Yeşilçam'ın babacan patronu Hulusi Kentmen, rolü gereği bazen babacan, bazen sert ve bazen de yufka yürekli halleri her dönemin izleyicisi tarafından oldukça beğenildi. Peki beğeniyle izlenen ve hafızalara kazanan Hulusi Kentmen kimdir?
İzmit Körfezi'nde büyüdü. Akçakoca İlkokulu'nun tiyatro salonunda ilk sanat denemelerini yaptı. Deniz Kuvvetlerinde astsubay olarak görev aldı. Astsubaylık görevi 1961 yılında sona erdi. Üstlerinin hoşgörüsüyle askerlik mesleğini sona erdirene kadar sanat icra etti. Halkevleri'nde tiyatroya başladı. Burhan Tepsi tarafından keşfedildi. Bilinen ilk oyunlarını, Rahmi Dilligil tarafından kurulan Ses Tiyatrosu'nda oynadı. Halkevi'nde Reşit Baran'ın yönettiği Hisse-i Şaiya oyunuyla profesyonel olan Kentmen, 1942'de ilk filmiyle sinema oyunculuğuna başladı.
Sinemaya başladıktan sonra da zaman zaman tiyatro oyunlarında sahne aldı. Şehir Tiyatroları'nda sahnelenen Çatallı Köy oyununda rol aldıktan sonra 1965 yılında bu oyunu, oyuna konu olan köyde (Afyon'un Emirdağ İlçesinin Çatallı Köy'ünde) Hüseyin Baradan, Şahin Tek ve diğer oyuncularla birlikte sahneledi. Kurduğu Hulusi Kentmen Tiyatro Topluluğu ile çeşitli oyunları sahneye koydu, turneye çıktı. Bazı televizyon reklamlarında rol aldı.
Tatlı-sert ve babacan tarzı ile çoğu filmlerinde baba, komiser, bahçıvan, hakim vb. roller üstlendi, birçoğunda kendi adıyla oynadı. Karakter oyuncusu olarak simgeleşti. Sinemada bıraktığı etkiyle halk arasında, babacan, tatlı- sert erkek karakterini ifade etmek üzere "Hulusi Kentmen gibi" deyişi yerleşti.Birçok filminde, Kentmen'i, Kemal Ergüvenç seslendirdi. Bazı filmlerinde ise sanatçıyı Rıza Tüzün seslendirmiştir. Kentmen, 1942-1988 yılları arasında 500'e yakın filmde rol aldı.
1938'de Refika Kentmen'le evlendi. Amatör olarak fotoğrafçılıkla da ilgilendi ve keman çaldı. 1980 yılında İzmir Fuarı'nda Akasyalar Gazinosu'nda Hülya Koçyiğit'in kadrosunda çıktı; keman çalıp parodiler yaptı.Türk sinemasında bir klasik olan oyuncu 81 yaşında 20 Aralık 1993'te böbrek yetmezliği sonucu yaşamını yitirdi. Karacaahmet Mezarlığı'nda yatmaktadır.
Hulusi Kentmen, geçtiğimiz ay ölümünün yıl dönümünde İstanbul Klasik Otomobilciler Derneği'nin düzenlediği bir etkinlikle anıldı. Sanatçının aslına oldukça benzer balmumu heykeli yapıldı. Sanatçının 1956 model aracı da bu etkinlikte sergilendi.
Melek Kentmen, dedesi Hulusi Kentmen'i yazdığı kitapta anlatmıştı. Melek Kentmen, verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu.
Dedeniz hakkında kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?
- Yazmayı hep severdim ama karaladıklarımı birilerine okutmaya utanıyordum. Eğitim almaya karar verdim ve üç yıl Erbulak Evi'ne gittim. Sonra da, 'İlk kitabım dedemi anlatmalı' dedim. "Sanatçılar ölmez" sözünden yola çıkarak dede-torun karşı karşıya oturduk. Kitapta ben soruyorum, dedem yanıtlıyor. Eski fotoğrafları yorumluyor. Ve Yeşilçam'dan arkadaşları onunla olan anılarını anlatıyor.
Hürriyet'in haberine göre; Hulusi Kentmen, Refika Hanım'la 1938'de astsubay olduğu dönemde evlendi. Maddi durumları izin vermediği için Refika Hanım gelinlik giyemedi. 40 sene sonra Hulusi Kentmen bir sürpriz evlilik yıldönümü hazırladı ve düğün gibi bir gece organize etti, Refika Hanım'a da gelinlik giydirdi.
BAHÇEYLE UĞRAŞMAYI ÇOK SEVERDİ
Dedenizle rol alan birçok isim hayatta değil artık. Kimlerle görüştünüz?
- Türker İnanoğlu, Mahmut Cevher, Ümit Efekan, Ömer Başıbüyük gibi isimlerle görüştüm. Tabii kitapta yorumları eksik kalan kişiler de oldu. Filiz Akın ve Ediz Hun yok mesela. Bir devam kitabı hazırlamayı düşünüyorum, inşallah onda onlarla da bir araya gelebilirim.
Kimlerle sık görüşürdü Hulusi Kentmen?
- Tarık Akan'ı hatırlıyorum; Zeki Alasya yakın dostlarındandı. Ben çocuk olduğum için bana sıradan geliyordu her şey. Farkında değildim içinde bulunduğum ortamın.
Dedeniz nasıl bir insandı? Tonton bir dede miydi?
