Ünlü oyuncu Şeyla Halis, Sabah Günaydın YouTube kanalının yeni programı "Biyografi'k"in ilk konuğu oldu. Şimdilerde tiyatro oyunuyla sahnelerde boy gösteren Halis; çocukluğuna, gençliğine ve sanat hayatına dair Yasemin Döngel'e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Televizyondaki hiçbir işi takip etmediğini belirten Halis, "Bir tane oyuncu ismi söylesen, 'Canım çok tatlı herhalde; kız mı erkek mi, kaç yaşında, sarışın mı esmer mi?' derim, bilmem." sözleriyle oldukça ses getirdi. İşte röportajın tüm detayları...
-Nasılsınız, neler yapıyorsunuz?
İyiyim. Şimdi çocuk oyunumuz başlayacak "Pat Pat Patara" diye çok keyifli müzikli bir çocuk oyunu. Şimdi onun biraz provaları, evde kendi hazırlıklarım. Ezberimi hatırlama yapıyorum çünkü ikinci sezonuna giriyoruz oyunun. Sonuçta bir yaz tatili girdi araya. O yüzden ön hazırlığımı yapıyorum prova öncesi. Sonra provalara başlayacağız, kısmetse prömiyer diyeceğiz ve sevgili çocuklarımızla bir araya geleceğiz tekrar tüm sezon boyunca. Onun dışında çok fazla bir şey yapmıyorum. Seslendirme yapıyorum, eğitmenliğim devam ediyor.
-Çocukluğunuzdan başlayalım. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Nerede doğdunuz büyüdünüz?
Ben İstanbulluyum. Şişli'de doğdum büyüdüm. Tam bir sokak çocuğu mantığında büyüdüm (gülüyor). Çünkü bizim mahallemizde kendi yaştaşlarım ve daha büyük yaş grubumuz okuldan döndükten sonra hemen oyun oynamak için sokağa çıkardık biz. Öyle arabalar, trafikler, tanımadığın insanlar yoktu. Herkes birbirini tanırdı. O top yere düşmeyecek şeklinde voleybollar, dizler paramparça olmalar… Böyle güzel bir çocukluk geçirdim. Ta ki ortaokulda konservatuvar piyano bölümüne geçene kadar. Orada çocukluğa biraz ara vermek zorunda kaldım.
10 YAŞINDA BİR ANDA 18 OLDUM
-Ortaokulda mı başladınız?
Evet. Çok erken biliyorum ama işte konservatuvar eğitimi öyle. Bütün kukalı saklambaçlara voleybollara bay bay deyip günde üçer saatten başlayıp sekiz saate çıkarana kadar piyano çalışmaları, dersler. Bir anda bir üniversite mantığı. 10 yaşında bir anda 18 olduk yani. Askeri bir eğitim doğal olarak, sert ve sıkı bir eğitim. Ortaokul ve lise çağı böyle geçti. Lise sonda böyle bir tiyatro aşkı depreşti, "Ben tiyatrocu olmak istiyorum" dedim. Hocalarım, bölüm başkanlarım "Ya ne yapacaksın, tiyatrocu mu olacaksın, hevestir o geçer. Ağabeylerine ablalarına özeniyorsun" dediler. Çünkü bizim kampüsler bir aradaydı, hep kompakt yaşıyorduk.
HEVES ZANNETTİLER!
Heves zannettiler, haklılar. Çünkü ergensin. "Bu heves değil, ben tiyatro bölümü sınavlarına gireceğim" dedim. İlk yılımda kazanamadım, bu arada lisans 1'e geçmiş oldum piyanoda. Lisans 1'in sene sonunda tekrar tiyatro sınavlarına girdim ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ni kazandım. Ve piyanoya bay bay dedim.
ONCA YILLIK EĞİTİM HAYATIMI BİR ANDA BIRAKTIM
-Bir anda bıraktınız onca yıllık eğitim hayatını yani?
