Çekimleri Mardin'de devam eden Hercai dizisinde Handan'ı canlandıran Gülçin Hatıhan için, on parmağında on marifet var desek yeridir. Fotoğrafçılıktan, yönetmenliğe, oyuncu koçluğuna dayanan hayat serüveniyle okuyanları cesaretlendirecek türden… Atv'nin reyting rekortmeni dizisi Hercai'nin Handan'ı Gülçin Hatıhan ile anılarını, hayallerini ve ilham kaynağı olan hayat hikayesini konuştuk. İşte Gülçin Hatıhan'ın 'Günaydın' a özel hiçbir yerde olmayan samimi açıklamaları…
Nasıl gidiyor hayat? Akıp giden günlerle aranız nasıl?
-Tam geçen yıl bu zamanlara göre biraz daha az olmakla beraber, endişeli geçiyor diyebilirim. Evet, son bir yılın ağır basan duygusu bu. Covid hepimizin ayarını bozdu galiba biraz. Haricen; çalışmak, hiç olmadığı kadar çok seyretmek, mutfağa sarmak, okumak, fotoğraf çekmek genel olarak zamanımı dolduruyor.
Sizi sanatınızın dışında daha yakından tanımak isterim. Gülçin Hatıhan nasıl biri, sizi biraz tanıyabilir miyiz?
-İnsanın kendinden bahsetmesi ne kadar zor. 😊 Her durumda pozitif kalmaya ciddi uğraş veren, adaptasyon yeteneği güçlü, anaç, problem çözücü, uzlaşmacı ve uzlaştırmacı bir insan olduğumu söyleyebilirim. Kavga gürültü, inatlaşma zıtlaşma sevmem. Müzmin mutsuz ya da şikayetçi insanların pek de yakınında durmamaya çalışırım. Sorumluluklarıma aşırı sahip çıkarım.
MERAKLI BİRİYİM
-Kendime karşı kırıcı denebilecek ölçüde eleştirel yaklaşmam mesela, sevmediğim huylarımdandır. Aksinin gelişmeyi ve öğrenmeyi durduracağına dair inancım sanırım böyle davranmama sebep oluyor. Meraklıyımdır. Mesela bildiğim tüm bilgisayar programlarını hiç ilgili okullarına gitmeden öğrendim. Fotoğrafçılığı da, ona keza. Arkeoloji, dünya tarihi, uzay, genetik ve robotik gelişmeler çok ilgimi çekiyor. Sürekli bu konularla ilgili belgeseller seyrediyorum.
-Hatta geçenlerde çivi yazısı öğrenmeye kalkıştım (Sümerlilerin tabletlerinde gördüğümüz), galiba beceremeyeceğim. 😊 Bir şeker bağımlısıyım. Çayı kahveyi şekersiz içebilen insanlara karşı tutumum bir miktar özenmek, bir miktar da anlayamamak arasında gidip geliyor. Kedilere karşı bir tutkum var, çok güzel değiller mi? Genel hatlarıyla böyle…
Çocukluk zamanlarınız gözünüzün önünden şöyle bir geçince ne hissediyorsunuz?
-Çocukluğumu düşündüğümde bir takım kokular geliyor burnuma. Fırından çıkan taze ekmek, anneannemin kuzinesinin üzerindeki mandalina kabuklarının kokusu, kütüphanelerden, eskicilerden alınmış kitapların kokuları, Almanya'dan annemlerin getirdiği o zamanlar kimselerde olmayan elektronik aletlerin kokusu… Sesler sonra. Mahallede oynayan arkadaşlarım. Dalga sesleri. Mahalle düğünlerinden gelen çalgı sesleri. O kadar uzakta ki hepsi; sanki o çocuk ben değilmişim gibi.
'Hercai' ilk bölümden itibaren seyircinin ilgisini çekti. Mutlu musunuz ortaya çıkan işten? Dizide canlandırdığınız 'Handan'ı anlatır mısınız?