- Uzun yıllar aynı evde yaşadık. Çok tontondu ama ben ona 'siz' diye hitap ederdim. Babam da öyle... Aslında ona kimse 'sen' diyemezdi, herkes saygı gösterirdi. Sabahları seti olsun olmasın mutlaka tıraşını olur, parfümünü sıkardı. Her şeyin göze hitap edenini severdi. Asker olmanın verdiği disiplin de var tabii... Hiç boş durmazdı, hep çok çalışırdı. Sette çalışan işçileri gözlemlermiş; kim yemek yedi, kim parasını aldı, kim mutlu, kim mutsuz diye. Onu anlatan herkes "Sette bir ağırlığı vardı, oyuncuların babasıydı, onun olduğu yerde hır gür çıkamazdı" diyor.
Çalışmadığı zamanlarda neler yapardı?
- Altunizade'de bahçeli bir evi vardı. Emlak Bank'tan 10 yıllık kredi almıştı. O parayla tüm detaylarını kendisinin çizdiği, eşyalarına kadar her şeyini kendisinin tasarladığı bir ev yaptı. Bahçeyle uğraşmayı çok severdi. Bir garajı vardı, içinde otomobil tamircisindeki tüm aletler bulunurdu. Hiç durmazdı, hayatta bildiği ve çok önemsediği tek şey çalışmaktı.
Otoriter miydi?
- Kavga edemezdiniz, söyleyeceğini söylerdi, olay da orada biterdi. Konuyu uzatmazdı ama küserdi hemen. Küsmesi meşhurdu.
Çabuk barışır mıydı peki?
- Evet, hemen unuturdu. Bir defasında annem bakla seviyor diye bütün bahçeye bakla ektirmiş ve sürekli babaanneme, "Bakla pişir, gelin seviyor" dermiş. Aslında annem bakla sevmezmiş ama nedense bu dedemin aklında öyle kalmış. Bir gün babaannem, "Hulusi, kız bakla sevmiyor, zorla yediriyoruz" demiş. Dedem çok bozulmuş; hem ikisine de küsmüş hem de bütün baklaları söküp atmış.
Şimdiye kıyasla çok film çekseler de çok daha az kazanıyordu Yeşilçam oyuncuları. Hulusi Kentmen rahat yaşadı mı?
- Dedem tutumluydu. Doğru yatırımlar yapıp ölene kadar refah içinde yaşadı. Türk sinemasındaki erotik furyaya kadar da çalıştı. O dönem kendi isteğiyle bıraktı.
Sizi sinemaya yönlendirmek istemedi mi?
- Aslında bir defasında babamdan izin istemiş. Torunu rolünde bir çocuğa ihtiyaç varmış. Kendi torunumla bir anı olsun demiş ama babam izin vermemiş. O da sözü geçen biri olmasına rağmen babamı ezmemiş.
KÜÇÜKKEN TORUNU OLDUĞUMU SÖYLEYEMEZDİM, HAVA ATMAK GİBİ GELİRDİ, UTANIRDIM
Dedenizi Türkiye'yle paylaşmak nasıl bir duygu?
- Küçükken Hulusi Kentmen'in torunu olduğumu söyleyemezdim. Hava atmak gibi gelirdi, utanırdım. Şimdi soyadımı duyanlar, "Akrabalığınız var mı" diye soruyor, gururla, "Torunuyum" diyorum. Gülümsüyor ve mutlaka güzel şeyler söylüyorlar. Herkesin evinden biri gibi gördüğü bir adamın torunu olmak müthiş bir şey! Kitapta da dedemi ve herkesin dedesini anlatmaya çalıştım.
KİTAPTAN...
Türker İnanoğlu: Neredeyse komutanına yakalanıyordu
Bir yaz günü Arnavutköy'de bir köşkte 'Yangın Var' filmini çekiyorduk. Dönemin makineleri içeriyi çok ısıttığından herkes deniz kenarındaydı. Yanımızdan Boğazlar Komutanı'nın arabası geçti. Hulusi Abi bir an komutanla göz göze geldi. "Eyvah yandım ben" diye bağırmaya başladı. Hemen arabasına koştu. Komutanı yolda bir yere uğrayınca ondan önce koğuşa varmış. Komutan gelir gelmez onu çağırmış ve koğuştan gelişini görünce, "Senin ikizin mi var" diye sormuş ama biraz şüphelenmiş.
Süleyman Turan:
Onun sözünün üstüne çıkmak cesaret işiydi
Hulusi Baba çok espritüeldi. Spontan gelişen bir zekâsı vardı. Birdenbire cevap verirdi, son sözü o söylemiş olurdu. Onun üzerine çıkmak da biraz cesaret işi doğrusu. Birçok filmde beraber yer aldık. Onun bir baba duruşu vardı, herkes saygı gösterir, kimse sözünün üstüne söz söyleyemezdi. Çok babacan adamdı.
Zihni Göktay:
Hep kaptan köşkünde seyahat edermiş
Kendisiyle birlikte bir filmde rol almak bana kısmet olmadı. Bunun ezikliği içindeyim. Bir gün dublajdan dönerken, Karaköy İskelesi'nde onu gördüm. Ben de o zamanlar ufak tefek televizyon işlerinde yer alıyorum. Aşinalığı var sanırım, ben, "Hulusi Baba" diye yaklaşınca, "Oo delikanlı, gel, n'aber" dedi. Gemiye bindik, nereye oturacağımıza bakınıyorum. "Takip et beni" dedi. Kaptan köşküne çıktık. Meğer o hep kaptan köşkünde yolculuk edermiş. O gün Hulusi Baba'yı ilk ve son görüşüm oldu.