Evet, bıraktım.
-Aileniz bir şey demedi mi?
Hiçbir şey demedi çünkü ben biraz inek bir öğrenciydim. Piyanodan 95 alırsam ağlardım 5 puanımı kırdılar diye. Başkasına zararlı değil ama kendine hırslı bir öğrenciydim. Sosyal derslerim altı tane bütünleme, müzik derslerim hep 95-100. Dolayısıyla ailem de "Bu bir heves, ne yapıyor" diyemedi. "Bir bildiği vardır, şimdi tiyatro mu istiyor, bunda da başarılı olur. Ders alsın okusun, kazanabiliyorsa kazansın" diyerek asla köstek olmadılar.
-Ailenizden bahsetmişken oyunculuğa geçmeden kısaca çocukluğunuza da değinmek istiyorum… Ailenizle aranız nasıldır, kardeşleriniz var mı mesela?
Ağabeyim var benim, 10 yaş farkımız var. Ama çok keyifli bir ağabeydir. Benim annemle babam rahmetli oldu. Turizm bakanlığının rehberiydiler. Hepsinin altı tane dili var. Ağabeyim büyüdü, o kendi serüvenini bulma yolunda ilerlerken ona da çok cazip geldi bu turizm mesleği. Onun da 3-4 dili var. Ağabey olarak bana yansıması şöyle oldu: Bilmem ne marka elbise buldum büyük beden, al giyin. Benim ağabeyim, bir anne kızını nasıl süsler püsler giydirir, öyledir. Sağ olsun annem de giydirmek istedi ama ben çok eşofman kızıydım.
KIZ ÇOCUKLARI İÇİN ANNE BABA KAYBI HİÇBİR ZAMAN GEÇ OLMUYOR
-Ailenizi kaç yaşında kaybetmiştiniz?
Bundan 14 yıl önce babamı, 10 yıl önce de annemi kaybettim. Aslında baya oldu. Ama kız çocukları için anne baba kaybı hiçbir zaman geç ya da erken olmuyor.
-Televizyona işlerinize gelelim. Çok fazla projeniz var elbette hepsini tek tek konuşmamız imkansız ama herkesin sizi görünce ilk aklına gelen "Cennet Mahallesi" dizisine değinmeden geçmek istemiyorum. Bugünkü kadar lüks yoktu; ne özel karavanlar, ne yüksek bütçeler… Nasıl günlerdi?
Tek kamera çekim, üstüne gidip bir de seslendirme yapıyorsun set arasında. Oradan çıkıyorsun oyuna yetişiyorsun. Diziyle ilgili konuşmak gerekirse biz çok keyifli bir ekiptik. Sen bana "Şu olayı anlatır mısın?" desen 4 sezon süren bir işte hangi olayı hatırlamam gerektiğini ben bile hatırlamıyorum. Çünkü 20 yıl oldu, 2003'ten bahsediyoruz. Geçen yıl gittiğin restoranda ne yemek yemiştin desem hatırlamazsın. 20 yıl önceki setten bahsediyoruz. Sadece kalan anının özünde duygusunda şunu biliyorum; çok eğlenceliydik, fena kudururduk, tatil zamanları mümkün mertebe denk getirmeye çalışırdık, Bodrum'a falan giderdik. Her yerde çok eğlenirdik biz; tatilde de, sette de.
SOSYAL MEDYA YOKKEN DAHA YARATICIYDIK
-O dönemin işlerinin tutmasının arkasındaki sır bana o samimiyet, sıcaklık gibi geliyor bilmiyorum ne düşünüyorsunuz ama… Şimdi daha mı egolu oyuncular?
