Türkiye’nin en etkili haber dergisi Aktüel, Sent Antuan kilisesi’nin lojmanına gidip sabahın erken saatlerinden akşam yemeğine kadar rahiplerle bir gün geçirdi. Haber: Neslihan Perker, Ürün Dirier Fotoğraflar: Ergun Candemir İstanbul’un sembollerinden Sent Antuan Kilisesini hiç bu açıdan görmediniz. Fransisken Tarikatı’na bağlı Fransisken Konventüel rahiplerinin kilise lojmanındaki sade ve münzevi hayatlarının perdesini araladık. Dünyanın en genç başrahiplerinden biri olan 29 yaşındaki Julian, sabah kahvaltılarından akşam yemeklerine kadar bir günlerini birlikte geçirmemize ve fotoğraflamamıza izin verdi. İstanbul’da yaşayanlar için, şehrin merkezi İstiklal Caddesi üzerinde demir kapıların arkasında yükselen Sent Antuan Kilisesi, dinginliğin bir sembolü gibidir. Şehrin en hareketli bölgesine ters bir şekilde sakin ve huzurlu bir şekilde ziyaretçilerini ve ibadetçilerini bekleyen kilisenin kapıları herkese açıktır. Yeni gotik stilde yüzyılın başında ünlü İtalyan mimarlar Giulio Mangeri ve Eduardo de Neri tarafından tasarlanan kilisenin, “dış dünyaya” bakan ön cephesi 14. Yüzyılın tusconlombard stilini yansıtırken, iç kısmı Latin haçı şeklindedir. Yıllardan beri insanlar buraya gelir, mum dikip dilek diler, dua eder, dolaşır, sohbet eder, sıra sıra dizilmiş tahta koltuklarında oturur, kitaplara bakar, çaktırmadan fotoğraf çekmeye çalışır ve en önemlisi arada sırada görünen rahipleri izler… Sent Antuan’ın rahipleri bizler için tıpkı kilisenin görkemli mimarisi gibi gizemli bir dünyadır. Nasıl insanlardır, kendi aralarında nasıl yaşarlar, bir günleri nasıl geçer… Birçok kişi merak ediyordur eminiz ki. Pazar ayinleri ve Noeller dışındaki kilise yaşamını, pederlerin ve papazların mütevazı hayatlarını sürdürdükleri lojmanı sizin için gezdik gördük ve görüntüledik. Başrahip peder Julian kimsenin giremediği özel hayatlarının kapılarını, Aktüel için araladı. Pederle birlikte diğer rahiplerin de yaşadıkları, odalarının bulunduğu ve kendi aralarında ayin yaptıkları binaya gidiyoruz. Kilisenin yanındaki avludan girilen özel bir bölüm burası. Kapıdan içeri girdiğimiz anda, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmiş halini gösteren büyük bir haç karşılıyor bizi. Ardından da koridor boyunca diğer azizlerin ve Meryem Ana’nın ikonaları ve tablolarını görüyoruz. Her şey çok sade ve zarif. “Ağırbaşlı” bir sessizlik var mekânda. Dikkatimizi Aziz Fransuva’ya ait olduğunu öğrendiğimiz bir tablo çekiyor. Peder Julian hemen belirtiyor; “Kendisi bizim topluluğumuzun başıdır. Bizler Fransisken Konventüel Rahipleri olarak isimlendiriliyoruz.” Merdivenlerden yukarı çıktıktan sonra halının ve koltukların aynı desenle döşendiği oturma odasına giriyoruz ve beklemeye başlıyoruz. Hava alacakaranlık, saat 05:45. Raflardaki dergileri inceliyoruz, kiliselere ait İtalyanca, Fransızca, İngilizce dergiler… Katolik cemaati ile ilgili yazılar ve haberler yer alıyor. Kilisedeki herkesin üç, dört farklı dil konuştuğunu duymuştuk. Yayınlardaki kozmopolitlik bunun göstergesi gibi. Kendi içimizde sessiz ve meraklı bekleyişimiz sürerken oturma odasında göz gezdiriyoruz. Büyük plazma televizyon, buradaki klasik havayı değiştiren tek ayrıntı. Minik bir Aziz Teresa heykeli aynalı konsolun önünde duruyor. Dini bir hikâyenin konu edildiği DVD göze çarpıyor ve duvardaki Papa Benedict resmi… Fotoğraflar: Ergun Candemir Kutsal