-Çok mutluyum hem de. Bu dönemde böyle uzun soluklu bir işin içinde olmak bana büyük bir şansmış gibi geliyor. İşin gördüğü uluslararası ilgi muazzam. İlk bölümden bugüne kadar seyircisinin bu denli tutku ile sahip çıktığı bir işte yer almak benim için bir onur. Kendi özelimde Handan'a gelince… Bir kere karakterimi çok seviyorum. Çok gerçek geliyor bana. Çocukları, ailesi için gözünü budaktan sakınmayan bir kadın Handan. Çok güçlü. Zaten önemli bir ailenin kızıyken gene başka bir büyük aileye, hem de aşkla, gelin gidiyor. Her ailede rastlayabileceğimiz didişmelerin, belki çekememezliklerin içinde, başkaları ile kıyasladığımızda masum bile kalabilecek entrikalar peşinde. Kocasına çok aşık. Sivri dilli. Bayağı da eğlenceli bir karakter. Handan gönül hanemde hep çok özel bir köşede kalacak.
Şampiyonlar ligi gibi bir kadronuz var. Sizce iyi oyuncu kadrosu bir işin yüzde kaçı? Aynı senaryo çok başka isimlerle çalışılsaydı yine bu kadar izlenir miydi 'Hercai'?
-Şimdi, şöyle bir savım var: Sinema; yönetmenin, tiyatro; oyuncunun, dizi; senaryonundur. Televizyon için oyuncu kadrosu, evet müthiş önemli. Evet aynı işi başka oyuncularla izletemeyebilirsiniz, ama ne şekilde yaklaşırsanız yaklaşın, işin hikayesi, senaryosu iyi değilse allameyi cihan gelip oynasa seyrettiremezsiniz.
İşin prodüksiyon değeri, nasıl yönetildiği, kimin yazdığı, kimin oynadığı gibi porsiyonlara ayırırsak, senaryo her şart altında %50, hatta daha yüksek bile olabilir oran olarak. Fakat, Hercai'nin özelinde dediğiniz gibi şampiyonlar ligi kadroyu da ödüllendirmeden elbette geçemeyiz. Bir masal anlatıyoruz ve artık bu senaryodan ve bu oyunculardan bağımsız düşünemeyiz gibi geliyor bana. Aksini düşünüp değerlendiremiyorum bile. 😊
Mardin'de set dışında neler yapıyorsunuz? Mardin'de halkın ekibe ilgisi nasıl?
-Biz bir kısım oyuncu zaten aynı binada yaşıyoruz. Dolayısıyla ilişkilerimiz artık iş arkadaşlığının ötesinde. Şehir dışında olunca hepsi ailenizden biriymiş gibi oluyor zaten bir zaman sonra. Kadroda bu işle tanıştıklarım da, 10 yılın üzerinde tanıdıklarım da var. Herkesle çok iyi anlaşıyorum, zaten benim yapım da bu. Ama kiminle daha çok vakit geçiriyorsun diye sorarsanız işte, Aslı Samat, Tansu Taşanlar, Serdar Özer, Oya Unustası diye uzar liste.
MİDYAT'DA EKİBE İLGİLERİ İNANILMAZ
-Set dışında aslında üç aşağı beş yukarı İstanbul'da da yapıyor olabileceklerimi yapıyorum. Dizi seyret, kitap oku, belgesel seyret, evi temizle, yemek yap gibi gibi. Hatta İstanbul'da çokça oyuncu fotoğrafı ve videosu çekiyordum, burada da o sistemin küçüğünü kurup oyuncu arkadaşlarımın fotoğraflarını çekiyorum.
-Gülçin Hatıhan Studio – Midyat 😊 Mardin – Midyat'da ekibe ilgileri inanılmaz. Bir kere çok yardımseverler. Bir sürü arkadaşım oldu mesela burada. Buradan döndükten sonra da hayatımda yeri olacak insanlar bunlar. Benim için her anlamda müthiş bir deneyim oluyor Hercai.
Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz? Sizin için oyunculukta zirve neresi?
-Oyunculukta zirve gözünün arkada kalmaması galiba. Ah keşke şöyle de bir rol oynasaydım demeyecek kadar dolu dolu bir kariyer. İşte yolda yürürken 'Siz bilmem neredeki bilmem kimi oynamıyor musunuz?' diye değil de, adı soyadı ile bilinmek belki. Oynadığı karakterleri en az kendiniz kadar seyircinin anlayabilmiş olması, hiç yan yana gelmemiş olmasına rağmen, ortak bir geçmiş paylaşabilmiş olmak.
BENİM DAHA ÇOK UZUN YOLUM
-Daha da uzar zirve tanımım. Kriterlerimizin bunlar olduğunu varsayarsak ve sorunuzu bir oyuncu olarak cevaplayacaksam, derim ki; ooohhhoooo, benim daha çoook uzun yolum. Hayat işte, gün geçmiyor ki tuhaf tuhaf sorular takılmasın aklımıza, garip kıyaslamalara girmeyelim. Daha o kadar çok şey var ki anlatmak istediğim, o kadar çok karakter, o kadar çok öğrenilecek şey. Yaşam yeter mi acaba? Ben 29 senedir oyunculuk yapıyorum. Bakalım kaç yıl daha göreceğim meslekte?