Bilmiyorum. Bu çağın zaten bence sorunu şu: bireysel olmanın bencil olmak olduğu zannediliyor. Birçok sektörde ya da birçok yaşamda. Bireysellik o değil. Ama bizim mesleğimiz zaten aslında bireysel olmakla birlikte komün bir meslek. Karşımdaki oyuncu arkadaşım yoksa ben yokum. Sadece stand up yapabilirim bireysel olarak. Tiyatro, dizi, sinema yaptığında bu tip sanat dalları komün dallar. O yüzden komün hareket etmek gerekli. İşin özü bu. Belki de o dönem sosyal medyanın olmaması bizi çok eğlenceli kılıyordu. Kendi kafamızdan oyunlar üretiyorduk. Yoksa herkes kendi selfie'sini çekiyor olurdu belki de kendi karavanında. Belki de o devrin bu teknolojik eksikliklerinin olması biraz daha bizi sokak oyunlarına itiyordu. Daha yaratıcıydık belki de o dönem. Selfie çekmekten daha keyifli. Ama benim şansıma sosyal medya dahil olduğunda bile hayatlarımıza benim var olduğum projelerde ben böyle set kavgaları, çekememezlikler, böyle şeyler yaşamadım. Benim şansıma hep böyle ekipler geldi. Benim oyuncu arkadaşlarım, set arkadaşlarım, tiyatrodaki arkadaşlarım şansıma kazanların kaynamadığı ekipler oldu.
KAÇ KERE EVLENDİĞİMİ HATIRLAMIYORUM BEN BU HAYATTA
-Sayısız işte rol almış bir isim olarak var mı unutamadığınız bir set anısı?
Düşmekten çok korkarım, hatırlıyorum Vuslat'ta düşmüştüm. Kar yağıyor, biz de Çamlıca'nın oralarda tepede bir yerde çekim yapıyoruz. Yokuş aşağı ineceğim ve evin içine gireceğim. Ayağım bir kaydı bir düştüm, "Eyvah!" oldum yani. Mesela bundan çok korkarım bunu hatırlıyorum yani. Mesela "Hiç gelinlik giydiniz mi?" desen, ben neredeyse her projede gelinlik giydim! Hangisinde kiminle evlendiğimi hatırlamıyorum. Kaç kere evlendiğimi hatırlamıyorum ben bu hayatta (gülüyor). Cennet Mahallesi'nde giydim, Akasya Durağı'nda giydim, her projede insan evlenir mi ya? (gülüyor).
-Peki, bu projelerden sonra arkadaşlığınız devam etti mi? Görüştüğünüz isimler var mı?
Görüşebildiğimiz maksimumda görüşmeye çalışıyoruz. 2 hafta önce daha Melek ablanın (Baykal) oyununa gittim. Ve "Oh be!" falan diye, "Güzel bir günde kavuştuk yuppi!" dedik. İşte birileri benim oyunumu izlemeye geliyor, ben birilerinin oyunlarını izlemeye gidiyorum. Mesela Avlu'da Demet (Evgar) ile 1,5 yıl çalıştık ama onun öncesi benim "Tiyatro Kılçık" diye bir kurumum var. Cenk Tunalı, Demet Evgar, ben, Ufuk Özkan, Orçun Kaptan'ın beraber kurduk ve 2000 yılından beri beraber oynadık, 10 yıl aralıksız aynı sahneyi paylaştık biz Demet ile nasıl görüşmeyelim? Ama ne ara görüşelim? Ben seslendirmedeyim, eğitimdeyim, oyun provasındayım, oyundayım, ev var. Demet'i düşünürsek aynı şey; Bahar var, tiyatrosu var, çocuğu var, kocası var, evi var, çamaşır bulaşığı var. Ancak şöyle olabiliyor işte, "Demet boşluk buldum oyununa geliyorum" diyorsun, "Yuppi!" diyor. O da yapıyor, "Şeyla oyununa geliyorum boşluğum var." falan. Temelde tiyatro oyuncuları olduğumuz için birbirimizi hep oyunda yakalıyoruz. Yüzyıllar görüşmesek o dostluklar hiç bitmiyor. Ben Avrupa Yakası'ndayım, Anadolu Yakası'nda oturan arkadaşlarımla herhalde yılda bir falan görüşebiliyorum. İstanbul'da iki yaka iki ülke olduk. Yurt dışında yaşayan arkadaşlarım var onlarla daha rahat görüşüyoruz.
