Bilal Kalyoncu ve Koray Yeltekin'in senaryosunu üstlendiği; Savaş Satış, Gürkan Uygun, Cansel Elçin, Erkan Meriç, Özgür Meriç ve Onur Akbay gibi isimlerin kadrosunda bulunduğu "Doğulu" filmi vizyona girdi. Vizyon öncesi ünlü oyuncu Savaş Satış, Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'e konuştu. Uzun zaman sonra "Sıfır Bir" kadrosundan isimlerle ilk kez bir araya geldiklerini belirten Satış, "Bizi eskiden izleyenlerin bir arada gördüğündeki o heyecanı gördüğümüzde böyle mesleki olarak değişik bir haz yaşıyoruz. Bizi bir arada gördüklerinde düğüne geliyormuş gibi izliyorlar, bu da mutlu ediyor." dedi. Aksiyon sahnelerinin çok zor olduğunu dile getiren oyuncu, "5 kişiyle kavga ettiğimiz ve işte 5'ini de dövdüğümüz bir yer var. Bunun 7-8 defa provasını alıyoruz. Dönüp bir de 5-6 kere bunu çekiyoruz. 14-15 kere 5 kişiyi dövdüğünü düşün. 70 eder. Biraz John Wick havası var. " ifadelerini kullandı. Programda bir itirafta da bulundu, "Yıllarca bir aşkın pençesinde kavruldum durdum. Böyle jiletle kesip attığım bir geçmiş hikayem oldu yakın bir yerde." sözleriyle dikkatleri üzerine çekti. İşte röportajın tüm detayları...
-Nasılsın, neler yapıyorsun?
İyiyim, teşekkür ederim Yasemin. Keyifli, stresli, yoğun ama geliştirici bir dönemdeyiz. Yazın çektiğimiz bir sinema filmimiz vardı, "Doğulu". Eski ekip arkadaşlarımın da içerisinde olduğu, yeniden baştan çalışma fırsatı bulduğum, sektör büyüklerimizle beraber hayata geçirdiğimiz Doğulu isimli bir filmimiz var. 1 Ocak Çarşamba günü tüm Türkiye'de sinemalara giriyor. Onun reklam aşamasındayız.
-Film ne anlatıyor bize biraz bahsedelim mi?
Doğulu bir kan davası hikayesi. Güneydoğu'nun ve Doğu Anadolu bölgesinin baraj projeleri kapsamında geçmişte yaşanmış, yaşanma ihtimali olan bir yerde böyle arazi kavgaları sonucu doğan bir intikam ve kan davası hikayesi. Urfa'nın Siverek ilçesinde yaşayan, oralı olan Fırat Doğulu'nun ailesinin intikamını alma yolculuğu. Fragmanlarda hep yazmışlar, "Eşkıya" izliyoruz gibi demişler. Evet, bu bize mutluluk veriyor. Uyarlama zannetmişler ama değil gelip filmi izlediklerinde bunu görecekler. Bambaşka bir renk. İşte Eşkıya'ya benzetilen tarafı herhalde ben biraz tip olarak sevgili üstadı andırıyorum. Sette de bunu söylüyorlardı. Bir de işte doğudan gelip batıda bir kovalama hikayesi olduğu için söylüyorlardı. Ama işte burada John Wick ekolünden de gittik. Dolayısıyla böyle aksiyonun bol olduğu, dramının da çok yoğun ve güzel böyle işlendiği iyi bir kombinasyon yarattık. Böyle bir hikaye.
