Her gün üstünden geçtiğimiz, hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen Boğaz Köprüsü’nün belki de ilk mimarı o… Mimarı diyoruz çünkü İstanbul’a köprü yapılmalı diyip planını çizen fikir mimarı o.
Hayat felsefesi ‘orijinal’ olanı ‘ilk’ üretmek; olmayanı düşünmek; kopyacılıktan kaçıp yeniye ulaşmak. İşte bu felsefe ile belki de tarihin gidişatını birçok yönden değiştiren bir isim.
Bugünlerde ulaşabildiğimiz sayısız teknolojiyi, o yıllar önce hayal etti ve ne dediyse hepsi oldu. Kahin değil; dahi bir mucit, cesur bir girişimci o. Atatürk’ün bile “aferin” dediği ilklerin adamı o…
O, Nuri Demirağ…
Kariyerine memur olarak başlayan, 33 yaşında yöneticiliğe yükselen, Türkiye’nin dört bir yanının demir ağlarla örülmesinde katkısı büyük olan ilk Türk demiryolu müteahhidi ve birçok alanda ilklerin öncüsü.
İlk yerli paraşütü yapan da o, ilk sigara kağıdını üreten de o. İlk demiryolunu ilk Türk uçağını yapan da o.
Demirağ, 1931 yılında, Asya’yı Avrupa’ya bağlayacak Boğaz Köprüsü projesini yaptı. Amerika’nın San Francisco eyaletindeki meşhur Altın Kapı Köprüsü’yü yapanlar uzmanlarla anlaştı. Aynı düzeni İstanbul’a getirmeyi kabul ettiler. Her şey hazırlandı.
ÜSTÜNDEN TREN GEÇECEKTİ
Ahırkapı’yla Salacak arasında 8 ayağı karada, 10 ayağı denizde ve 960 metresi karada, bin 600 metresi denizde olmak üzere 2 bin 560 metre uzunluğunda, 20 metre 73 santimetre genişliğinde, deniz seviyesinden 53 metre 34 santimetre yükseklikte, 701 metresi asma, üst tarafı demir köprünün projesi tamamlandı.
Kumkapı'dan ayrılacak bir makasla içinden tren de geçecek, ayrıca tren hattının iki tarafında tramvaylara, kamyon, otomobil ve otobüslere ait ayrı ayrı yollar bulunacak, köprünün iki tarafı da yayalara mahsus olacaktı.
3 BUÇUK YILDA TAMAMLANACAKTI
Bu köprünün yapımında, Nuri Demirağ’ın eğitimlerine büyük destek verdiği beş Türk genci de çalışacaktı. Bu genç mühendisler, projelerin hazırlanması sırasında San Francisco’nun Hudson Körfezi’ndeki Altın Kapı Köprüsü’nde uzun süre çalışmış ve incelemelerde bulunmuştu.
11 milyona mal olacak köprü üç buçuk yılda tamamlanacaktı.
MASRAFINI 67 YILDA ÇIKARACAKTI
Köprüden geçecek olan tramvayların 2’nci mevkiinden 30 para, 1’incilerden 50 para, otomobillerden 10 kuruş, dolu kamyonlardan 25 kuruş alınması planlanıyor, böylece köprünün, masrafını 67 yılda çıkaracağı hesaplanıyordu.
En az onun kadar önemli olmak üzere, bu köprüyle, ayda 70 bin lira zarar getiren, ulaşımı aksatan araba vapurlarının işkence haline gelen seferlerine niyahet son verilmiş olacaktı. Ayrıca köprünün inşası ile uluslararası deniz limanı yeri de belirlenmiş olacaktı.
Atatürk: “Aferin Nuri’ye”
Demirağ, tüm hazırlıkları bitmiş olan projeleri 1933’te Atatürk’ün yakınında bulunanlardan Salih Bozok’la birlikte Atatürk’e gönderir. Atatürk projeleri çok beğenir ve “Aferin Nuri’ye” der. Daha sonra da projeleri hükümete havale eder.
