Elbette El Kaide ve benzeri örgütlerden farklı olarak devlet iddiası bulunan ve toprakları olan bir yapı IŞİD. Ama bana sorarsanız... İki yıl kadar önceki tanımım değişmedi. Hâlâ bir tür İngiliz anahtarı. Hâlâ 'hem söken, hem takan' bir alet. Bir yandan büyük güçlerin bölgeye müdahalelerini 'meşrulaştırıyor', öte yandan da terörün dünyaya yayılmasında bu müdahaleler jeneratör işlevi görüyor. Bir düşünün... Savaş ÖSO ve rejim arasında sınırlı kalsaydı, yani IŞİD canavarı ortaya çıkmasaydı... Rusya öteden beri bunu istemesine rağmen şimdi olduğu gibi elini kolunu sallayarak savaşa müdahil olma imkânını bulabilir miydi? Şimdi katliamcı şebbihalara kol kanat gerip muhalifleri bombalıyor, sorana da 'ama IŞİD!'diyor. Ne diyeceksiniz buna? IŞİD sosyolojisinin sonuçları veya uluslararası ilişkiler cilvesi mi? Güldürmeyin beni! Haşmet Babaoğlu/Sabah Hürriyet-paralel örgüt ortaklığından çıktığı çok açık olan bu haberde, Demirtaş'ın zırhlı makam aracının arka camındaki kurşun izinden bahsediliyor. Aracın içindekilerin dahi fark etmediği, ne olduğu 'meçhul izle' ilgili olarak yapılan bu haberin manşete taşınması oldukça manidar. Üzerinden çok geçmeden Diyarbakır Valiliği yaptığı açıklamada, olayı bütün netliğiyle ortaya koydu. İşte açıklama; 'Araç gerekli kriminal incelemelere tabi tutuldu. Aracın arka camının sağ tarafında 3x3 santimetre büyüklüğünde hasar olduğu tespit edildi. İncelemede, herhangi bir ateşli silah atış artığına rastlanılmadı. Hasarın sert bir cisim çarpmasından meydana geldiği değerlendirildi.' Peki, şimdi ne olacak? Bu haberin yayımlanmasıyla birlikte sosyal medyada başlatılan kampanya çok tehlikeli bir tırmanışın işareti olmadı mı? Hürriyet gazetesinde, dünkü manşetin yanı sıra, 'HDP'li Sancar hastanelik' başlığıyla verdiği haberi birinci sayfasına koyması tesadüf mü? Siyasi suikastlar üzerinden bir algı operasyonu oluşturarak, sokakları karıştırmak kimlerin ekmeğine yağ sürer? Murat Kelkitlioğlu/Akşam Başkanlık sistemini, diğer bütün siyasi sistemlerden ayırt eden karakteristik işte budur: Kuvvetler ayrılığı ilkesinin hayata geçirilmesi. Bu genel karakteristik, pratikte dört vasıtayla hayat bulur: 1. Yürütmenin başının (başkan ve yardımcısı) halk tarafından seçilmesi ve bir dahaki seçimlere kadar yasama tarafından düşürülmeksizin bu görevi sürdürmesi. 2. Yürütme başının kabinesini oluştururken yasamaya doğrudan muhtaç olmaması (yasama üyelerinin bakan olamaması). 3. Yasama görev süresinin ne yürütme tarafından ne de yasamanın kendisi tarafından değiştirilememesi (Başkanın Meclis'i feshedememesi ve Meclis'in erken seçim karan alamaması). 4. Başta başkanın kanun veto gücü ve Meclis'in, başkanın yaptığı tayinleri reddedebilmesi gücü olmak üzere çeşitli denetleme ve dengeleme mekanizmalarının yaratılması. Parlamentarizm, yani Meclis'in (yasama) hükümet (yürütme) çıkarması, kuvvetler ayrılığı ilkesinin yasama- yürütme ayrılığı bacağını ihlal eder. Rasim Ozan Kütahyalı/Sabah HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş'a düzenlendiği iddia edilen suikast girişimi konusunda 'suikast iddiası gündemi altüst etmeli' diye konuşmuş. Haklı. Normalde