ATV'nin reyting rekortmeni dizisi Kuruluş Osman'ın Bala Hatun'u Özge Törer, Sabah TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programının bu haftaki konuğu oldu. Karakterin bu kadar canlı ve gerçekçi olmasının kendisini cezbettiğini belirten Törer, "O kadar çok gönülden istedim ki bunu, o yüzden bu kadar dört elle sarıldım" itirafında bulundu. Partnerleri Burak Özçivit ve Yıldız Çağrı Atiksoy ile aralarında oluşan samimiyetten de bahseden güzel oyuncu, "Sevgi ve saygı derecesindeki bağ, bizi birbirimize karşı daha güzel kıldı" ifadelerini kullandı. İşte röportajın tüm detayları…
-Ülke olarak zor günlerden geçtik, geçiyoruz. Bu sürecin size yansıması nasıl oldu, neler hissetiniz? "Kuruluş Osman" ailesi olarak da Burak Özçivit ve Yıldız Çağrı Atiksoy ile birlikte 'Evim Yuvan Olsun' kampanyasına destek verdiniz. Hislerinizi dinleyebilir miyiz?
Hep beraber zor bir süreçten geçtik. Üzüldük, kırıldık… Fakat elimizden geleni yapmak için de birlik olduk. Bizim de 'Evim Yuvan Olsun' kampanyası yaptığımız kampanyalardan bir tanesiydi ve güzel geri dönüşler alındı. Umarım da hep bu şekilde devam eder ve bunu bu şekilde atlatırız.
İLK SEZON BİTİMİNE KADAR İNANMADIM!
-Peki gündemden biraz uzaklaşalım, sizden bahsedelim… Hikayenizi dinleyebilir miyiz? Bala Hatun rolü için birçok aday arasından seçildiğinizi ve ilk profesyonel işiniz olduğunu biliyoruz. Bu süreç nasıl gelişti?
Çok ani oldu ama zorlu bir süreçti. İstanbul'a bir bağlantı kurmaya geldim ben üniversite zamanında. Workshop'lar eğitimler… Hadi audition olsun bir deneyeyim diye. Aslında tamamen kendimi keşfetmekti ve sektöre bir adım atmaktı. Derken Bala Hatun'un audition'u ile karşılaştım. Audition geldiği zaman çok zorlu bir seçme oldu. Katıldığımda aynı zamanda eğitimler alıyorum, bir yandan okula gidiyorum geliyorum. Neyse ki yaz süreci beni biraz rahatlatmıştı. Çok istedim. O anda başka seçmeler de vardı, ilk deneyimimdi. Dört elle sarıldım, "şöyle yapayım, böyle yapayım, aman olur mu?" diye. "Ay olur mu Özge, olursa okul ne olur? Yok ya bir şey olmaz onu da halledersin" böyle böyle düşüncelerle boğulurken tamam, oldu. Bir telefon geldi 'böyle böyle' diye. "Nasıl, inanmıyorum" dedim. İlk sezon bitimine kadar inanmadım bu arada, bu bir gerçek. Yavaş yavaş hazırlıklar başladı. Tabii ben önce sektörü deneyimliyorum nasıl oluyor, nasıl ilerliyoruz diye. Sahne konusunda, teknik konusunda kendimi biliyorum ama sektörü bilmiyorum. Oradan yavaş yavaş ilerledik, öğrenmeye başladık ve geliştirdim kendimi.
İTİRAF EDİYORUM, O KADAR ÇOK İSTEDİM Kİ…
-İlk işinin "Kuruluş Osman" gibi çok iyi bir yapımla olması bir yandan çok iyi, bir yandan da aslında kostümler olsun, at binmek olsun, kılıç kullanmak olsun, zor bir başlangıç. Derler ya bir işin en zorunu yapan kolayını rahat yapabilir diye…
Zaten beni cezbeden tarafı da buydu. Bu kadar zorlu ve hikayede karakterin bu kadar canlı olması gerçekçi olmasıydı aslında. O kadar çok gönülden istedim ki bunu, itiraf ediyorum (gülüyor). O yüzden bu kadar dört elle sarıldım. Elimden geleni yapmaya çalıştım. Ve orada sadece oyunculuk performansı göstermiyorsun. Başka fiziki aktivitelerin de oluyor, çabaların da oluyor, aynı zamanda şartlarımız zor. Evet çok güzel bir atmosferimiz var, hikayemiz gerçekten güzel. 1300'lü yıllar yani tarihi bilmeden istediğin kadar oyunculuk yap hani hepsinin bir matematiği var. Önce onları kurmak aslında zordu. Ondan sonrası zaten birlik olunca tıkır tıkır işledi.