Zamanın Bayındırlık Bakanlığı’na gelen proje, mühendisler tarafından incelemeye alınır. O zamanki Bakan, İstiklâl Mahkemeleri başkanlığı da yapmış olan Ali Çetinkaya’dır. Çetinkaya’nın Nuri Demirağ’la arası ezelden beri açık olduğundan, Demirağ’ın yapmak istediği bir çok teşebbüste karşısına hep Çetinkaya ve çevresindekiler çıkmıştır.
KÖPRÜ BOĞAZIN GÜZELLİĞİNİ BOZAR
Nuri Demirağ ve arkadaşları, Atatürk’ün sözleri üzerine Ankara’ya giderler. Ancak büyük bir hevesle geldikleri Ankara’da karşılarına yine Ali Çetinkaya çıkar. Çetinkaya Bayındırlık Bakanı olduğu için konu kendisini ilgilendiriyordu ve önüne gelen projeyi, herşeyi bilen edasıyla kestirip atar: “Olmaz bu iş. Köprü Boğazın güzelliğini bozar"
Demirağ her ne kadar “İstanbul’u bu nimetten mahrum etmeyin. Saymakla bitmez muhassenatı vardır. Yapmayın, etmeyin” dediyse de, Çetinkaya’nın kitabında, kolay karar verilir, ondan da dönülmezdi.
“Vasiyetim: Bu köprüden İnönü ve Ali Çetinkaya geçemez”
Demirağ ayrılırken, “Bu iş olacaktır. İstanbul buna muhtaçtır. Ben yapamazsam, evladıma bırakırım, o benim adıma yapar. Vasiyet edeceğim, köprünün üzerine ‘bu köprüden İnönü de, Çetinkaya da geçemez’ diye levha assın” der.
Nuri Demirağ hiçbir zaman köprüyü gerçekleştiremedi. İsmet İnönü ve Ali Çetinkaya’ya dair vasiyetini de yazmadı. Ancak, o görememiş olsa da, Boğaz’a bir değil, iki köprü yapıldı. Ve o köprülerden ne İnönü, ne de Ali Çetinkaya geçti."
Demirağ ile ilgili hem şaşırtan hem de yüz güldüren birçok anekdot var; ama belki de en etkileyici olanı uçak üretimiyle ilgili.
Tüm dünyanın ve Türkiye’nin krizde olduğu büyük buhran döneminde, 1930’lu yıllarda, kimsenin düşünemediğini düşündü kimsenin cesaret edemediğini dile getirdi ve çok büyük bir laf etti o.
O yıllarda ilginç bir kampanya düzenleniyor ve her ilden toplanan paralar ile bir uçak alınıyor ve alınan uçağın kuyruğuna da o ilin ismi yazılıyordu. Bunun yanında zengin işadamları da tek başlarına uçak alarak devlete hibe ediyorlardı. O zaman da uçağın kuyruğuna o işadamının ismi yazılıyordu.
Dönemin önde gelen varlıklı isimlerinden uçak satın almak için bağışlar toplanıyor, sıra Nuri Demirağ’a gelince ise kimsenin aklından geçmeyen, aklından geçenin de cesaret edemediği bir fikirle karşılaşıyorlar. Demirağ, Avrupa’dan Amerika’dan uçak satın almak yerine kendi uçağımızı yapalım diyor:
"Avrupa'dan, Amerika'dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika'nın son sistem tayyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücüda getirilmelidir." Nuri Demirağ, 1936
İşte bu tarihi laftan sonra Türkiye’nin ilk uçak fabrikası kurulur ve bir de Gök Okulu açılır. Türkiye kendi uçağını kendi pilotunu kendisi üretmeye başlar.