Türkiye'de bir siyasetçiye yönelik bir suikast iddiasının gerçekten de gündemi altüst etmesi gerekirdi. Peki niye etmiyor? Demirtaş'ın iddialarının aksine polisin araçta bir kurşun izine rastlanmadığını açıklaması kamuoyunu şaşırttı mı? Son dört senedir ısrarla yalan söylemek dışında bir siyaset stratejisi geliştirmeyen HDP'nin beyanlarına kamuoyunda itibar edilmemesi normal değil mi? AK Partinin IŞİD'i desteklediği yönünde bir propagandayı hiçbir delil olmamasına rağmen ısrarla tekrarlayan, bu uğurda komik manipülasyonlara başvuran, kebapçıları IŞİD komutanı yapan, boş arazileri karargâh ilan eden bir dezenformasyonun sonu ne olacaktı? Hendek kazarak, şehir merkezlerine patlayıcılar yerleştirerek, ergen çocukların eline silah vererek oynanan öz yönetim için gerillacılık oyununu 'devlet katliam yapıyor' diyerek yutturabileceğini mi sandı HDP? Bir gün Esad'la başka gün ABD ile flört edip, bir taraftan AB'ye diğer yandan Hizbullah'a selam çakıp, diğer yandan Rusya ve İran'ı da ihmal etmeyen bir oportünist mavi boncuk dağıtma diplomasisini 'büyük insanlık projesi' olarak sunabileceğine gerçekten inandı mı? Romantik içi boş bir hamasi sol söylem ile ilkesiz bir oportünizmi örtebileceğini mi sandı? Figen Hanım haklı, normalde bir suikast iddiasının ortalığı ayağa kaldırması gerekirdi. Eğer bu iddiayı dile getiren siyasi hareketin yalan dışında bir stratejisi olsaydı!.. Ceren Kenar/Türkiye Çalışanını ölçümlemeyen nadir ülkelerden biriyiz. Çin'de 2 bin 500 yıl öncesinde dahi devlet memuru sınavını bizzat imparator yapardı. Çünkü kamu personeli, devletin gücü veyetkinliğini belirler. Biz de bu ölçümün adil ve akılcı olabilmesi için kendi özgün modelimizi kurmak zorundayız. Sorunu yineleyelim: Devletin her türden toplam 3 milyon 256 bin 88 memuru var. Bunlardan 280 bin 39 işçi ve 22 bin 941 geçici personel dışındakilerin tamamı, 657 sayılı kanun ile iş güvencesi altında. Üstelik ölçümleme yok. Yan gelip yatabilirsiniz, yüz kızartıcı suç işlemedikçe kimse kılınıza dokunamaz. Öyle kimemuru, memur olmayanlardan koruyan yığınca yasa ve düzenleme var. Tembel memur çalışmaz, kenedir. Çalışınca verdiği zarar da az değildir. Çünkü bürokrasi üretir. Bakmayın siz performans sistemi veya idari soruşturmaya... Eğer tembel memur iseniz, sistem sizi koruyacak, üretimin kenesi olarak varlığınızı sürdürebileceksiniz. Özel sektörde olsaydınız, ücret, emeklilik, zam, işiniz, hafta sonu tatili ve 9 güne uzatmalarasla garanti olmayacaktı. Şeref Oğuz/Sabah Bugün HDP'nin sahada kullanıma uygun olma dışında nerdeyse hiçbir kıymeti yok. Bir adım daha gidersek bölgedeki Kürtlerin, hatta bizzat PKK tabanının da bir kıymeti yok. Örgüt tarihsel büyük planın öznesi olduğunu düşünüyor ve buna katılmayan herkesi feda etmeye hazır. Şu an yapılmaya çalışılan devletin büyük katliamlar yapmaya zorlanmasından ibaret. Böylece Kürtlerin son kertede PKK'nın yanında duracağı ve bu iki yılın sonunda Türkiye'nin yönetilemez hale gelmesinin sağlanacağı hesaplanıyor. Hedef gayet açık olarak bir iç savaşın yaşanması... Böylece Türkiye ile Suriye'nin aynı evsafta ülkeler olduğu tezi üzerinden dış müdahaleler yoluyla