SAVAŞ KARAKTERİ TEKRAR GELSE BENİ YORAR
-Nasıl bir set ortamı oldu? Eski ekiple yıllar sonra ilk kez bir araya geldiniz sanıyorum…
Ben sevgili Cihangir Ceyhan'la biliyorsun Dengeler'i yapmıştık. Burada bizim bir araya gelmemizden daha çok mutlu eden şey, bizi eskiden izleyenlerin bir arada gördüğündeki o heyecanı gördüğümüzde böyle mesleki olarak değişik bir haz yaşıyoruz. Yani gönüllerinde taht kurmuş bir yapımız var. Her birimiz bireysel başka işler yaptık ama bizi bir arada gördüklerinde sanki böyle düğüne geliyormuş gibi izliyorlar bu da mutlu ediyor. Sevgili Onur Akbay var, Özgür Meriç var, Kenan Ciniviz var. Dolayısıyla bu eski kadronun bir araya gelmesi bizim için çok güzel bir konfor alanı oluşturuyor. Hem neşeli bir set atmosferi getiriyor hem de birbirimizi bildiğimiz için oyunlarımız çok daha lezzetli, çok daha gelişebilir bir hale geliyor. Benim için müthiş keyifliydi. Fırat karakteri zaten benden, ailemden, köklerimden gelen bir hikaye demesem de böyle o kültürü barındırdığı için benim bu zamana kadar canlandırdığım, en keyif alarak oynadığım karakter oldu. Mesela işte Sıfır Bir'de Savaş vardı. Tehlikeli biriydi. Mesela gelse tekrar oynar mısın, beni yorar. Veya işte Dengeler'de Nejat çok çok çok uçlarda olan bir karakterdi. İstemem ki ben onu çok uzun süre oynayayım. Çünkü o psikolojiye artık böyle yoran bir yerden geliyor. Kendi geliştirdiğim, metoda göre gittiğim yerden. Ama Fırat çok güzel. Fırat böyle masum ve böyle fedakar, hiç düşünmeden dostları için kendini böyle filmin tabiriyle menzile sokabilen, kendini ateşe atabilen ama saf değil ve bir o kadar da vahşi bir adam oynadım.
-Gelse tekrar eski kadro bir arada öyle bir proje. Hani tekrardan böyle bir şeye başlıyoruz. İster miydin?
Yani çekirdek bir kadro zaten bu işin bütün motivasyonunu üstlendiğimiz tarafında böyle bir fenomen hale gelen bir ekol yarattık. Dolayısıyla buradaki böyle demirbaş arkadaşlarla tabii ki böyle bir araya geleceğimiz doğru ve güzel bir iş olduğunda seyirciyi mutlu etmek adına ve yıllar sonra bakalım şimdi onlar ne olmuş, ben ne olmuşum deyip bu gelişmeyle çalışmayı elbette isterim. Diğer arkadaşlarım da isteyecektir ki zaten Doğulu biraz öyle bir şey.
BİR SABAH UYANDIM VE 4-5 GÜN KENDİMİ SORGULADIM
-Filmde bir replik var, "Ailen için yaşa, ailen için öl" diyor. Tabii ki biraz mübalağa var burada ama merak ediyorum; sence insan ne için yaşar, ne için ölür?
-Çok güzel bir soru. Bir sabah uyandım böyle geçen aydı herhalde. "Niye yaşıyoruz?" dedim. Yani niye varız? Ve bunu böyle sorgulamaya başladım ve 4-5 gün süren bir evreydi bu. Bir de dedim ki yani ben bir şeyleri buldum kendi içimde. Bir de dedim bunları beni takip eden arkadaşlara bir sorayım. "İnsan ne için yaşar?" dedim ve çok kıymetli telefonlar aldım. Yani yorumlar ve işte mesajlar, DM dediğimiz işte bu. Mesajlar onlarcaydı, yüzlerceydi. Sonra çok kıymetli dostlarımdan mesajlar aldım. İşte bir arkadaşım aradı İzmir'den "Ailem için yaşıyorum ben" dedi. Bir arkadaşım aradı dedi ki "Ben işte şerefim, namusum, haysiyetim için yaşıyorum" dedi. Aile ve işte bu şeref, haysiyet dediğimiz bu bizim gibi toplumun genel doneleri için yaşadıklarını söyledi herkes. Ama günün sonunda sevgili babam Ahmet Satış beni aradı. "Bir problem mi var oğlum?" dedi. "Neden böyle bir sorgulamadasın?" Hayır dedim baba yani böyle soruyorum neden olduğunu. "Yok değil mi?" dedi "Yok" dedim. "Ne dediler peki?" dedi. Dedim ki "Baba hepsi diyor ki