-Peki daha öncesinde biliyor muydun at binmeyi, kılıç kullanmayı?
Ata binmeyi biliyordum. Öyle hobi olarak biniyordum ama bu kadar tabii dörtnala Bala Hatun gibi kullanmıyordum (gülüyor). Kılıç için sonradan eğitim aldım. Yaklaşık bir buçuk aylık süreçten geçtim. Kılıç, ok, at üstünde aksiyonlar vs. filan öyle karaktere özgü. Böyle bir eğitim süreci de seni karaktere daha çok yakınlaştırıyor. O yüzden bunların olması da bizim için çok büyük bir şans.
BALA HATUN ARTIK BENİM BİR PARÇAM
-"Kuruluş Osman" dizisinde 4 sezondur Bala Hatun'u canlandırıyorsunuz. Bu serüvende Bala Hatun'u canlandırmak, böyle büyük bir ekibin parçası olmak, Özge'ye neler kattı?
Bala Hatun artık benim bir parçam. Aynı şekilde ekip de ailem gibi oldu. 4 sezon, yani dile kolay. Gecemiz gündüzümüz derken artık bir aile bağını kuruyorsun. Aynı şekilde partnerlerimizle beraber. Bala için söyleyecek çok şeyim var; onu çok sevdim, benimsedim. Onunla beraber büyüdüm diyebilirim bir şekilde. Ve Burak (Özçivit) ve Yıldız (Çağrı Atiksoy) gerçekten sevdiğim ve işlerinde başarılı bulduğum çok iyi insanlar. Onlara bu konuda müteşekkirim. Aramızdaki oluşan o samimiyet, sevgi, saygı derecesinde bağ bizi birbirimize karşı daha güzel kıldı. Yani sahnelerimizi, uyumumuzu… Çoğunlukla gülüyorum diyebilirim aslında. Yani mesela duygusal bir sahne de çekiyor olabiliriz o an aksiyon da, hatta gülmekten çok ağlarım ben. Ağlayan da ben olurum genelde. O uyum yakalandı aslında. Aksiyon sahnemiz oluyor işte atın üstündeyiz kılıçlarla beraber, ekip kalabalık, herkes birbirine bir destek halinde… "Kestik" diyorlar hepimiz gülüyoruz eğleniyoruz. Yani bu moddayız. İşte o rahatlık o samimiyet olunca her türlü tadını çıkarabiliyoruz. O yüzden çok keyifli.
"KESMEDİĞİN ADAM KALMADI" DİYENLER OLDU
-Dizinin ülkemizde bu kadar sevilmesinin yanı sıra yurt dışında da takip edildiğini düşünürsek, dışarıda nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Çok enteresan tepkiler de alıyorum. Kötü bir yorum almadım şimdiye kadar. Aksine sevgi dolu, kucaklayıcı yorumlar aldım. Bizim ilk zamanlar pandemiye denk gelmişti. O zaman çok fazla sokağa çıkamıyorduk. Bir çıkmaya başladık, ondan sonra tabii tanıyanlar daha da çok artmış. "Abla ne yapıyorsun ya kesmediğin adam kalmadı" diyenler oldu. Ne diyeceğimi bilemiyorum Özge olarak (gülüyor). Kimisi de geliyor diyor ki, "pardon, arkadaşla iddiaya girdik de siz Bala Hatun musunuz değil misiniz?" emin de olamıyorlar. Bambaşka bir profildesin. Bazen ben bile ilk zamanlar giyince kostümü tanıyamıyordum kendimi. Ama çok farklı bir hava katıyor. Onun dışında gençler mesela izliyorlar. "Abla biz kadının böylesini seviyoruz ne güzel helal olsun sana" falan filan. Böyle yorumlar da aldığım oldu.