Oyunculuk dışında nelerle uğraşıyorsunuz?
-Oyunculuk dışında diğer oyuncu arkadaşlarımla uğraşıyorum. 😊 Yani daha profesyonel manada soruyorsunuz diye düşünüyorum. İkincil mesleğim diye tanımlayabileceğim iş; oyuncu fotoğrafı ve videosu çekmek, onların sunumlarını hazırlamak, çalıştıkları karaktere ya da parçaya daha gerçekçi yaklaşabilmelerini sağlamaya yardım etmek. Bir nev'i oyuncu koçluğu diyebiliriz.
AÇAN ÇİÇEKLERİ SEYRETMEK GİBİ
-Hercai'den önce çalıştığım 3 menajerlik vardı, tüm oyuncularının fotoğraf ve videolarını çektiğim. Bir de stüdyom vardı, konservatuardan yeni çıkmış oyuncu arkadaşlarımın sunumlarını hazırladığım. Hem şehir dışında çalışıyor olmak hem pandemi bu işlerimi aksatsa da, hala çok seviyorum. Hatta tutku duyuyorum desem yeridir. Açan çiçekleri seyretmek gibi geliyor bana. Bir çeşit ebelik gibi.
Güzel olmak ekranda ne kadar avantajlı?
-Güzel olmak sadece ekranda mı avantajlı? 😊 Ama son yıllarda bu algı da değişmiyor mu biraz? Yani bence artık güzel olmak kadar, karakter sahibi fiziksel özelliklere sahip olmak da benzer avantajlar getirebiliyor oyuncuya. Tüm dünyada nasıl göründüğün değil nasıl oynadığın daha büyük önem taşımaya başladı. Elbette 'başrol çekiciliği' gibi bir gereksinim hala geçerli. Ama bu 'çekicilik' ille de çok güzel olmak anlamına gelmiyor bence.
GÜZEL OLMAK KİMİ KARAKTERLER İÇİN DEZAVANTAJ
-Seyredenin kendine yakın hissedebilmesi, ona kendinden bir şeyler hatırlatması, sanki arkadaş olsak çok da severmişiz birbirimizi gibi bir duygu uyandırması… Ya da ne bileyim kötü bir karakterse gerçekten ürkütmesi gibi gibi. Güzel olana bakmak daha kolay ya, sanırım çıkış noktası burası. Haa, bir de güzel olmanın kimi karakterler için de dezavantaj olduğunu da unutmamak gerekir. Özetlemem gerekirse güzel olmak, evet, avantajdır. Ama altı boş, oyuncu olarak kendini geliştirmemiş ve yetenekleri sınırlı ise, şans eseri yakaladığı çıkışı sürdürmeleri bana çok da mümkünmüş gibi gelmiyor.
'Poyraz Karayel' dizisinde yer aldığınız dönem, mide küçültme ameliyatı geçirdiğiniz ve bu sayede 8 ayda 60 kilo verdiğiniz konuşulmuştu. Geçtiğimiz aylarda Hazal Kaya "Dizi sektöründe kilolu kadına başrol verilmiyor. Kilo aldığım dönem kapak çekimine gidip sonrasında iç sayfalara alındığım oldu" dedi. Sizin buna benzer yaşadığınız tecrübeler var mı?
-Beni genç ve zayıf dönemlerimden hatırlayan bir yapımcının, görüştüğümüz karakterin kilolu olmasına rağmen rolü bana vermediği olmuştur. Sanırım arka planda 'buna ne olmuş?' sorusu bir türlü dinmediği için. Bir takım genç kadın oyuncuların ve dahi erkek oyuncuların kilolarına yönelik ağır endişelerine ve maruz kaldıkları eleştirilere de şahit olmuşumdur. Kendi adıma da sadece mesleki olarak değil, ailemden, yaşadığım çevreden, komşulardan bile 'ama çok kilo aldın, biraz dikkat mi etsen?' yönünde pek çok öneri alıyorum zaman zaman. Yani sadece ekran işi değil, galiba tüm toplumda 'nasıl göründüğün' bir dert.