aile, şeref, namus, çocuk, kızım." Bir arkadaşım aradı öyle dedi. Ben kızlarım için yaşıyorum dedi mesela. "Bunlar zaten demirbaştır" dedi. "İnsan başkalarıyla iletişim kurabilmek adına yaşar. Çünkü seni bir adım öteye götürebilen iletişim kurabilmektir" dedi. "Ahmet baba koydun raconu" dedim. Dolayısıyla bu bende de çok enteresan bir yere getirdi. İletişim dediğimiz şeyin çok kıymeti vardır. Bence öyle. Babamın yarattığı bir farkındalıkla da ki çocukluğumdan beri iletişim gücü kuvvetli biriyim ama insan sadece kendi kurduğu iletişimle onu iletişim zanneder. Biraz babamın o aydınlatması biraz daha bende o iletişim gücünü değiştirdi. Dolayısıyla insan aslında iletişim kurabilmek için yaşar. Ne zaman bir problem yaşarsak işte trafikte, sosyal medyada aslında birbirimizi dinlemiyoruzdur. Birbirimizi anlamıyoruzdur. Ki ben çok insan da dinleyemem ama neticede anlayabilirim. Dinlemem ama anlayabilirim dediğim bir yerdeyim. Dolayısıyla bunun için yaşar. Ama doğu kültürlü bir ailenin çocuğuyum. Böyle ekip arkadaşlarının "Biz bir aileyiz" safsatalarını sevmem. Gençlik yıllarında bunlara kapıldığımız evreler illa ki oldu. Veya bunu şu an herhangi bir şekilde görebiliyoruz. Aileyiz, aile sıcaklığında yaşıyoruz ama biz bir aileyiz yani. Aile dediğimiz şey de çekirdekte anne baba ve ebeveynleri. Sonra işte birinci derece, ikinci derece, üçüncü derece evrelere giden bir aile yapısı var. Dolayısıyla insan ailesi için temelde yaşar. Ve günün sonunda aile saadetini, sükunetini, sağlığını, huzurunu dengede tutabilmek adına yaşar. Temelde. Ama temel demirbaştır.
-Filmde bir de intikam durumu var. Bu duyguya bakışını merak ediyorum… İntikam almak mı, affetmek mi sence?
Biraz duygusal bir insanım. En başta çok eğer böyle bir acı verilmişse bana onun böyle intikamını almak üzere böyle yoğun duygular yaşarım. Ama bu böyle uyuyup uyandıktan sonra en fazla 2-3 gün içerisinde bende soğur. Eğer soğuduktan sonra böyle bir süre sonra o bende cereyan ediyorsa, diyor ya "Bir derviş 40 yıl sonra intikamını almış acele ettim demiş" oradan yaklaşan bir yerdeyim. Ama yine aynı böyle sorular sorduğum bir evrede insanı ne büyütür dediğim bir yerde bu yıl içerisinde biraz onu gördüm. İnsanı iki şeyi büyüttüğüne kanaat getiren ve bu tecrübelerle yaşayan bir yerde bir deneyim yaşadım. Birincisi karar vermek, ikincisi affetmek. Başkasından önce ilk önce kendini affetmek, geçmişini affetmek, yaşadığını affetmek, biraz önceyi affetmek, aileni affetmek... Sonra karşıyı affetmek ama koşulsuz affetmek. Yani burada nedir? İşte seninle arkadaşız. Küstük. Sonra seninle barışalım gibi bir şey oluyor. Dostlarımız araya giriyor. Olmuyor olmuyor olmuyor. Bunun tek ince bir kuralı var. Ya ben Yasemin benim arkadaşım olarak kalmasını istiyor muyum hayatımda? İstiyorum. Bunun için en az 3 sebep var mı bende? Tamam var. İstiyor muyum peki bunu? İstiyorum. Buna karar verdim. Şimdi geldim sana dedim ki, "Yasemin senden özür dilerim". Ben sana yanlış yapmış olabilirim. Seni affettim de diyemem. Bu kelime çok, bu içte olan bir duygudur. Dolayısıyla Yasemin sen de bana kızardın da bunu yaptın. Evet yaptım. Evet yaptım. Çünkü kırmış olabilirim. Hatanın bir tarafı yoktur. Her zaman karşılıklıdır. Dolayısıyla bu affetmekse çok güzel bir büyümeye getiriyor insanı. Çok güzel bir farkındalığa getiriyor. Dünyevi günlük standartlardan, stres standartlarından uzatıyor. Dolayısıyla affetme tarafındayım. Hayatımda affetmediğim böyle hemen hemen bir yerler yok diyebilirim.
