Ehliyet ve liyakat esas olmalıdır. Berat Bey başarılı olursa takdir etmek lazım. Ben işine bakarım. Ehliyeti var mı ona bakarım. Burada şunun altını çizmek gerekir. Berat Bey uluslararası eğitim almış, master yapmış, Türkiye'nin en büyük enerji şirketlerinde yöneticilik yapmıştır. Tecrübe ve eğitim düzeyi bu iş için yeterlidir. Ali Babacan Bey bakan olduğunda herhangi bir deneyimi yoktu. Ona kredi açıldı bugün Ali Babacan diye önemli bir isim oldu. Berat Bey belki de ondan daha başarılı olacaktır. Ön yargıları bırakmak gerekir.Şahsen onun başarılı olacağına inanıyorum. Sinan Burhan/Yeni Akit Bir kez daha 'mahpus gazeteciler' söylemi üzerinden Türkiye'nin köşeye sıkıştırılmaya çalışılacağını göreceğiz. Olayın hakikati şu şekilde. 'Erdoğan'ı devirme' operasyonu tüm hızıyla devam etmektedir. İttifaklar oluşmuş, bütün Erdoğan düşmanları son bir gayret küreklere asılmaktadır. Onlar için bu, her yolun mubah görüldüğü 'kutlu bir savaş'tır.Erdoğan'ı toplum nazarında itibarsızlaştırıp zayıflatma operasyonu başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Erdoğan'ı Batı nazarında değersizleştirme operasyonundan da sonuç alınamamıştır. Çünkü her ikisi de Batılı devletlerin pragmatizmine, kendi ülkesinde güçlü bir liderle karşı karşıya gelmeme tavrına toslamıştır. Bu durumda geriye Erdoğan'ı 'savaş suçlusu' olarak gösterip, uluslararası alanda yargılatmak kalmıştır. İşte o gazeteci ve örgüt mensubu bu ortamda bir araya gelmiştir. Sadece bir belge için değil. Çok daha kalıcı bir birliktelik için. Birlikte, ortak hedef için planlar yapılmıştır. Eldeki bazı görüntüler, Erdoğan'ın 'DAİŞ'e silah gönderdiği izlenimi yaratacak şekilde çarpıtılarak sunulmuştur. Türkiye'nin 'teröre destek veren ülkeler kategorisi'ne yerleştirilmesi istenmiştir. Diğer yandan Türkiye'nin Suriye politikasını, Rusya ve İran'ın çizgisine göre revize etmesi temin edilmeye çalışılmıştır. Bir süre sonra devlet ve PKK karşı karşıya geldiğinde de, 'Erdoğan'ı devirme' operasyonu uğruna, o gazeteci devleti suçlar, terör örgütünü masum gösterir. Bir uluslararası terör örgütü Suruç'ta ve Ankara'da bombalar patlatıp insanları öldürdüğünde yine aynı operasyon uğruna bunu da devlete, hatta ve hatta Erdoğan'a yıkmaya çalışır. Fahrettin Altun/Sabah Terör örgütlerinin avukatlarının yaptıkları başvuruları dikkate alan RTÜK üyeleri, mesela A Haber'i cezalandırıyor? Benim anlamadığım RTÜK ve YSK'nın önünde başka bir yasa mı var? Bu ülkede terör örgütleriyle mücadele etmek, bunları eleştirmek ne zaman suç oldu? RTÜK, bu ülkenin 'Kırmızı Kitap'ına giren örgütleri terör örgütü olarak kabul etmiyor mu? Parmak sallayarak, aba altından sopa gösteren RTÜK, kendisini dokunulmaz mı sanıyor? Yıllarca bu ülkeyi, siyaseti, medyayı, ekonomiyi, dış politikayı istediği gibi dizayn eden gruplara ses çıkarmayan bu üst kurullar kime ve hangi güce güveniyor? Biz ve bizim gibi düşünen, mücadele eden A Haber, 24 gibi televizyon kanalları pes etmeyeceğiz, terör örgütleriyle mücadele edeceğiz, terör destekçilerine karşı dik duracağız. Başta Pensilvanya olmak üzere terör örgütlerine selam duranlar ise, bu yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını düşünmesin.Yeni Meclis'e, yeni hükümete sesleniyorum! Hadi bırakıyorum medya özgürlüğünü bir tarafa, teröre terör, terör örgütlerine terör örgütü dediğimiz için bizi cezalandıranlardan hesap sorulması gerekiyor. Ayrıca