KİLOMLA İLGİLİ ELEŞTİRİLERE ESKİDEN OLSA KIRILIRDIM
-Sağlıklı ve iyi hissettiğin bir kiloda kalmak elbette ideal olan. Ama hayat işte bu; yaş alıyorsunuz, değişik nedenlerden hareketleriniz sınırlanabiliyor, sağlık sorunları oluyor, ya da sebepli sebepsiz yiyorsunuz; kilonuz değişiyor. Eskiden çok kırılırdım bin yıllık arkadaşlarımın kiloma yönelttiği eleştirilere. Türlü çeşit savunma mekanizması geliştirmiştim. Kilo verdikten sonra, yani artık ilk konuşulacak mevzuu bu olmadığında sanki daha bir netleşti hayat. Ama işte buna bu kadar dışardan bakabilmek de başka soruları getiriyor yanında. Neden bu kadar ilgileniyoruz insanların görünümleriyle? Ben de yapıyor muyum bunu? Sadece başkalarına değil, kendime de… Yapıyorum ki durmadan yediğimi içtiğimi, spor yapmam gerektiğini düşünüyorum.
HAZAL KAYA'NIN ENDİŞELERİNİ TAŞIMAYACAK YAŞTAYIM
-Gene de benim baktığım yer daha kendi içime doğru. Sevgili Hazal Kaya'yı çok yetenekli ve çok güzel buluyorum bu arada. Fakat onun endişelerini, ben, oyuncu olarak taşımayacak bir yaştayım. Yani bana 'jeune fille' (genç, güzel, etkileyici başrol kadın oyuncu) oynatmazlar, tüh, gibi bir noktada değilim şükürler olsun. 20'lerimde olsaydım Hazal gibi düşünür müydüm, onu da bilmiyorum. Ama muhtemeldir.
Kariyerinizi zirvesindeyken Amerika'ya gittiniz. 10 yıl orada yaşadınız, bu kararı nasıl aldınız? Amerika'da nasıl bir hayatınız oldu?
-Kişisel bir travmanın akabinde, gidebildiğim kadar uzağa gitme kararıydı. Aslında o kadar uzun kalmayı da planlamıyordum. Gitmeden zaten İngilizce çeviriler yapıyordum. Ama gene de kağıt üzerinde bir dili bilmek ile, yaşayan dile hakim olmak arasında büyük fark var. Önce dile sardım, sonra mesleki olarak geliştirip öğrenebileceklerime.
BENİ PARAŞÜTLE AFRİKA'DA BİR KÖYE ATSANIZ 1 HAFTADA UYUM SAĞLARIM
-Çiçek bahçesiydi diyemeyeceğim ama neresi öyle ki? Nihayetinde çok da sevdiğim bir düzene ulaştım. Kardeşim de ilk yılımın sonunda bana katıldı. O yolu beraber aldık, beraber büyüdük. Muhteşem yaşam tecrübeleri, hayatta kalmak üzerine doktora gibi bir şeydi. Anladım ki beni paraşütle Afrika'da bir köye atsanız, benim uyum sağlamam en fazla 1 hafta sürer. Hayatımı tanımlamam gerekirse de standart, ortalama bir Amerikalı aile gibiydi diyebilirim. Ne çok fakir ne çok zengin, durmadan çalışmak gerektiren, ama emek verdiğiniz her şeyin de karşılığını görebildiğiniz bir süreç.
Broadway'de ilk Türk müzikalini yönetmen ve ortak yapımcı olarak sahneye koydunuz. Aynı zamanda genel sanat yönetmenliğini de üstlendiniz. Nasıl bir duygu, bize bu süreci anlatır mısınız?
-Sanki evimin bahçesine tahtadan roket yapmışım, uzaya fırlatmışım, o da aya inebilmiş gibi bir his. Çok büyülüydü benim için. Aşırı zordu. Ama ödülleri de bir o kadar kıymetli. Kendimi yönetmen olarak da geliştirmeye, zenginleştirmeye devam etmek istiyorum.
AMERİKA'DA ÇOK POPÜLER BİR OYUNCU OLDUM
-Ben Amerika'ya gider gitmez orda var olduğunu duyduğum bir Türk Tiyatro topluluğuna ulaştım. Benim aralarına katılmamı coşkuyla karşıladılar, zira gittiğim yıllarda çok popüler bir oyuncuydum. Önce birlikte birkaç oyun yaptık. Sonra çevre genişledikçe başka çalışma arkadaşlarım oldu.