AKSİYON SAHNELERİ ÇOK ZOR OLDU
-Epey aksiyon sahnesi de var. Zor oldu mu çekimler?
Çok zor oldu. Benim de, sevgili Onur'un da, Özgür'ün de... Biz daha önce bu kadar dövüş koreografilerinin olduğu bir iş yapmadık. Ve ön hazırlığı gerçekten bir 3 hafta kadar biz ciddi bir aksiyon ekibi aldık sevgili Habip'le. Onur'un (Akbay) mesela omuzunda problem vardı omuzu çıktı falan provalarda. Kanter içinde kalıyoruz, tansiyonlar 18, provalar falan filan derken... Böyle yerel bir aksiyon tadı çıkarttık. Ama mesela bende siyatik varmış onu öğrendik yani. Her set sonunda ben böyle biraz topallaya topallaya gidiyordum. Çünkü işte 5 kişiyle kavga ettiğimiz ve işte 5'ini de dövdüğümüz bir yer var. Bunun 7-8 defa provasını alıyoruz. Setin 12. saati... Hava biraz serinlemiş. Daha dağlık bir platodayız. Dönüp bir de 5-6 kere bunu çekiyoruz. 14-15 kere 5 kişiyi dövdüğünü düşün. 70 eder. Biraz John Wick havası var.
-Biraz da seni tanıyalım isterim. Nerede başladı hikayen?
Urfalı bir ailenin son çocuğu olarak Kocaeli'de dünyaya gelmişim. Bahçelievler'de ikamet ediyoruz. Ben Tekstil Mühendisliği okudum.
-Farklı işlerde rol almak ister misin? Romantik olur, dönem olur, komedi olur…
Dönem bilmiyorum. Yani görüştüğümüz işler de oluyor ama ben böyle bir komedide oynamak isterim. Her şeyi oynayabileceğini bilen biriyim. Çünkü çok insan tanıdım. Çok yerini biliyorum. Biraz mesleğe yaklaşımım da biraz farklı bir yerinden. Dediğim gibi farklı bir şey tabii oynamak isterim. Ama şu var; yani bu ekolden geldik ve bunu iyi yapıyoruz. Şu an bizden daha iyi yapabilen de hemen hemen yok. Ana akımda türevlerini görüyoruz, sinemada görüyoruz ama gururla söyleyebiliyorum ki evet bu ekolu biz iyi yapıyoruz yani şu an aksiyon drama oyuncusuyuz. Dolayısıyla şey çabam da yok; başka bir iş gelsin de kendimi göstereyim de herkes bir şey desin değil. Doğulu mesela öyle bir şey oldu. Fırat garip bir adam, her rengi olan bir adam. Ama piyasadan hiç beklemiyorum ki bana bir iş gelsin dediğim bir yerim var yani. Anlatabiliyor muyum? Ama şunu söyleyeyim; ben de Cihangir'de biz komediyle hep yoğrulduk. Günün sonunda da bir komedi yapmak istiyorum. Yani bu komedinin içerisinde yer almak istiyorum. O sulu zırtlak bir komedi değil yani. Baya karakter komedisi yapmak istiyorum yani.
-Hadi biraz da kişisel konuşalım… Set yokken neler yapıyorsun, bir günün nasıl geçer?
Ben müzik yapıyorum genelde. Birkaç enstrüman çalıyorum. Elektronik müzik yapıyorum. Onlarla ilgileniyorum. Böyle kafam ferahlamışsa yol gidiyorum. Yani yol gitmeyi çok seviyorum arabayla. Tek başıma yolculuğu çok seviyorum. Nereye gittiğimi bilmeden gitmeleri çok seviyorum. O evrelerde de genelde birkaç sayfa karıştırarak geçiyor oralar. Yazdığım daha önce tasarladığım senaryolar, hikayeler var. Onlar üzerine konuşuyorum. Arkadaşlarımla görüşüyorum. Ailemin yanına gidiyorum ama genel anlamda yine hala bu işin ileride işimize yarayabileceği tohumlarını ekiyorum diyeyim. Böyle geçiyor.