yapılacak yeni düzenlemelerle bu tür aymazlıkların son bulması için üzerinize büyük görev düşüyor. Murat Kelkitlioğlu/Akşam Türk hava sahasını ısrarlı uyarılara rağmen ihlal eden Rus savaş uçağının vurulması ile ilgili epey bilgi kamuoyuna yansıdı. Bu vesileyle hassas birkaç detayı paylaşmakta fayda var. 1- Rus uçaklarının 3-4 Ekim 2015 tarihlerindeki ilk hava ihlalleri karşısında risk katsayısı artınca angajman kurallarını uygulama yetkisi pilotlardan alınarak nihai onay mercii olarak Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Abidin Ünal'a bırakılmış. 23 Kasım'da SU 24 tipi iki Rus uçağı Türk hava sahasını ihlal ettiğinde Komutan karargâhtaki odasında radar ekranından gelişmeleri dakika dakika izliyormuş. Buradan şu sonuca varmak da mümkün... Yüksek gerilim anlarında Komutan karargâhta olmasa belki de vur emri verilemeyecekti. Yani, Rusların iddia ettiği gibi planlı ve kasti bir operasyon söz konusu değildi. Türkiye'nin egemenlik haklarının korunmasına dönük siyasi emir ve askeri karar yürürlükteydi. 2- Rus uçağı düşürüldükten sonra arama kurtarma amacıyla bölgeye gönderilen Rus helikopterleri zaman zaman Türk hava sahasını ihlal ettiler. Fakat insani amaçlı faaliyette bulundukları gerekçesiyle herhangi bir önleme faaliyeti icra edilmedi. 3- Kriz yönetimindeki bütün inceliklere karşın Diyarbakır- Eskişehir- Ankara arasındaki hava kontrol- ihbar- harekât merkezinde görevli personelin olaydaki kilit rolü ile muhtemel kripto bir çekirdek kadronun 16 saniye 70 saliseye müdahil olup olmadığı da araştırılmaya değer konu. Okan Müderisoğlu/Sabah Putin'in 'içte İslamlaşma' iddiasının pek etkisi olacağı görüşünde değilim. Zaten bu argüman diğerini desteklemek için kullanıldı. İşte bu yüzden 'DAİŞ başta olmak üzere radikal İslamcılara destek' propagandasını Türkiye'nin önemsemesi lazım. Önce tespitleri iyi yapalım. Putin, Türkiye'nin hava sahası ihlallerine Rus uçağını düşürerek tepki vermesinin 'sembolik' öneminin farkında. Ukrayna krizinde olmayan bir şey Suriye krizinde oldu. Bu sebeple 'çizilen karizmasının' bedelini ödetmek için Türkiye aleyhine bir kampanyada 'kaçak petrol ticareti' üzerinden 'DAİŞ'e destek' suçlamasını merkeze yerleştirdi. Halbuki DAİŞ'in petrolünü Esed rejimine sattığı ve bazı Rus firmalarının da bu ticarette rol aldığı biliniyor. George Haswani üzerinden yürüyen petrol ticaretinin Esed ve Rusya ayakları ABD hazine bakanlığınca açıklandı. Gerçekler tam tersi olsa da Putin, Türkiye'yi bu konuda suçlamaya devam edecek. Zira Türkiye'nin DAİŞ ile mücadele üzerinden Suriye masasında etkili olmasını engellemek niyetinde. Dahası, Putin, DAİŞ terörüne karşı Rusya liderliğinde 'ortak cephe' oluşturmak amacında. Uçak krizini de teröre karşı ülkesinin 'liderlik' yaptığı algısını oluşturmak için kullanıyor. Yakında ABD-Türkiye ortak operasyonu ile Cerablus- Azez bölgesi DAİŞ'ten temizlenecek. Burhanettin Duran/Sabah Korkulan oldu. Sonuç itibariyle, dünyanın iki süper gücünden birinin uçağını düşürmüş olduk. Gerekçesi ne olursa olsun sonuç budur. Şu kadarını söyleyeyim: Bir şeyi görmezseniz o şey sizin için görülmez olur. Ve, bir bakış açına kapandınız mı narkozlanıyorsunuz demektir. Dış politika haklılık üzerine yürümez. Nihayetinde güçlü olanın haklı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Peki, güce, güçlüye boyun mu eğeceğiz? Eğmeyelim. Lakin bir başka güce