Olayın önce emniyete sonra da medyaya yansımasıyla tatilcileri büyük bir endişe sarmış, herkes büyük bir şüphe ve endişeye kapılmıştı. Zira gizlice çekilen mahrem görüntülerin hangi amaçla kullanılacağı meçhuldü.
Olaydan sonra internet üzerinden gizli kamera ve casusluk teçhizatı satışlarının arttığına şahit oldum. Hatta Sapanca olayında kullanılan "ampul içine yerleştirilmiş gizli kamera" ilanları e-pazarda tırmanışa geçti. Belli ki "şantaj ve kumpas sektörü" büyük talep yüzünden adeta şaha kalkmıştı.
İyi de bu tür malzemelerin internet üzerinden serbestçe satışı sizce makul mü?
Bunların ne amaçla kullanılacağı gün gibi ortada. Bunun güvenlikle filan ilgisi yok. Öyle olsa, caydırıcılık maksadıyla aleni kullanılırdı. Belli ki güdülen amaç, insanların mahremiyetini onların bilgi ve onayı dışında kaydedip, şantaj, kumpas ya da casusluk faaliyetleri için kullanmak. Peki ya bir - iki tesiste daha bu rezillik yaşansa, ekonomimizin bel bağladığı Türk turizminin hali nice olur?
Naçizane tavsiyem, bu tür teçhizatın satışına yeni düzenlemeler getirilmesi. Aksi halde zaten sürekli diken üstünde yaşayan halkımız iyice paranoyak hale gelecek.
BİR YAREN OLAYI DAHA
Yaren Leylek ve Adem Amca arasındaki müthiş vefa hikayesinin bir benzeri de Hırvatistan'da yaşanıyor. Bundan 20 yıl önce Stjepan Vokiç isimli bir adam avcılar tarafından vurulmuş bir leylek buldu. Kanadından yaralanan ve uçamayan leyleği tedavi ettiren Vokiç, ona bahçesinde bakmaya başladı. Melana ismini verdiği dişi leylek birkaç yıl sonra hayatının aşkı olacak Klepetan ile tanıştı. Vokiç'in çatısı leyleklerin aşk yuvası oldu. Aşıkların bu çatıda bebekleri oldu.
Ağustos ayında artık göç vakti gelmişti. Ama uçamayan Malena eşine göç yolculuğunda eşlik edemeyecekti. Klepetan, Güney Afrika yolculuğuna tek başına çıktı. Ama bir sonraki yıl mart ayında Klepetan, sevgilisi Malena'nın yanına döndü. Vokiç ilk başlarda aynı leylek olduğundan emin olmasa da Klepetan'ın her yıl gelip doğrudan kendi çatısına konmasıyla aynı leylek olduğunu anladı.
Klepetan 20 yıldır her Ağustos ayında eşini Vokiç'e emanet edip Güney Afrika'ya göç ediyor. Ve yine 19 yıldır her mart ayında eşine geri dönüyor. Ben bu ibretlik hikayeyi; sakatlanan, işini kaybeden ya da muhtaç hale gelen eşlerini ilk fırsatta terk eden insanlara (!) ithaf ediyorum.
DİZİLER TARİH ÖĞRETİRKEN
İster kabul edin, ister etmeyin, Türkler kendi tarihlerini en çok dönem dizilerinden öğreniyor.
Sebebi, sadece son 10 yılda ekranlarda egemen olan tarihi diziler değil tabii ki. Dünyanın en sıkıcı müfredatına sahip tarih dersinin, öğretmenler tarafından yine en monoton şekilde anlatılmasıyla birkaç neslin kendi tarihinden soğuduğunu itiraf edelim artık.