-Profesyonel olarak düşünür müsün müzikle ilgili bir şeyler yapmayı?
Yani herhalde 350 tane falan demo parçam var. Bunların 7-8 tanesi vokallidir. Söz yazdığımdır falan. RMB'sinin de olduğu, elektronik müziğinin, house müziğinin de olduğu, böyle daha duygusal pop tarzı aranjelerin de olduğu, kendim ürettiğim 300-350 tane parça var. Arkadaşlarım dinlediğinde ya bunu da yayınlasana dedikleri bir yer oluyor. İstiyorum ancak bunlar için kendi işlerimi ilk önce tamamlamam gerekiyor. Çok iddialı değilim ama özgün işlerim olduğunu düşünüyorum. Dinlenebileceğini düşünüyorum. Var ama nasıl olacak bilmiyorum yani.
-Biraz da aşkı konuşalım. Senin dünyanda aşk ne diye sorsam?
Ben bir kere aşkla yaşayan biriyim. Yani onu söyleyebilirim. Yani gündüz uyandım ve böyle içimde bir tutku yoksa genelde o günü verimli geçirmiyorum. Karşı cinse olan aşk derseniz müsaitim buna ancak çok kapılmayan biriyim, eski tecrübelerime dayanarak. Bir Arapça kökenliydi değil mi aşk? Bir ağacın içten içe çürümesi miymiş öyle bir şeymiş ki buna inanırım. Ama aşk, aşk her zaman olması gerekir. Bu bir kadına olabilir. Benim nazarımda söylediğim bir yerde. Bir aşk bir mesleğe olabilir. Ben bir kadına o an aşıksam benim buradaki bütün işlerim çiçek açmaya başlar. Çünkü bir motivasyon yaratır. Ben burada aşıksam benim bütün iletişimlerim de gerçekten gül bahçelerine dönüşür her yer. Dolayısıyla aşk olmak zorunda. İnsan içindeki o aşkı unuttuğu yerde bence üretimden de yaşama hevesinden de geri kalan bir yere gelir. Saplantı haline getirdiği bir yerde ise tamamen kanser eder insanı. Gerçekten de ettiği de vardır yani. Literatür de bunu söyler. Güzel gidiyor yani benim açımdan. Dediğim gibi aşkı her yerde arayan biriyim. Küçük şeylerle de yaşayabiliyorum. Ama aşk olması gerekir diye düşünüyorum. Eğer üretmek istiyorsa insan kaliteli, kıymetli yaşamak istiyorsa aşk olmalı.
KISA SORULAR
-Hayatından neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsün?
Yeteneklerim. Dolayısıyla neyi çıkartırsan gider, Savaş'ın yetenekleri çıkarsa. Ama dili susturulursa olmaz. Hayatın anlamı da olmaz.
BEN ŞIPSEVDİ BİR ADAMIM
-Karşı cinste ilk dikkat ettiğin şey genellikle ne olur?
O bir enerji alanıdır. Ben şıpsevdi bir adamımdır. Güzel bir kadın görürüm derim ki "Aman ne güzel. Vay vay aşık oldum az önce" derim. Halbuki bilincimde yüzü bile yoktur. Çok güzel bir kadın, güzele bakmak sevaptır der bakarım bu ayrıdır. Ama karşı cins olarak bir temas kurduğum yerde o bir enerji alanıdır. Yüzünün, kaşının, gözünün hiçbir şeyin önemi yoktur. Ama neye dikkat ederim dersen; bir şey anlatırken ki yüzü, mimikleri doğru mu, yalan mı dediğim bir yerdeyim. Ve genelde ilk temasımda da gözlerinin içine bakarak genetik kodlaşmanın sağlanmasını sağlamaya çalışırım.
-Çevrenden kendin hakkında en sık duyduğun şikayet nedir?
Şu diline sahip çık. Her yerde her şeyi konuşma. Kime neyse yani. Sanki onlar adına konuşuyorum.
-Günlük yaşantında totemlerin var mıdır?
Manifestlerle başlarım günleri. Tabii, tabii çok severim. Evren beni sever. Bereketlendirir. Ben kovalamam. Ben çekerim. Enerjim kıymetlidir. İşte mesela şey "Bir yerde bir milyon dolarım var o geliyor" diyorum. "Nerede ağabey?" diyorlar, "Bilmiyorum ki geliyor" diyorum. Pozitif bakış açısını çok severim.