sessizlik, ibadet ya da meditasyon… Kendi aramızda fısır fısır konuşurken birden rahiplerin kaldıkları odaların kapıları açılıyor. Herkes ellerinde birazdan ayin için giyecekleri cübbeleriyle ağır ağır yürüyor. O kadar sakinler ki… Fotoğraflar: Ergun Candemir Sakinlik içinde tek titreşimi herhâlde biz yayıyoruz. Yüzlerine bakarak, UNESCO görevlisi gibi “Günaydın!” derken, nazik bir şekilde ve sessizce karşılık veriyorlar. Peder Julian, yanımıza gelip “Espresso isteyen var mı?” diye soruyor; “Her sabah muhakkak bir espresso” diyor ve kendi elleriyle hazırladığı kahveleri gümüş bir tepsi içinde, porselen fincanlarla ikram ediyor. Belirtmek gerekir ki, kıvam tutturma konusunda çok başarılı. Fotoğraflar: Ergun Candemir Diğer rahipler de yavaş yavaş geliyorlar ve ayin için gerekli kıyafetlerini giyinmeye başlıyorlar. Yaklaşık 20 saniye içinde de hazır oluyorlar zaten, bu kadar sakin hareket eden adamların “Superman” gibi hazırlanmaları da onların profesyonelliği artık. Fotoğraflar: Ergun Candemir Peder Anton’la karşılaşıyoruz, kendisi birçok ayini de yöneten isim. Ardından koridorun en ucundan ağır ağır ilerleyen çok yaşlı bir rahip görüyoruz. Dizlerini hiç bükmeden ayaklarını sürüye sürüye yürüyor. Peder Luigi, 38 sene önce gelmiş kiliseye. İtalyan ve 91 yaşında. Bize çok içten gülümseyerek “sabahın bu saatinde bu kızların burada ne iş var” der gibi bakıyor ve “hoş geldiniz” diyor. Saat 06:30 da neredeyse iki saat süren ayin başlıyor. Bütün rahipler özel şapellerinde dualar ediyorlar. Fotoğraflar: Ergun Candemir Sabah saatleri çok yoğun yaşanıyor onlar için; büyük bölümü sessizlik içinde meditasyon yaparak geçen kendi ayinlerinin ardından herkesin ziyaret ettiği kilisenin sağ tarafında bulunan diğer şapelde İngilizce ayin başlıyor ve Peder Anton bu sefer ayini yönlendiren isim oluyor. Fotoğraflar: Ergun Candemir Siyahîlerden ve Uzak Doğu kökenlilerden oluşan bir grup katılıyor ayine. Siyahîler rengarenk giyinmiş ve altın aksesuarlar takmışlar. Çok içten dua ediyorlar, kendi ülkelerinden uzakta “inanmak” onlar için çok önemli bir şey haline gelmiş belli ki… Fotoğraflar: Ergun Candemir Önce kuşlar sonra onlar kahvaltı ediyor Sabah 08:00 ayini yaklaşık bir saat sonra bitiyor ve Peder Anton bize, kuşlara yem vereceğini söylüyor. Odasına girdiğimizde penceresini açmasıyla bir sürü kuş hemen pervazdaki yerlerini alıp sabah kahvaltılarını yapıyorlar. Kuşların kahvaltısını veren rahipler mutfağa geçip, kendi kahvaltılarını hazırlamaya başlıyorlar. Son derece sade besleniyorlar. Kurabiye, kahve, kızarmış ekmek, zeytinyağı, peynir ve domatesten ibaret kahvaltıları. Bir yandan da bize sürekli bir şeyler yemek isteyip istemediğimizi soruyorlar. Her şeyi kendileri yapıyor, bulaşıklarını kendileri yıkıyorlar. Mutfakta sohbet ederken, duvardaki küçük “İsa’nın Son Akşam Yemeği” tablosu dikkatimizi çekiyor. Birden kapıda yavru bir köpek görüyoruz, adı Boncuk, Peder Julian’ın 3 aylık yavru köpeği. Kâh koridorda kâh mutfakta hoplayıp zıplayıp duruyor. Onlar için hayvanlara bakmak hayatlarının bir parçası; çünkü liderleri Aziz Fransuva hayvanseverliği ile biliniyor. Fotoğraflar: Ergun Candemir Az yemek çok dua Kahvaltının ardından herkes başka bir tarafa dağılıyor. Genç olanlar Türkçe kursuna gidiyor. Peder Anton Harbiye’deki kilise ofisine doğru yola çıkıyor. Başrahip Julian ve peder Luigi kilisede