toprak elde etmenin veya yönetim ayrıcalıkları kazanmanın mümkün olabileceği öngörülüyor. Bu sürede AKP iktidarının sertleşeceği, Kürtlerin kültürel haklarını gasp eden ırkçı bir yaklaşım sergilediği propagandasının işlevsel olacağı, AKP'den hazzetmeyen Batılı bazı ülkelerin yakın desteğinin sağlanacağı düşünülüyor. Bu strateji başarılı olabilir mi? Hükümet yanlış davranırsa olabilir... Kültürel hakların süratle verilmesi, yeni anayasa yapıldığında Kürtlerin hak ve özgürlük çerçevesinin şimdiden anlatılması ve bölgede sosyal projelere yönelik bir ulusal kampanya başlatılması lazım. Savaşı savaşmadan yenmenin yolu bu... Etyen Mahçupyan/Akşam Bombalar, kendini patlatan teröristler, Kaleşnikof'lu MÜSLÜMAN gençler (!)... Acımasız, vahşi ve kanlı infazlar... Bakın IŞİD hakkında dönen görüntülere. 'Müslüman EŞİTTİR cani'demek için ellerinden geleni yapıyorlar. Muazzam bir ALGI operasyonuyla karşı karşıyayız. Kafa kesen, gözünün yaşına bakmayan, asker sivil demeden HIRİSTİYAN kim varsa öldüren bir FOTOĞRAF önümüzde... Hıristiyanlar'ın oluşturduğu, Yahudiler'in destek verdiği, hedefe MÜSLÜMAN ve İSLAM'ınkonulduğu tiyatro... Dünyanın hiçbir yerinde medya, yani gazete, televizyon, Twitter, Facebook, radyo, istihbarat teşkilatları, dış işleri, temsilcilikler, vakıflar, dernekler, bankalar kendiliğinden bir HEDEF ve ROTA belirlemez! Belirleyemez. Hepsinin arkasında bir AKIL vardır. Bu AKLIN ne yapmak istediğini bunların tümüne bakarak anlayabiliriz. Bir terör örgütü veya terörist SİYASİ hedefler için sahaya iner! Kendi bilmez ama arkasındaki AKLIN kurgusu önemlidir. Bazen bir SOL örgüt SOL OLUŞUMUbitirmek için kullanılır. Bazen de tersi olur. Şimdilerde El Kaide'den sonra IŞİD'i, DAEŞ'i ya da ISİS'i görüyoruz. Suriye gibi yıkılmış bir ülkede doğan TERÖR ÖRGÜTÜ Ankara'da, Suruç'ta, Paris'te, Beyrut'ta, Libya'da, Mısır'da yani her yerde EYLEM gerçekleştiriyor ve devletleri sarsabiliyordu! Avrupa gibi milyarlarca EURO'luk bir ekonomi ve neredeyse Amerika'nın yaptığı her şeyin aynısını yapabilen Fransa çökmüş durumda. Nedeni terör saldırısı ve IŞİD! Gel de inan! Ergun Diler?Takvim Hiçbir itibarları kalmadı, sokağa çıkacak yüzleri yok. Lakin, şimdi son çare, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki 'unsular'ını harekete geçirip 'darbe' yaptırmak üzerine plan geliştiriyorlar. Cüretkarlığın böylesi Bakın Zaman'dan Ali Ünal ne diyor, 'Öyle görünüyor ki, Erdoğan, Hizmet'le savaşını sürdüren dursun, Hizmet'i tam 'bitirdim!' dediği noktada, bu savaşta müttefiki, ama kendisini hep devirme planları yapmış çevrelerin planları içinde boğulurken, elini kurtuluş adına Hizmet'e uzatacak ama kaderin hikmet ve adaleti, o eli geri itecek.' (23.11.2015 Zaman) Yani? Diyor ki, 'Seni devirecekler, sen yine bize muhtaç olacaksın. Ama biz seni kurtarmayacağız!' Tehdidin bu kadarına da pes! Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çeşitli kademelerinde Paralel Yapı'nın adamlarının olduğunu biliyoruz. Daha önce de yazmıştım, bunların temizlenmesi memleketin hayrınadır. Ama yeni öğrendiğimiz bir gerçek var, İzmir Casusluk Soruşturması kumpasında, Hava Kuvvetleri Askeri İstihbarat Başkanlığı'ndan bazı askerlerin bu kumpas sırasında polise bilgi verdiği ortaya çıktı. Biliyorsunuz, İzmir'deki 'fuhuş kumpası' ile Deniz Kuvvetleri'nde nasıl bir 'alt üst' yaşandı ve nice subay tasfiye edildi. Hasan Öztürk/Star Cumhuriyet gazetesi, ışıklar içinde yatası İlhan Selçuk'u da sorgulayan 'kumpasçıların' avukatlığına soyundu. Bunun için de paralel örgütün malzemelerini matine – suare tüketmeye başladı. Hem de tweetlerine varıncaya kadar. Eleman dünkü yazısında 'muhabir gazeteciliği' yapmakla övünüyordu. Oysa yaptığı 'Fuat Avni gazeteciliğinden' ibaretti. Cumhuriyet Gazetesi Okurları (CUMOK) da bunun farkındaydı. 'Fethullahçı Terör Örgütü'nün operasyon gazetesine dönüştüğü için...' elemanın Cumhuriyet'ini protesto ettiler. CUMOK Koordinatörü Namık Kemal Boya TÜYAP Kitap Fuarı'nda geçenlerde yaptığı açıklamada, 'Fethullaçı terör örgütü kaynaklı iddia ve tehditler süslenerek yazı ve fotoğraflarla her gün sofranızdadır...' ifadesiyle Cumhuriyet'in ne hale getirildiğini ortaya koydu. Evet, aynen söylendiği gibiydi. Misal, MİT Tırları manşetleri mahut örgütün sahte belgeleriyle kotarılmıştı. Maksat belliydi: Türkiye'yi 'terörist ülke' ilan ederek köşeye sıkıştırmak, uluslar arası toplumda mahkum ettirmekti. Bir ülkeyi 'terörist ülke' olarak ilan etmekle, o ülkeye 'dış güçler' tarafından müdahale edilmesini istemek nihayetinde aynı kapıya çıkar. Bu gayet nettir. Net olmayan sadece müdahalenin tarzıdır. 'Müdahale tarzı' derken, seçilmiş demokratik iktidarın alaşağı edilmesinden Ankara'nın bombalanmasına kadar birçok alternatif söz konusudur. ('Ankara'nın bombalanması' ifadesine neden şaştınız, gündüz gözüyle NATO'nun Türkiye'ye müdahale etmesini isteyen köşe yazıları okumadınız mı?) Türkmen katliamını bir satırla bile görmeyen Can Dündar adlı eleman, kendi ülkesine 'terörist' damgasını vurmak için yırtınıp durmuştu. Şimdi kalkmış hiç utanmadan Gazi Paşa'nın 'Bağımsızlık benim karakterimdir' sözünden mülhem, 'bağımsızlık en büyük sermayemizdir' diyebiliyor. İnsan biraz utanır. Salih Tuna/Yeni Şafak Çok açıktı ki, dünya sistemi, iddiasını ve kimliğini korumak isteyen Müslümanların entegrasyonunu istemiyordu. 'Ya tamamen bizden olsunlar ya da tamamen onlardan' mantığı işliyordu. 'Yarın bir gün, bir ülkeyi dengesizleştirmek için kullanırım' menfaatperestliği ile de olsa gerek, IŞİD'in önünü açtılar. Sorunlu coğrafyalardan gelen ve Batı tarafından da sahiplenilmeyen insanlar için çekim alanı oluşturmasına göz yumdular. Sonra devreye Rusya girdi. Çeçen mücahitlerle ilgili kuyruk acısı hâlâ devam eden ve tahsilat yaparken kelle ayırmadan biçmesiyle ünlü Rusya. Paris'teki saldırılardan birinde canlı bomba olan Hasna Ait Boulahcen'in profilini inceleyin. Küvette çıplak poz veren, hayatında bir kere bile Kuran okumamış insanların canlı bomba olmaya azmederken 'Kuran'dan etkilendikleri' iddiası boş bir ezberden ibarettir. Bush'un Irak'ı işgal ederek açıkça 'başlattığı', Obama'nın ise 'hiçbir şey yapmayarak' üstü kapalı sürdürdüğü doktrin değişmedikçe her şey daha da kötüye gidecek ve bedelini Doğulu ya da Batılı, masum insanlar ödeyecek. Nihal Bengisu/Habertürk