Demirağ’ın ilkleri bunlarla bitmiyor, işte onun imzası olan ilkler:
Karabük'te demir ve celik fabrikasını kurdu
İzmit'te selüloz fabrikasını kurdu
Sivas'ta çimento fabrikalarını kurdu
İstanbul'daki büyük hal binasını yaptı
O HAYAL ETTİ, ÖLDÜKTEN SONRA HEPSİ OLDU
Yıl: 1931
1931 yılında Asya'yı Avrupa'ya bağlayacak Boğaz Köprüsü projesinin etütlerine başladı. 1934 yılında Amerikanın en büyük çelik şirketi "Bethlehem Steel Company" ile anlaşarak üstünden tren yoluda geçen projesini tamamladı. Projeyi Salih Bozok, Atatürk'e götürdü. Atatürk projeyi çok beğendi, hükümete yolladı. Dönemin Bayındırlık bakanı Ali Çetinkaya "Köprü Boğazın güzelliğini bozar" diye projeyi reddetti. Demirağ "yap - işlet - devret" modeli ile sunduğu köprü projesinin reddi üzerine Bayındırlık Bakanlığı çıkışında "İstanbul buna muhtaçtır, ben yapmazsam çoçuklarıma bırakırım" dedi
Yıl: 1954
Nuri Demirağ 1954 yılında şunları demişti: “Avrupa Birliğini kurmak isteyen ünlü siyaset adamı Henry Spaak’ın ortaya attığı “Müttehit Avrupa” fikri bir gün mutlaka tahakkuk edecektir, çünkü artık bu kıt’a ikide bir işgal edilmekten, yıkılıp yakılmaktan bıkmıştır. Ya birleşip büyük ve ebedi bir kuvvet halinde yaşayacak veya her an bir dev devletin yeni bir işgaline maruz kalacaktır.”
“Mademki ileride bizim de tarihin bu zorlamasına boyun eğmemiz icabedecektir, o halde bu işin çarelerini erkenden aramalı ve kaybedilecek zamanı kazanmalıyız. Türkiye ancak İslam dünyası ile birleşebilir. Bizi NATO’ya bile bin zorla kabul ettiklerini biliyrouz. Yarın herhangi bir Avrupa Birliğine katılabilmemiz için din, an’ane ve kültürümüz, hatta ve hatta tarihimiz bile bize yardım edemez. Bu itibarle bizim için tek kurtuluş çaresi İslam ve Şark Birliğini kurmaktır. Hem de bu işin öncüsü sıfatını taşımak bizim için hem mümkün hem de kolaydır.”
Yıl:1992
Maastrict Anlaşmasıyla "Müttehit Avrupa" - "Avrupa Birliği" kurulmuştur. 2006 yılında Türkiye - AB ilişkileri 50 sene önceki Nuri Demirağ açıklamalarını hatırlatmaktadır.
“Bütün dünya insanlarını bir araya toplayan tek dünya tek devlet nazariyesini ortaya atan “vandal vilki”nin bu fikrine daime inanmış ve bunun bir gün tahakkuk edeceğini anlamış bir kimse olarak Türkiye’nin böyle bir topluluğa bir büyük küme halinde girmesini sağlamak için Şark Federasyonunun da mutlaka kurulması lazım geldiğini daima iddia etmiştir.”
Yıl: 1944
Saatte 325 KM yapabilen, 1000 KM mesefaye kadar gidebilen,, 5000 fit'e kadar çıkabilen tamamen yerli yapım Nu.D 38 yaptı.
Yıl: 1970
İkinci Dünya Savaşında kullanılan Dakotalar (D.C) ancak 3500 fite kadar yükselebilirken, 1970 yılında Türkiye'nin aldığı F-27'ler 6000 fit'e kadar yükseliyordu. Bu da 1944 yılında Nu.D 38'in dünya standartlarının üstünde bir uçak olduğunun göstergesidir.
Yıl: 1949
MKP parti programında devletçiliğin tamamen terkedilip liberal ekonomik politikalar üretilmesi, ve paraya değer kazandırılarak enflasyonist politikalardan kaçınılması gerektiğini yazmıştır.
Yıl:1980
Türkiye ancak 1980 sonrası liberalizme geçebilmiş ve 2000'li yılların ortasına kadar enflasyonla büyük mücadale vermiştir.
“Serbest teşebbüsün Türkiye’yi kurtaracak tek çare olduğunu ve bunun da mevcut tek parti rejimi değişmeden kabul olamayacağını ilk defa cesaretle haykıran o olmuştur “