kalıyor. Fotoğraflar: Ergun Candemir Gün bu şekilde geçip gidiyor. Onları tekrar bir araya getirense akşam yemeği oluyor. Akşam 8 civarında kiliseye doğru tekrar yola çıkıyoruz. Bir konser organizasyonu var, kilisenin içerisi son derece canlı ve hareketli. Kilisenin arka bölümündeki lojmanda ise hayat yine sakin ve huzurlu. Rahipler akşam yemeği için hazırlanıyorlar. Büyük bir yemek masasının olduğu, içerisi süs bitkileriyle hareketlendirilmiş ve birkaç mobilya ile döşenmiş yemek odasında sade bir akşam yemeği var. Romanyalıların geleneksel mısır ekmekleri Polenta menünün vazgeçilmezlerinden. Bulgur pilavı ve bezelye çorbası, bir de meyve var menüde. Salata olarak da domates doğramışlar. Fotoğraflar: Ergun Candemir Rahipler son derece az yiyorlar. Her taraf mumlarla dolu. Peder Luigi, uzun yaşamasının sırrını “Az yemek çok dua” diyerek açıklıyor. Fotoğraflar: Ergun Candemir Yemeğe başlamadan önce İncil’den bölümler okuyorlar ve dua ediyorlar. Yemek boyunca birbirleriyle şakalaşarak keyifle yiyorlar. Peder Luigi, başrahip Julian, genç rahip Andrea ve Nijeryalı rahip Julius var yemekte. Rahip Julius’a soruyoruz burada sıkılıp sıkılmadığını… En nihayetinde Nijerya çok renkli bir ülke. “Sıkılıyorum” diyor zayıf Türkçesiyle. Arada sırada kendi aralarında İspanyolca konuşuyorlar. Fotoğraflar: Ergun Candemir Yemek bittikten sonra sofrayı kurdukları gibi yine kendileri toplayıp bulaşıkları yıkıyorlar. Sonra yaşlı peder Luigi hariç herkes bir işin peşine koşuyor. Örneğin Peder Anton bir grup genç Hıristiyanla ilahi çalışmaları yapıyor. Başrahip Julian konser organizasyonuyla ilgili işlerini halletmeye çalışıyor. Biz de kiliseden yavaşça uzaklaşıyoruz. Kendi dünyamıza doğru… Fotoğraflar: Ergun Candemir Siyahilerin ve Keldanilerin ayinleri burada oluyor Bildiğimiz kilisenin bir alt katında herkesin bilmediği bir kilise daha var. Burada eski rahiplerin mezarları bulunuyor. 1922’den sonra rahiplerin kilise içine gömülmeleri yasaklanmış. Alt kilisede bateri dâhil bazı müzik aletleri var. Siyahî Hıristiyanların pazar ayinleri için. Filmlerden bilirsiniz son derece renkli ve hareketli geçiyor siyahîlerin ayinleri. Keldanilerin ve Polonyalıların da ayrı ayrı saatlerde ayinleri oluyor burada pazar günleri. Fotoğraflar: Ergun Candemir Assisili Aziz Fransuva kimdir? Tahminen 1182 yılında kumaş tüccarı bir babanın oğlu olarak İtalya'nın Assisi kasabasında dünyaya geldi. İlk gençliğinde şövalye olmak hayaliyle askere yazıldı ve bir yıl boyunca savaş esiri olarak tutuklu kaldı. Döndüğünde Assisi'de bir tepenin üzerinde harabe halinde bulunan Aziz Damian Kilisesi'ne dua etmeye gitti. Burada yaşadığı mistik tecrübede haçın üzerinde bulunan Mesih İsa onunla konuştu ve şu buyruğu verdi: “Fransuva, yıkılmaya yüz tuttuğunu gördüğün bu kilisemi tamir et.” Fransuva, bu buyruğu harfi harfine yerine getirmesi gerektiğini düşünerek, dua ettiği yerden başlamak üzere kiliseyi yeniden inşa etmeye koyuldu. Henüz hayattayken binlerce kadın ve erkek onun etrafında toplandı. Sent Antuan rahiplerinin de bağlı olduğu Fransisken tarikatı böylece kurulmuş oldu ve günümüze kadar geldi. Aziz Fransuva kuşlarla konuşabilmesi ve cüzzamlı hastalara yardım etmesiyle biliniyordu. Sade ve yoksul bir hayat tarzının gerekliliğini vaaz ediyordu. Bu nedenle bir çiftçinin kendisine verdiği tuniğinden başka bir şeyi yoktu. Fotoğraflar: Ergun Candemir