yaslanarak değil. Kendi varlığınla güçlü olmak, işte bütün mesele bu! Gelgelelim, merhum Erbakan önderliğinde kurulan D- 8, güce tapınan dünyaya 'haklıların ittifakı' mesabesinde bir cevaptı, bedelinipostmodern darbeyle ödedi. Enteresan olan şu: CIA taşeronu 'paralel örgütü' Putin Rusya'ya,Hameney de İran'a sokmadı. Türkiye de 'paralel örgütü' tasfiye etmeye başladı. Bir Rus uçağı düşürdük her şey değişti. Rus sözcü Mariya Zaharova, mülâaneci Fuat Avni'nin iddialarına kadar düştü. Uçak mevzuunu, Erdoğan ve Putin'e karşı bir operasyona dönüştürmek isteyenler de Türkiye'yi pohpohlamaya başladı. Sayın Erdoğan bu pohpohlamalara prim vermemekle kalmadı, Rus uçağı olduğunu bilmiyorduk, demekle 'kumpası' deşifre etmiş oldu. Salih Tuna/Yeni Şafak Can Dündar'ın tutuklanması tamamen haklıdır ve evrensel standartlara uygundur. Can Dündar ABD'de ve İngiltere'de de bu suçu işleseydi tutuklanırdı. Hatta bu kadar bile beklenmezdi ve hukuktan ziyade istihbarat yöntemleriyle erkenden içeri atılırdı. ABD'deki düzeni iyi bilen herkes bu gerçeği bilir. ABD'de her türlü ifade özgürlüğü sınırsızdır ama milletin ve devletin güvenliğini ihlal edecek işler yapıldığı an cezası kesilir. Eğer MİT TIR'ları DAEŞ'e yardım ediyor başlıklı külliyen yalan örgütsel propaganda ABD'de ve İngiltere'de olsaydı Julian Assange'in başına ne geldiyse Can Dündar'ın da başına o gelirdi. Biliyorsunuz Amerikan ve İngiliz devletinin sırlarını açığa çıkartan ve en mahrem bilgileri redaksiyonsuz yayınlayarak milli güvenliği ihlal eden Assange hakkında tecavüz suçundan tutuklama kararı alındı. Hatta o yüzden ABD'nin istihbarat memuru olarak burada çalışan Benjamin Harvey gibiler bile Assange'ın suçunun basınla ilgisi yok yalanıyla savunmaya geçtiler. Türk devleti daha dürüst ve doğrudan bir devlet. Böyle uydurma bahanelere sığınmıyor. Öte yandan Can Dündar'ın tutuklanması ne kadar doğruysa bence Erdem Gül'ün tutuklanması da o kadar yanlıştır. Gül'ün tahliye edilmesi ve gözü yaşlı eşi Aslı Işık hanıma kavuşması gerektiği kanaatindeyim. Cem Küçük/Star Önceki gün, Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül tutuklandılar. Eylemlerinin, 'tutuklama' gerektirecek ağır bir cürüm olduğunu bildiğim halde hoşlanmadım... Bu tutumumu yanlış bulanlar, ülkeye ihanet etmiş gazetecilerle dayanışmanın 'haksız ve mesnetsiz bir dayanışma' olduğunu söyleyenler, dolayısıyla bu tutumunu eleştirenler çıkabilir. Çıksın. İtiraz etmem. Fakat bu demek değildir ki, Can Dündar'ın gazeteciliğinde problem görmüyorum. Dibine kadar problemlidir. (Gezi sürecindeki 'çabalamalarını' hatırlayalım. Dünyanın en kötü, en çirkin, en rezil, en provokatif gazeteciliğini yaptı... Yalanlar söyledi... Haksız ithamlarda bulundu... Bir gazeteci gibi değil, ülkeyi ateşe sürükleyen bir militan gibiydi. Üstelik kötü kalpli bir adamdı...) Dün de, dilim döndüğünce anlatmaya çalışmıştım: Devletin 'gizliliğine' sızmak suçtur. Devlet operasyonlarını faş etmek suçtur. Hakkında yayın yasağı bulunan konuları kamuoyu önünde tartışmak ve milli güvenliği ilgilendiren meselelerde 'gizlilik' kararını ihlal etmek suçtur. Bunu ben söylemiyorum... Yasa söylüyor. Can Dündar hem deneyimli, hem de bir gizli servis mensubunun oğlu olması hasebiyle 'içeri'den bakabilen bir gazetecidir. Milli güvenlikle ilgili meselelerde 'gizlilik' kararının neye istinat ettiğini, bu kararların ihlali durumunda hangi bedellerin