KURULUŞ OSMAN'IN BANA KATTIKLARI SAYMAKLA BİTMEZ
-"Kuruluş Osman" dizisi Türkiye'nin değil dünyanın sayılı platolarından birinde çekiliyor, seyirciye görsel şölen tadında savaş sahneleri izletiyor, dekorları ve kostümleriyle o dönemi birebir yansıtıyor, reytinglerde de her hafta birincilik koltuğuna oturuyor… Bu kadar kaliteli bir işin içinde olmak size neler kattı?
Neler katmadı ki… Şimdi ilk deneyimim. Zaten benim için her zaman apayrı bir yeri olacak. Hem karakter ile hem hikaye ile hem de bu kadar uzun soluklu bir zaman diliminde çok geliştim, çok değiştim. Mesleğime karşı bakış açım değişti. Bir sonraki adımlarımı artık daha net görüyor oldum. Duygusal olarak bazı şeyleri yaşayıp yansıtmak aslında etkiliyor bir yerde. Bir karaktere uzun zaman hayat verince etkilediğini gördüm. O yüzden birçok şey kattı ya. Saymakla bitmez. Tarihi olarak gerçekliği ele aldığımızda geriye dönüp bakmamı da sağladı çok fazla. Nereden gelmişiz, nasılız araştırmamı sağladı. O yönden de destekledi.
-Bu gerçekliği yansıtmak sizler üzerinde de ekstra sorumluluk hissettiriyordur…
Evet öyle bir sorumluluk oluyor. Çünkü sen hayali bir karaktere hayat vermiyorsun. Sen bilindik ve çok önemli bir kişinin, Şeyh Edebali'nin kızısın. Bu büyük bir sorumluluk benim için. Ama elimizden geleni yapıyoruz, çok güzel bir şekilde ilerliyoruz.
BALA (HATUN) KADAR ACIMASIZ DEĞİLİMDİR
-İnsanlar seni ekranda gördüğü kadarıyla, 'Bala Hatun' olarak tanıyor ve biliyor. Peki Özge ve Bala arasında ne gibi benzerlikler, ne gibi farklılıklar var?
Çok ortak noktamız var diyebilirim. Şu an ruhuma işledi diyorum Bala ama demek ki bir yerde varmış. Onun o inancı, onun o naifliği, gücü, yani bir kadın olarak duruşunu ve sevgisini çok seviyorum. Bende de olduğunu gördüğüm, bildiğim şeyler olduğu için bu konuda ortak noktalarımız var. Farklılık da tabii ki var. Bala daha sabırlıdır, daha anlayışlıdır, ben biraz daha sabırsız olabilirim bazı konularda (gülüyor). Ya da dediğim dedik, dik kafalı olabilirim. Bala kadar acımasız değilimdir (gülüyor). Ama sevgisi ve sadakati konusunda hemfikirim.
-Biraz da sizi tanımak isterim… Nasıl bir çocukluk geçirdiniz, hikayeniz nerede başlıyor?
Doğma büyüme İzmirliyim. Normal bir çocukluk geçirdim. Sadece biraz yaramazmışım. Kırıp dökmediğim yerim kalmamış. Şimdi daha dengeli ve sakinim. Hayatın şartları, sorumluluklar bu noktaya getirdi (gülüyor). İzmir'de ailemle büyüdüm. Sonra Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi'ni kazanıp orada okumaya başladım. Oradan sonra da İstanbul, sektör derken kendimi böyle bir işin içinde buldum.
BEN ONUN KALBİNE AŞIĞIM
-Doğal güzelliğiniz büyüleyici nitelikte. Google'da da hakkınızda "Özge Törer'in güzelliği annesinden miras" şeklinde haberler mevcut. Öyle mi gerçekten?
Bence de öyle. Annem çok güzel bir kadındır. Ben onun bir kere zaten kalbine aşığım. Güzel bir kalbi vardır. Ama gözleri beni benden alıyor. Birazcık bana kaldıysa o miras tabii ki ne mutlu bana. Ama onun dışında güzellik çok da bir şey değil. İkinci planda.
KALIPLAŞMIŞ GÜZELLİK ALGISINI DOĞRU BULMUYORUM
-Kalıplaşmış güzellik algısı hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle kadınlara sektörde bu konuda çok baskı yapılıyor mu sizce?