-Ağzına asla sürmediğin, kokusuna bile tahammül edemem dediğin bir yemek, bir yiyecek var mı?
Yıllarca domatesti. 2022 yılına kadar da Ankara'da biri bana ayaş domatesi yemem gerektiğini söyledi. Şu an domates yiyorum.
-Kıskanç biri misin?
Değilim. Neden olayım yani? Ben kıskanç biri değilim ya. Ben direkt söylerim yani. Sıfır. Tabii yani kıskançlık şey gibi bir şey. Kıskanç bunu yapamazsın şunu yapamazsın falan filan değil. Biri benimle zaten yaşıyorsa bana göre nasıl yaşayacağını biliyordur. Ben de öyle yaşarım. Dolayısıyla böyle zaten olmaması gereken bir şeyse. Ben her zaman derim ben feodaliteyi severim. Erkek egemen bir coğrafyadan geldim. Yuvayı da dişi kuş yapar. Doğuluyum. Kürt kökenliyim. Aile, kadın yapar. Kadın taşır aileyi. Dışarıdan ne kadar erkek egemen de görünse. Büyük kavgaları bile kadınlar bitirmiştir. Kadın bizde kutsal bir yerdedir. Ama dediğim gibi feodal yapıdan geliyoruz. Yapılamaz değerlerim var. Bunu zaten benle tanıyan biri böyle bilir yani. Eğer bu kıskançlıksa, evet kıskancım. Ama kıskanmam yani birini. Kıskanmak ne demek? Bir şey yanlış yapmıştır, "Bunu bir daha yapma" derim. Yaparsa güle güle derim. Bu kadar basit. Net.
-Cimri bir misin?
Ben asla.
-En çok neye para harcarsın?
En çok yaşamaya para harcarım. Cimrilik sadece ekonomik olarak da değil. Duygumu da, ruhumu da, emeğimi de, ruhumu da, fikrimi de insanlara vermekten çekinmem. Çevremde beni cimri diye betimleyebilecek biri olursa da alnını karışlarım. Ki yoktur yani. Paranın bir değeri yoktur bende.
YILLARCA BİR AŞKIN PENÇESİNDE KAVRULDUM! BU BENİM İTİRAFIMDIR…
-Bize programın adına yakışır bir itirafta bulunur musun?
Yıllarca bir aşkın pençesinde kavruldum ha durdum. Sonra gördüm ki ben aslında tamamlayamadığım bir hikayenin tamamlama arzusuyla bunu yapıyormuşum. Dedim ki kendime "Sen kendine neler yaptın be Savaş? Hepsi senin betimlediğin bir şeymiş" deyip tamamıyla böyle jiletle kesip attığım bir geçmiş hikayem oldu yakın bir yerde. Bu benim itirafımdır. Bir şey bitmişse bitmesi gerekiyormuş onu öğrendim. Ve güldüm yani. Güldüm, üzüldüm, kendime üzüldüm, güldüm falan. Kıymetliydi ama orada kıymetliydi yani.
KEŞKE DEMEM, ASLA DEMEM
-Onu da yaşamak gerekiyormuş demek ki ama öyle de bakmak lazım…
İyi ki! Ben hiç bir keşke demedim, demem. Beni bilirler, asla. Mesela önüme araba kırdı bir tane. Yolda gidiyorum ben işte 180-200 bir yere yetişiyorum otobanda. Biri geldi 120 ile önüme kırdı. Selektör falan yapmam, onu uyarırım. O bana bir uyarıdır. Hemen hemen zihnime dönerim, "Ne düşünüyordum?" Ha, benim kalbim kirlenmiş. "Dur bak bunu böyle yapıyormuşum. Birini hakkında kurmuşum kendime" derim ve evrenin işaretlerini bilirim. Tam sana konuşacakken sinek gelse ağzıma sana söyleyeceğimi söylemem. Dolayısıyla keşke demem, olan hayırdır. Bir şey oluyorsa bir hayır, olmuyorsa altında bin hayır ara demiş Mevlana Hazretleri. Dolayısıyla keşke demem. Asla demem yani.