ödeneceğini bilir.Dolayısıyla, niçin suçlandığını da bilir... Herkes de biliyor ki, 'kirli gazeteciliği' temellük etmiş Can Dündar'ın amacı gazetecilik yapmak değil, ortaya birtakım 'kullanışlı malzemeler' çıkarmaktı; 'Türkiye DAEŞ'e silah gönderiyor' gibi... Darbe heveslilerinin iki yıldır üzerinde tepindiği 'Türkiye DAEŞ'e silah gönderiyor' malzemesi üzerinde, şimdi savaş noktasına geldiğimiz Rusya tepiniyor. Bedelsiz mi kalmalıydı bu? Ahmet Kekeç/Star Bu noktada Rusya'nın gerilim tırmandırıcı tutumuna bakınca, ekonomik açıdan üstlendiği risklerin boyutu daha net ortaya çıkıyor. Varili 130 $ düzeyinden 40 $'a inmiş piyasadapetrolü elinden çalınmış, bütçesinin ayarı şaşmış Rusya, Türkiye'ye geçen yıldan daha fazla muhtaç durumda. Siyasi açıdan süren gerginliği, ekonomik süreçlere yansıttığında Rusya, sadece en önemli ticari partnerini kaybetmiş olmayacak. Aynı zamanda giderek yalnızlaştığı coğrafyasında,küresel ambargolardan daha fazla bunalacak. Türkiye, siyasi istikrarla neticelenen seçimler ardından bu gerilimde iç siyaset üretmek zorunda değil. Ancak Putin, düşürülen uçağıyla çizilen karizması karşısında kendi halkına 'çarlığını' gösterme gayreti içinde şimdi. 35 milyar $'lık dış ticaret hacmi, 15 milyar $'lık müteahhitlik, 5 milyon turist, birkaç on milyar $'lık nükleer projeler ve diğerleri... Rusya, soğuk savaşın 'öteki' aktörü olabilir. Fakat bugünkü dünyada eski gücünü kazanmak için giriştiği bu saldırgan tutum, egemenliğimize saldırı boyutuna ulaşmış durumda. Her ne kadar içimizdeki bazıları '17 saniye ihlalden ne çıkar, uçak düşürme sebebi midir?' diye soracak gaflette olsa da ihlal ettiklerinin 'sulama kanalı' değil Türkiye sınırı olduğunu öğrendiler. Bundan sonrasını, gerilim için ödeyecekleri fatura şekillendirecek. Şeref Oğuz/Sabah HDP'de de aynı Kemalizmin ayak seslerini işitiyoruz. Yemin sırasındaki Leyla Zana'nın tavrı nedense HDP'lilerin ayarını bozdu. Önce Figen Yüksekdağ yemin metninde Türklük sorunu algılamadığını söyledi. Ardından HDP'nin İzmir milletvekili Müslüm Doğan alenen Leyla Zana'yı eleştirerek 'Yemin gündem olmamalı ve tartışılmamalıydı. Bence de doğru değil yemin etmemek. Demokratik parlamenter sistem içerisindeki o yemin anayasal bir gereklilik' dedi. HDP içindeki Beyaz Türk-PKK-Alevi-Türk sosyalisti ittifakını temsil eden isimlerin ortak paydası Kemalizm. Amaçları Kürtlere rağmen Kürtlerin hakkını savunuyormuş gibi yapıp onlar üzerinden AK Parti'yi yıkmak. Buna paralel örgütün istihbâri ve ahlâksız desteği de eklenince her şey olup bitecek sandılar ama olmadı. Leyla Zana'ya oyunu bozduğu ve gündemi Kürtlerin haklarıyla meşgul ediyor diye kızdılar. Zana'ya 'gündemi değiştirdi' diye çemkirenler doğal olarak eski sazlı sözlü ekran havalarını arıyorlar. Gündemin eski tadı yok, doğru. Selahattin Demirtaş da kırık camını 'tavaf' ettiği 'Türkiye Türklerindir' gazetesinden yeterli alakayı görememekten şikâyetçi. 'Masum PKK'lılar' eskisi gibi 'barış savaşçısı' diye takdim edilmiyor. Nusaybin'deki, Cizre'deki hendekler, patlatılan bombalar kutsanmıyor. Öldürülen her PKK'lının ana kuzusu olduğu günler de geride kaldı. Evet Selahattin bey, kullanıldınız ve kirli bir mendil gibi atıldınız. YPG ile birlikte sırtınızı dayadığınız Doğan Medya bile sizin gündeminizle ilgilenmiyor. Çünkü Selahattin Demirtaş, ruhunu o kadar çok sattın ki artık kimse almıyor. Fuat Uğur/Türkiye