Böyle kalıplaşmış bir baskı olmasaydı zaten bu soruyu sormak zorunda kalmazdınız. Bütün kadınlarımız her sektörde bu baskıya maalesef maruz kalıyor. Üzülerek söyleyeyim; var ama doğru bulmuyorum. Güzellik kavramını tek bir açıdan ele alamayız. Bunun içinde sanatını barındırır, estetiğini barındırır, ruhunu barındırır, yeteneğini barındırır, birçok şey var. Ama kalkıp da maalesef sadece tek bir açıdan ve özellikle kadına yönelik aldığımızda bu hoş durmuyor. Doğru bulmuyorum bunu, biraz daha üçüncü plan bir şey. Evet, güzellik güzel bir şey, ama kendince ve kime göre neye göre.
-Özge'yi dizide savaşçı, olgun ve dik duruşlu bir kadın olarak görüyoruz. Gerçekte nasıl birisinizdir? Duygularınızı dışarı rahat yansıtabilir misiniz mesela?
Duygusal enerjim çok yüksektir, ama kendi içimde. Yani dışarıya yansıtmak zaman zaman elimizde olmuyor. Bazen daha bir kontrolcü olabiliyorum. Daha dengeli olabiliyorum. Bir taraf duygusal bir taraf mantık terazisi, bu hayatım açısından daha doğru geliyor. Bunu dengelemeyi öğrendim aslında öyle söyleyeyim, uyguluyorum şu anda.
-Duygusal mısınızdır, realist mi?
Gerçekçiyimdir. Karar aşamasına kadar duygusal tarafıma da kulak veririm, ama son noktada gerçekçi olurum.
SAYGISIZLIK KIRMIZI ÇİZGİM
-Karşınızdaki kişinin hangi hareketi sizi kolayca sinirlendirebilir? Bu tarz kırmızı çizgileriniz var mıdır?
Saygısızlık. Her konuda o sınırın aşılması beni sinirlendirmekten ziyade hoşuma gitmeyen bir şeydir. Bir saygısızlık gördüğümde içim içimi yiyor. Müdahale etmem gereken bir durumsa etmek istiyorum. Her anlamda saygısızlık benim için kırmızı çizgilerimden bir tanesi.
-Yaşınız çok genç, yolunuz çok uzun… Peki oyunculuktaki hedefleriniz neler?
Yani hedef ve hayaller çok. Böyle bir yolculukta da bitmez. Önemli de benim için. Genel olarak çok güçlü, başarılı hikayelerde devam etmeyi isterim. Global işlere imza atmayı isterim. Kendi niyetimi ve hayallerimi koruyarak devam etmeyi isterim. Ama böyle şu bu diye kesin bir isteğim yok. Hayatın akışına göre gitmeyi seviyorum.
ONLAR OLMADAN HİÇBİR ŞEYİN ANLAMI YOK
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Sevdiklerimi kesinlikle. Onlar olmadan hiçbir şeyin anlamı yok.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
Dediğim dedik olmam sanırım. İnat (gülüyor).
-Hiç unutamadığınız bir doğum günü anısı var mı?
Her doğum günüm özel. Çünkü doğum günlerini seviyorum ve önem veriyorum. Ama 18 yaş diyebilirim. Herhalde o da bize oluşturulmuş bir algıdan kaynaklanıyor. İşte 18, artık bir birey oluyorsun, kendi ayaklarının üzerinde duruyorsun gibi. Hem biraz öyle, hem de benim için biraz mesleki olarak da geçiş açısından bir yaş olduğu için önemliydi.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Yok. Zaman zaman oluyordur ama takıntı derecesinde değil.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Kokoreç. Kokusuna dayanamıyorum, sevmiyorum.
-Peki en sevdiğin yiyecek?
Zeytinyağlı biber dolması.
-Bütçe kullanımı konusunda kendinizi nasıl değerlendirirsiniz, en çok neye para harcarsınız?
Kendimi bir türlü şımartamadım. Bu konuda dürüst olayım. Genelde ihtiyaçlarıma harcarım. Tatili ve gezmeyi severim. En çok harcadığım odur ama onun dışında hep ihtiyaçlar.