyor musun?
Alışır tabii haklısın. Ama seçenek olarak şu anda ben bunu seçtim.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
Şimdi farklı çevrelerden farklı şikayetler geliyor. Görüşemediklerim görüşmüyoruz diye, çok yoğunsam konuşmuyoruz diye eşimden falan.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Çok takıntım yok ama belki Beşiktaş olabilir. Ben babadan ağabeyden Beşiktaşlıyım. Çok da severim. Beşiktaş hayatımda baya bir yer kaplıyor. Ama eskiden daha fazlaydı şimdi biraz daha farklıyım.
-Günlük yaşantınızda totemleriniz var mıdır?
Hayır. Ben çok inanmam ya bu totem işlerine. Tutmaz da zaten benim totemlerim. Denemişimdir olmamıştır. O yüzden yok.
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?
Mobbingden çok rahatsız olurum. Birisi birisini sürekli azarlıyorsa eğer bana dokunmaya başlar.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Öyle bir şey yok. Belki şey olabilir, istiridyeler var ya. O olabilir.
-Kıskanç biri misiniz?
Yok değilim.
-10 üzerinden kaç verirsiniz kendinize?
Beş. Böyle bir olay karşısında kalmadığım için de olabilir. Ama yok ya öyle bir kıskançlığım yok. Rahatımdır.
-Cimri biri misiniz?
Değilim.
-En çok neye para harcarsınız?
Beslenmeye, yemeye içmeye.