-Son dönemde tartışılan birkaç konuya değinmek istiyorum… Oyuncu olmak için tiyatro tozu yutmanın şart olduğunu söyleyen ama buna katılmayan oyuncular var, ikiye ayrıldı bazı isimler bu konu özelinde. Siz ne düşünüyorsunuz?
O oyuncu ne oyuncusu olmak istiyor, onu bir ayırt etmek lazım.
DİZİ OYUNCUSU OLMAK İÇİN TİYATRO TOZU YUTMAYA GEREK YOK
-Yani oyuncu olmak için illa o tozu yutmak gerekir mi?
Hayır, biz ona normal televizyon oyuncusu diyebiliriz ya da sinema oyuncusu. Ama bir tiyatro oyuncusunun tiyatro eğitimi alması gerekiyor. Konservatuvar eğitimi alması gerekiyor. Bunun için de bildiğiniz gibi 4 yıllık beden eğitiminden ses kullanımına, eskriminden pandomimine, tiyatro tarihinden geleneksel Türk tiyatrosuna, tekli tiratlardan çoklu sahnelere varana kadar birçok dalı öğrettikleri bir eğitim sistemi bu. Şimdi bunu öğrenmeden tiyatro oyuncusu nasıl olunur? Eskilerin olduğu gibi de olunur. O da usta-çırak eğitimidir. Yani belirli bir tiyatro tarzını benimsersiniz seversiniz ve dersiniz ki "Sen benim ustamsın, beni eğit." Gidersin yıllar boyunca orada sahne arkasından başlayıp sahnenin üstüne çıkana kadar o hocanın elinden geçersin, öyle şekillenirsin, sen yine tiyatro oyuncusu olursun. Ama sadece dizi oyuncusu olmak için tiyatro tozu yutmana gerek yoktur.
TELEVİZYONDAKİ İŞLERE HİÇ BAKMAM, YOKUM
-Yeni nesil oyunculuklar da epey tartışılıyor. Nasıl buluyorsunuz son dönemde popüler olan oyuncuları? Var mı çok beğendiğiniz veya beğenmediğiniz isimler?
Çok bilmediğim yerden geldi çünkü bizim evde televizyonu sadece eşim açar. Haberler, maç, maç yorumu, onun kendi keyfi programları vardır onları takip eder. Ben televizyon dahi açmam. Diyeceksin ki ne izlersin? (gülüyor). Ben genelde günlük koşturmam bittikten sonra uyku ilacı niyetine dijital platformları açıyorum. Mesela Matrix'i 52 kere falan izlemiş olabilirim, uyku ilacı niyetine. Televizyona hiç bakmıyorum, yokum. Gerçekten bilmem. Bir tane oyuncu ismi söylesen, "Canım çok tatlı herhalde; kız mı erkek mi, kaç yaşında, sarışın mı esmer mi?" derim, bilmem.
-Son olarak usta bir oyuncu olarak yeni oyunculara veya oyuncu olmayı düşünenlere bir öneriniz, bir tavsiyeniz veya söylemek istediğiniz herhangi bir şey var mı?
Oyuncu olmak isteyenlere temelde şunu söylüyorum; okuyun, izleyin. Dizi de izleyin, günceli de takip edin. Ben yaptım ama sizler her şeyi takip edin. Bol bol tiyatro metni okuyun, bol bol tiyatro izleyin. Dünyaya hakim olun; yurt dışında hangi oyunlar oynanıyor, ne tip diziler çekiliyor, hangi oyuncular hangi yerlerde kullanılıyor? Okuyun, izleyin, araştırın, gözlem yapın.